Bu hafta, yaşamım boyunca rastladığım problemlerin kaynağı olduğunu düşündüğüm , kişisel, sosyal ve iş yaşamındaki bozuk mekanizmaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Tartışmak, fikirleşmek, yanlış isem tamamlanmak istiyorum.
Politik sistem, ekonomik işleyiş, demokrasi, bürokrasi, işletmecilik, sosyal çatışma, hak ihlalleri gibi karşımıza çıkan, çoğu zaman birbirimizi incittiğimiz, hatta toplumsal çatışmaların sebebi oluşumları bir nebze de olsa istişare etmek istiyorum.
Bireyden toplumun en karmaşık yapılarına, devletin işleyişine kadar toplumun her kesiminde karşılaştığımız belki de adına davranış bozukluğu da diyebileceğimiz çatışma ortamlarını bazı örneklerle tahlil etmeye çalışacağım.
- Öncelikle Seçim sisteminden bahsetmek istiyorum. Kırk yıllık canlı şahit olduğum, içinde yaşadığım ülkemiz siyasi sistemini düşünelim. Görünürde ideolojiler, inançlar fikirlerin çatıştığı, misyonlar ve vizyonlarla toplumun farklı kesimlerini temsil eden politik arena.
- Kayseri, Konya gibi çok az ilin kendi vekillerini toplumsal istişarelerle seçerler. Genellikle siyaset içerisinde kaşarlaşmışlar ben vekiliniz olmak istorum der, para harcar, gözümüzü boyar biz de vekil seçeriz.
- Toplumun bilgi, beceri, deneyim gibi donanımlı insanlarını devlet yönetimine genellikle taşıyamayan bir mekanizma siyasetimize hakimdir.
- Demokrasi hayatımız boyunca muhalefetin iktidarı eleştirerek iktidara ilerlerken, iktidara gelince eleştirdikleri olayların kahramanı oldukları çelişkili bir sistem.
- Veya iktidarın sorumlu iken savundukları her şeyi, muhalefete düşer düşmez yaygarayı koparıp, kızdıkları muhalefetin tavırlarını büyük bir oranda benimsemeleri.
- Bu durumu belediye ve hükümet yönetiminde benzer davranış biçimleri olarak da sıklıkla görüyoruz. Özellikle belediyelerde.
- Doğru insanlar yukarıya doğru ve sorumluluk alma güdüsü ile davransa bile yukarıda bulunan insanlar ve öğütücü mekanizma, onları daha gelişmeden, pasifize edecek hamleleri ile önlerini kesmekteler.
**** Yani farklı bir parti görünse de tek parti davranışı var. Herkes yönetime gelince de muhalefete gelince de , sorumlu olunca da sistemin gereği davranışı sergiliyor.
- Şirketlerde de sık sık aynı pozisyondaki insanlar değişiyor. Her hata çıktığında veya yanlış bir şey olduğunda hemen o mevkide bulunan insan değişiyor.
- Şirkette bütçeleme yok.
- Stok sayımı yok
- Performans değerleme yok
- Verimlilik takip yok
- İstatistiki bilgilerin büyük bir bölümü sağlıklı değil.
Çalışkanlar , becerikliler , bilgililer yeteneksizleşiyor, doğrular dürüstler hırsızlaşıyor işten gönderilmek durumunda kalıyor, ama hiçbir problem düzelmiyor. Sistem ‘’yenisini bulun’’ . Şikayet; ‘’ doğru adam kalmamış’’ mekanizması ile işliyor.
- Günlük hayatımızda bir insanı değerlendirirken onun gördüğümüz küçük bir hatası, yanlışı ile toplum içindeki konumunu hemen itibarsızlaştırırız.
- Bazen en yakınımızı duyduğumuz,hoşumuza gitmeyen bir davranışı ile kötü ilan ederiz. Zaten ona güvenmemiştim deyiveririz.
- Veya bir dedikoduyu hemen yürürlüğe koyar, karar verir o insanı kötü ilan ederiz.
İnsana kötü demek kolaydır. Çamur izi kalsın. Süreci değerlendirmek ne de olsa zahmetli. Zaten aklımızda mı tutacağız.
Yani gerek bireysel, gerek devlet yönetimi, politika veya işletmelerde olayları değerlendirirken maalesef sadece insanı değerlendiriyoruz. Sadece duyduğumuzu, gördüğümüzü yargılıyoruz. Olayı değerlendirmek zahmetli geliyor. Sorumluluk istiyor.
Hele bir de takmışsak birisine, doğru; toplum, vatan, millet yararına olsa da artık iş işten geçmiş oluyor. Hislerimizin kontrolüne geçmiş irademiz doğruyu aramak yerine nefret ettiği insanı batıracak her olayı doğru kabul ediyoruz..
Özellikle siyasette taraf olduğumuz zaman doğruyu aramak neredeyse imkansız oluyor.
Siyaset mekanizmasının çarklarının bozulup bozulmadığını çok da sorgulamıyoruz. Yönetimdeki parti değişiyor, insanlar değişiyor davranışlar değişmiyor. Bu durumda şöyle bir sonuç çıkıyor; hırsız diye suçluyorsak biraz da biz yiyelim demiş oluyoruz. Çünkü mücadelemiz hırsızlıkla değil, hırsızla oluyor.
Şirketlerde de durum aynı. Beceriksiz, yandaş, tanıdık sözüm ona güvenilir insanlarla çalışmaya çalışan şirket sahipleri yine bilakis onların yanlış yorumları, yönlendirmeleri hatta onların bizatihi yanlışlarının da başkalarına yüklenmesi ile doğru insanlar itibarsızlaşıyor. Yeteneksizleşiyor.
Halbuki devlet olsun, şirket olsun kişi olsun bütün insanlar arası ilişkilerin yoğun olduğu organizasyonlarda;
- İlkeleri hakim kılmak lazım.
- Anlık duyumları ve gözlemleri değil süreci değerlendirmek, değerlendirebilecek mekanizmaları kurmak lazım.
- Sistemleri en beceriksiz ve dürüst olmayanın bile doğru çalışabileceği şekilde organize etmek, sistemi sürdürülebilir ve hesap verilebilir hale getirmek lazım.
- Mekanizma insanları harcayan değil, insanların yetenek ve becerilerini ortaya çıkarabilecek şekilde olması lazım.
- Mesela muhalefette iken eleştiren yapılar iktidara gelince bu eleştirdikleri konularda çok hassas olup onun doğrusunu üreten sistemleri kurmalılar.
- Sorumluluk makamında bulunan insan veya güçler doğruluk, dürüstlük ve adalette samimi iseler yetki kendilerinde iken doğruyu, adaleti üreten sistemleri kurarak en büyük hizmeti yaparlar.
- İnsanlar eleştirirken sadece kötüyü değil ilişkide bulunduğu insanla ilgili diğer olayları ve o insanı gerçekten tanıyarak değerlendirmek lazım. Yoksa en sevdiğimiz insana en sevmediğimiz insanmış gibi davranabiliriz.Çoğu mutsuzlukların kaynağı da bu.
Sonuç anlık değerlendirmeler , yargılar tabir-i caizse gördüğüne duyduğuna göre, hiç akıl süzgecine başvurmadan yargılar oluşturan insanlar , arkadaşını kırar, toplumu bozar, şirketini batırır ya da gelişmenin önünde engel kedisi/kendimiz oluruz.