Bu hafta, yaşamım boyunca rastladığım problemlerin kaynağı  olduğunu düşündüğüm , kişisel, sosyal ve iş yaşamındaki  bozuk mekanizmaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Tartışmak,   fikirleşmek,  yanlış isem tamamlanmak istiyorum.

Politik sistem, ekonomik işleyiş, demokrasi, bürokrasi, işletmecilik,  sosyal  çatışma,  hak ihlalleri gibi karşımıza çıkan, çoğu zaman birbirimizi incittiğimiz,  hatta toplumsal çatışmaların sebebi oluşumları bir nebze de olsa istişare etmek istiyorum.

Bireyden toplumun en karmaşık yapılarına,  devletin işleyişine kadar toplumun her kesiminde karşılaştığımız  belki de   adına davranış bozukluğu da diyebileceğimiz çatışma ortamlarını bazı örneklerle tahlil etmeye çalışacağım.

  • Öncelikle Seçim sisteminden bahsetmek istiyorum.  Kırk yıllık canlı şahit olduğum,  içinde yaşadığım  ülkemiz siyasi sistemini düşünelim. Görünürde  ideolojiler, inançlar fikirlerin çatıştığı, misyonlar ve vizyonlarla  toplumun farklı kesimlerini temsil eden politik arena.
  1. Kayseri, Konya gibi çok az ilin kendi vekillerini toplumsal istişarelerle seçerler.  Genellikle  siyaset içerisinde kaşarlaşmışlar ben vekiliniz olmak istorum der, para harcar, gözümüzü boyar biz de vekil seçeriz.
  2. Toplumun bilgi,  beceri,  deneyim gibi  donanımlı insanlarını  devlet yönetimine genellikle taşıyamayan bir mekanizma siyasetimize hakimdir.
  3. Demokrasi hayatımız boyunca muhalefetin  iktidarı eleştirerek  iktidara ilerlerken,  iktidara gelince eleştirdikleri  olayların kahramanı oldukları çelişkili bir sistem.
  4. Veya iktidarın   sorumlu iken savundukları her şeyi, muhalefete düşer düşmez yaygarayı koparıp, kızdıkları muhalefetin tavırlarını büyük bir oranda benimsemeleri.
  5. Bu durumu belediye ve hükümet yönetiminde benzer davranış biçimleri olarak  da sıklıkla görüyoruz. Özellikle belediyelerde.
  6. Doğru insanlar yukarıya doğru ve sorumluluk alma güdüsü ile davransa bile yukarıda bulunan insanlar ve öğütücü mekanizma,  onları daha gelişmeden, pasifize edecek  hamleleri ile önlerini kesmekteler.

**** Yani farklı bir parti   görünse de tek parti davranışı  var.  Herkes yönetime gelince de muhalefete gelince de , sorumlu  olunca da sistemin gereği davranışı sergiliyor.

  • Şirketlerde de sık sık  aynı pozisyondaki  insanlar değişiyor. Her hata çıktığında veya yanlış bir şey olduğunda hemen o mevkide bulunan insan değişiyor.
  1. Şirkette bütçeleme yok.
  2. Stok sayımı yok
  3. Performans değerleme yok
  4. Verimlilik takip yok
  5. İstatistiki bilgilerin büyük bir bölümü sağlıklı değil.

  Çalışkanlar , becerikliler , bilgililer yeteneksizleşiyor, doğrular dürüstler hırsızlaşıyor  işten gönderilmek durumunda kalıyor,  ama hiçbir problem düzelmiyor. Sistem  ‘’yenisini bulun’’ . Şikayet; ‘’ doğru adam kalmamış’’ mekanizması ile işliyor.

  • Günlük hayatımızda bir insanı değerlendirirken  onun gördüğümüz küçük bir hatası, yanlışı ile toplum içindeki konumunu hemen itibarsızlaştırırız.
  1. Bazen en yakınımızı duyduğumuz,hoşumuza gitmeyen bir davranışı ile kötü ilan ederiz. Zaten ona güvenmemiştim deyiveririz.
  2. Veya  bir dedikoduyu hemen yürürlüğe koyar, karar verir o insanı kötü ilan ederiz.

 İnsana kötü demek kolaydır.  Çamur izi kalsın. Süreci değerlendirmek  ne de olsa zahmetli. Zaten aklımızda mı tutacağız.

Yani gerek bireysel, gerek devlet yönetimi, politika veya işletmelerde olayları değerlendirirken maalesef sadece insanı değerlendiriyoruz.  Sadece duyduğumuzu, gördüğümüzü yargılıyoruz. Olayı değerlendirmek zahmetli geliyor. Sorumluluk istiyor.

Hele bir de  takmışsak birisine, doğru;   toplum, vatan,  millet  yararına olsa da artık iş işten geçmiş oluyor. Hislerimizin kontrolüne geçmiş irademiz doğruyu aramak yerine nefret ettiği insanı  batıracak her olayı doğru kabul ediyoruz..

Özellikle siyasette taraf olduğumuz zaman doğruyu aramak neredeyse imkansız oluyor.

Siyaset mekanizmasının çarklarının bozulup bozulmadığını çok da sorgulamıyoruz. Yönetimdeki parti değişiyor, insanlar değişiyor davranışlar değişmiyor.  Bu durumda şöyle bir sonuç çıkıyor; hırsız diye suçluyorsak  biraz da biz yiyelim demiş oluyoruz. Çünkü mücadelemiz hırsızlıkla değil, hırsızla oluyor.

Şirketlerde de durum aynı. Beceriksiz, yandaş,  tanıdık sözüm ona güvenilir insanlarla çalışmaya çalışan şirket sahipleri yine bilakis onların yanlış yorumları, yönlendirmeleri hatta onların bizatihi yanlışlarının da başkalarına yüklenmesi ile doğru insanlar itibarsızlaşıyor. Yeteneksizleşiyor.

Halbuki devlet olsun, şirket olsun kişi olsun bütün insanlar arası ilişkilerin yoğun olduğu organizasyonlarda;

  • İlkeleri hakim kılmak lazım.
  • Anlık duyumları ve gözlemleri değil süreci değerlendirmek, değerlendirebilecek mekanizmaları kurmak lazım.
  • Sistemleri en beceriksiz ve dürüst olmayanın bile doğru  çalışabileceği şekilde organize etmek, sistemi sürdürülebilir ve   hesap verilebilir hale getirmek lazım.
  • Mekanizma insanları harcayan değil,  insanların yetenek ve becerilerini ortaya çıkarabilecek şekilde olması lazım.
  • Mesela muhalefette iken  eleştiren yapılar iktidara gelince bu eleştirdikleri konularda çok hassas olup onun doğrusunu üreten sistemleri kurmalılar.
  • Sorumluluk makamında bulunan insan veya güçler doğruluk, dürüstlük ve adalette samimi iseler  yetki kendilerinde iken doğruyu, adaleti üreten sistemleri kurarak en büyük hizmeti yaparlar.
  • İnsanlar eleştirirken sadece kötüyü değil ilişkide bulunduğu insanla ilgili  diğer olayları ve o insanı gerçekten tanıyarak değerlendirmek lazım. Yoksa en sevdiğimiz  insana en sevmediğimiz insanmış gibi davranabiliriz.Çoğu mutsuzlukların kaynağı da bu.

Sonuç anlık değerlendirmeler ,  yargılar tabir-i  caizse gördüğüne duyduğuna  göre, hiç akıl süzgecine başvurmadan yargılar oluşturan insanlar , arkadaşını kırar, toplumu bozar,  şirketini batırır ya da gelişmenin önünde engel kedisi/kendimiz oluruz.