Onu 1957’de tanımıştım. Karatay Belediyesi’nin yeni yerinin batı kısmında Amele Pazarı vardı. Yolu doğu ile batıya doğru bölen yerde birkaç tane de olsa ulaşım araçlarının acenteleri vardı sıralı. Hemen doğu kısmında ise Tolluğlu Camii yanında Konya’nın sebze meyve hali… Bir yanı da Eski Garaj’a çatardı.

Bir akşamüzeri idi. Biraz erken inmişiz merkeplerle Konya’ya. Merkeplerin yükünü Hal’de köylümüz merhum İsmail Doğmuş emminin dükkânına yıktık. Yanımdaki beni şehre getiren emmi “Ismayıl guzum, eşekleri Gara Mustafa’nın hanına sür” dedi. “Emmi ben hanı bilmem” derken “Eşekler bilir, sen sahip ol. Ben de hemen geliyorum” dedi. Az da olsa araçların gelip geçtiği caddede hem eşekleri hem de kendimi korumaya çalışırken bir genç adam eşeklerin önünü kesti, eğledi. “Korktum ne oldu amca?” dedim kibarca. “Amca olacak yaşta mıyım yahu delikanlı?” dedi.

Ali ağabey 24 yaşlarında bir genç, ben ise 12 yaşında, bacağı gara donlu, ayağı çarıklı bir köylü çocuğuyum. Bana “Sen nerelisin?” diye sordu. “Gilissiralı’yım” deyince, “Ben de Gilissiralı’yım” dedi. “Sen kimin oğlusun?” dedi. “Detseli Osmanı’nın.” “Baban niye gelmedi de sen geldin?” Ben “Babam İsdanbol Baltalimanı Hastanesi’nde yatıyor, anam beni filanca emmi ile gönderdi” derken beni getiren emmi de geldi yanımıza. O, “Oğlum niye sürmedin hana eşekleri” derken beni eğleyen genç ona “İbrahim ağabey hoş geldiniz” dedi. İbrahim emmi de “Hoş bulduk Ali” dedi. Ali ağabey bana döndü “İsmail ben Savak Salihi’nin oğluyum, adım Ali, hanımım Ağaoğlugil’in Celal’ın kızı Nevriye, annen ile akrabalar” dedi. “Ben de Osman ağabeyimi tanırım zaten” diye de ilave etti.

Hakimiyet okulunun önünde konuşurken kuzeyde acentelerin ikinci katında bir dükkânı işaret ederek “Ben şu dükkânda çalışırım köyden geldiğinde bir ihtiyacın olursa bana gel tamam mı?” diye de tembih etti. Zaten o yıllarda 1980 lerin sonlarına kadar eski garaj civarı Aynanın civarı, sarı yakup ve mengene yolu üzerleri konyanın sanayisi idi. Daha sonraları ben yanına uğrayamadım ancak bir yırtım aleti

(Basma, pazen Amerikan kaput bezi) lazım olduğunda Kapu Camii civarında tuhafiyeci olan babası Salih amcaya uğrayıp ihtiyaçlarımızı alırdık. Salih amcaya bir gün oğlu Ali ağabeyimle tanıştığımı söyledim. Aferin Osman’ın oğlu, sen çok akıllı bir çocuksun Ali ile gelinim senden bahsediyorlar diye tasdik etti.

Aradan zaman geçti ben İzmir, İstanbul, Ankara gibi şehirlerde gurbet hayatı yaşayıp köye döndüm, evlendim. Köyde muhtarlığın hesap işlerini yürütüyordum katip olarak. Sene 1976… Köyümüzün çok geniş bir alana sahip olan mezarlıklarının kenar duvarları deforme olmuştu, bazı yerlerinde göçükler vardı. Onları nasıl tamir ettirsek diye muhtarlıkta istişare ederken bir gün Konya’dan misafirler gelmiş Abdigilin evindeler seni çağırdılar diye haber geldi. Hemen denilen komşuların evine gittim. Kimi göreyim 19 sene önce Konya’da görüştüğüm Ali ağabey ve kardeşi Mustafa ile Kadıoğlugil’in Mustafa öğretmenin oğlu Vehbi Gündüz ağabey gelmişler. Hemen sarmaş dolaş olduk, kaynaştık.

