Aksiyonlu Ağustos ve virüs illeti!

Ağustos’un 15’inden 30’una kadar aksiyonu bol bir ayı geride bıraktık…

Kabus gibiydi!

Virüse yakalanıp gidenler bir tarafta, normal rahatsızlıkları olup bu dünyayı terk edenler bir tarafta, hiçbirşeyi olmayıp da aramızdan ayrılanlar bir tarafta…

“Bu 15 gün içerisinde ölümlerden ve hastalıklardan gözümüzü açamadık” dersem, abartmış olmam…

Mehmet Oktut gibi güzel bir adamı kaybettik…

Yıllardır yoktu aramızda…

Bizden, yani dostlarından gideli çok olmuştu…

Ruhen gitmişti, bedenen de gitti…

Mehmet Oktut Başkanın cenazesinde yüzümü okşayan Avni abi de öyle kötü bir şaka yaptı ki, inanamazsınız…

Kalp krizi vesile oldu, o da terki diyar etti…

Sanki acelesi varmış gibi…

Yaşarken aceleciydin…

Eyvallah…

Ölüme niye bu kadar acele ettin mübarek adam…

Bir gün sonra Mehmet Dinçler…

Rahatsızdı, ama yaşama tutunmaya çalışıyordu, o da bıraktı gitti sevdiklerini ve sevenlerini…

Çok muhabbetimiz yoktu, ama görüştüğümde kesinlikle hal hatır sorardık…

Rahim Dinçler ile aramız nahoştu,  hem de ottan boktan bir konu sebebiyle, ama rahmetli Mehmet Dinçler’le iyiydik…

Mehmet Abiye de, Avni Abiye de sevgili Mehmet Dinçler’e çok üzüldüğümün altını çizmek isterim…

Bu şehre emek vermiş, aidiyet duygusuyla hareket etmiş güzel insanlardı…

Ne diyebilirim ki, Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun…

Ölüm böyle bir şey işte…

Ölüm meleği Azrail ne şah tanıyor ne  padişah…

Ne anne, ne baba…

Ne yaşlı, ne genç…

Ne hasta, ne yasta

Herkesi aynı iştahla yutmaya devam ediyor…

Mehmet Abiyi, Avni Abiyi, Mehmet Dinçler’i yuttuğu gibi…

Yutacakları da geride…

Özellikle de illet hastalık “virüs” nedeniyle pusuya yatmış…

Her an kapımızı çalabilir…

Biz fanilerin dünyadan ayrılma vakti geldiğinde, ölüm meleği başucumuzdadır…

Yapacak bir şey yok…

Her şey yalan ölüm gerçek.

xxx

VİRÜS

Millete şaka gibi geliyor…

Bu yazımı İstanbul’dan yazıyorum…

TSYD’de Genel Merkezinden…

Virüs illeti İstanbulluların hiç, ama hiç umurlarında değil…

Özellikle de yabancıların…

Yani Arapların…

İnanılacak gibi değil…

Ne maske var, ne mesafe var…

“Hijyen” derseniz, o da yok!

Konya, İstanbul’dan farklı mı?

Aynı…

Belki daha kötü…

Kötü olmasa hastaneler obezite insanlar gibi tıka basa dolar mı?

Bu ayı, yani Eylül’ü idare ederiz, Ekim’de evlerde oturur, ya nüfusu artırırız, ya da kıç büyütürüz!

Olacak şey değil…

Evimin yanındaki camide hemen hemen her gün sala veriliyor…

Araştırıyoruz “kovit”ten gitmiş…

Mezarlarda yer kalmamış…

Bu böyle devam ederse, cenazeleri defnedecek yer bulamayacağız…

Allah sonumuzu hayır etsin.

30 Ağustos benim için çok anlamlı...

Bir tarafta sevinç, bir tarafta hüzün...

Babam 2020'nin 30 Ağustos'unda bu dünyadan göçüp etti...

3 yıl önce kaybettiğimiz anama, yani Fatosuna kavuştu...

Dedim ya Ağustos ayı, başından sonuna kadar bana iyi gelmedi...

Çok can kaybettik...

Allah hepsine rahmet etsin.