Derken mevzuyu açtılar, “İsmail sen köyün hesap işlerini yürütüyormuşsun bizler kabristanların duvarlarının tamiri için köyün ihtiyar heyeti ile görüşüp bir miktar para yardımı yapacağız ne dersin?” “Vallahi ağalar ben bu işe Allahım şükür derim. Sizler de bu işe vesile olduğunuz için dua ederim. İşte muhtar amca da burada dedim. Bana “Al kalemi eline” dediler. “Yaz bakalım şundan şu kadar yardım, şundan şu kadar benden şu kadar Vehbi’den şu kadar Mustafa’dan şu kadar” yazdırdılar ki çok büyük bir meblağ idi, taahhüt edip nakit olarak verdikleri para. Şunu da eklediler, “İş daha fazlaya ihale edilir de ola ki daralırsanız, bizim kapımız gönlümüz açık, bunu sana söylüyoruz” deyip gittiler.

Onların bu girişimi ile ve gurbette olan köylülerimizin de katkıları ile mezarlık duvarlarının tamiratı yapıldı. Artık Ali ağabeyim ile samimiyetimiz ve görüşmelerimiz devam etti. 1995 yılında bir 50 NC kamyon aldım. Resmi daireden emekli olduğum için araba sanayileri ile çok alakam yoktu yine aracımın ilk sanayide tamir ihtiyacı olunca Ford acentesinin hesap işleriyle görevli olan eski sanayide Ali ağabeyimden yardım istedim. Hiç üşenmeden mekânından çıkıp benim önüme düştü, bütün tamirci tanıdıkları ile tanıştırıp “Paralı parasız ne zaman gelirse İsmailin aracının bakımını yapın parası için merak etmeyin, bana gelin, hemen öderim” diyerek beni bir kez daha kendine hayran bırakıyordu. Ali ağabeyim 8.1.1933 doğumlu idi. Ama o hep “32’liyim” derdi.

Merhum Ali ağabeyimin aile soy kütüğünden de biraz bahsedeyim. Köyümüz nüfus kayıtlarında Bekteş oğlu Ali diye kayıtlı ailenin adını aldığı aileye köyde Savakgil denirdi. Savakgil denmesi merhum baba dedesi 1864 miladi, 1280 rumi doğumlu Ali Hoca amcanın dünya coğrafyasında görmediği yerler hakkında bilinçli sözler etmesi imiş. Onun söylediği her şeyin harfi harfine doğru çıktığı görülmüş. Köyde çok dile getirilen bir konuşmasını eskiler şöyle anlatırlardı: Köyde birçok kişinin bir arada oturduğu bir toplulukta Amerika’dan söz edilince Ali amca “Ağalar Amerika Amerika dedikleri yer işte şu anda ayaklarımın altında. Zaman gelecek Orda eşşek anıracak bizim ülkemizde, hatta bu köyde bile duyulacak” deyince “Bakın yahu Ali Hoca yine savak savak konuşuyor” demişler.

Şimdi onun dediği doğru değil mi. Soyadları köy kütüğünde Yeğin Daha sonra Yeğenoğlu olarak tescillenmiş. Ali ağabeyin bir de babasının amcası Mustafa’nın 1918’de askerde şehit olduğu kayıtlarda görülüyor, mekânı cennet olsun.

Birçok hayır işine yaşamında imza atan güzel insan Ali abim 11 Ocak’ta Hakk’ın rahmetine kavuştu. Aynı zamanda çok kalabalık bir cemaat topluluğunun katılımı ile köylümüz olan imamlar Ramazan ve Ahmet Civelek kardeşlerin ve seven dostlarının Kuran tilaveti ile yolcu ettik. Merhum babasının mezarı üzerine ve merhume eşi Nevriye ablamın yanına defnettik. Başta oğlu eski Spor İl müdürü Necati Yeğenoğlu kızları ve diğer sevenlerinin, bizlerin başı sağ olsun. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Peygamberimize komşu olsun Ali ağabeyim. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Biz şüphesiz, her şeyimizle Allaha aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.