Akıl kelime olarak günlük yaşamda belki de en çok kullandığımız kelimelerden birisidir.

Kullanırız da, aklımızla mı kullanırız yoksa öylesine, akılsızca mı kullanırız belli olmaz.

Kullanırız işte;

Akıllı ol,

Aklına mukayyet ol,

Benim akıllı evladım,

Aklımı seveyim,

Aklını kaybetmiş,

Akıl mı kaldı bende,

Aklını alırım senin,

Usa vurmak,

Uslu durmak,

Akılsız insan,

Kelime olarak çok kullanmamıza rağmen, yaşamımızda aklımızı yeterince kullanmadığımız kesin.

Akıl TDK’ya göre; düşünme anlama, bellek, düşünce, kanı anlamlarına gelmekte.

İslam Ansiklopedisinde; İnsanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesi.

Binlerce yıldır, gerçeği bilme, bulma ve yaşamın gerçek anlamına ulaşmak için; fikir insanları, filozoflar, bilim insanları aklı araştırmış anlamaya çalışmış, bunu yaparken de bizatihi aklı kullanmışlardır.

Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim, , birçok yerinde insanlara insanlığını hatırlatmak, sorumluluğunu bildirmek, varlığının sebebini ortaya koymak, muhakeme, kıyas, istişare gibi araçları kullanmak için akıl etmez misiniz? diye insan oğluna hitap ederek onu ikaz edip öğüt veriyor.

Akıl potansiyel bir yeteneğimiz olan zekanın kullanma biçimini ve kapasitesini de ortaya koyar.
Akıl aynı zamanda bilinç düzeyimizi belirler. Yaşama bakış açımızı genişletirken, duyu organlarımızın etkili hale gelmesini sağlarken de aklımızı kullanırız.

Zihnimizin idrak yeteneğini bilme ve kullanma da aklın başka bir aracıdır.

İnsanın doğru bilgiye ulaşma becerisidir de…

Akıl, soyut somut bütün varlığın bir biri ile ilgisi, iletişimi ve ilişkiler ağını; bilgi, muhakeme, kıyas, muhasebe, bilimsel yöntemler ile kuran, açıklamaya çalışan bir melekemizdir de …

Varlıkların ilişkilerinde ,oluşumlarındaki sebep sonuç ilişkiler ile bunların hikmetlerinin anlaşılması, idrak edilmesi için de bizim en yakın yardımcımızdır.

Bu kadar değerli bir yeteneğimiz, rotamızı bulabileceğimiz böylesi muhteşem bir pusulamız olduğu halde, aklımızı yaşamımızda neden tam olarak kullanmayız?

Veya aklımızı gerçekten kullanabilseydik yaşamımız nasıl olurdu?

Acaba başta aklın en güçlü kullanma örneğini göstermesi gereken , bilim insanlarımız acaba bilgiyi, tecrübeyi, insanlığın önemli hale gelmesi için kullanamaz mıydı?

Bilimin keşfettiği silahlar, virüsler, hatta ilaçlar, insanlığı ayaklar altına alırken, insanlar bütün dünyada mutsuz, açlık sefalet, ölüm, göçlerle oradan oraya savrulması aklın kullanılmadığı; zekanın, hırsın emrine girdiği bir sistemin eseri değil mi?

İdarecilerin yaptıkları; adaletten yoksun, vicdan terazisinin olmadığı, sadece başarı ve makam odaklı yönetim biçimleri ile aklın devre dışı bırakılıp, zekanın edepsizce kullanılması değil midir?

İnsanlar ruhlarını ahlaksız güçlerin emirlerine verirken acaba idrak gücümüzü pasifize edip aklımızı ve zihnimizi kullanamaz hale getirilirken sorumlu yöneticilerimiz ve akil insanlarımız da akıllarını peşkeş çekerek en büyük sorumluluklarını unutmuyorlar mı?

Şahsi yaşamlarımız peki;

Gerçekten bize verilmiş bu muhteşem pusulayı neden kullanmayız?

Tembel ruhumuz mu suçlu yoksa bize öğretilmiş, alışkanlıklarımızla idare etmeye çalıştığımız yaşamımız mı?

Başkalarının yanlışları, nesiller boyu süregelen sığ bakış açılı alışkanlıklarla yaşamı güncel değerleri ile analiz edip, yorumlayıp muhakeme ile akıl süzgecinden geçirsek acaba birçok sorunumuzun altından kalkamaz mıyız?
Bence kalkarız.

İnsan aklını kullanmayı bir kenara koyarak, bilincini, idrakini, nasıl yok sayabilir? Ya da aklımızı gereği gibi neden kullanmak istemeyiz?

Aklı kullanmayan okumalarımız ,eğitimlerimiz , öğretimlerimiz, yaşamımız içinde aynı zamanda bizlerin yaşam haklarından kendiliğimizden vazgeçmemize sebep olmuyor mu?

Çevreye, yaşama, kendimize duyarsızlığımız, gailesizliğimiz sahip olduğumuz bu muhteşem araç olan aklı kullanmayı aklımıza getirmeyişimiz acaba hangi özelliğimizle izah edilebiliriz?

Hırs, nefret, ya da sevgi hatta aşk ile aklımızı ipotek etmekten başka neden bir çıkış bulamıyoruz?

Sadece kendi nefsimizin emrinde bir kişilikle kendimizi bile ihmal edişimiz aklımızın kullanılmaması ile ilgili değil mi?

Belki akıllı bir bencillik bile akıl kullanmayan bir nefisten daha iyi olamaz mı? Bugün ruhsal ve bedensel sağlığımızda bozukluklar biraz da bunun eseri değil mi?

Aklı gittikçe daha az kullanılabilir hale gelmemiz, bilincimizden uzaklaşmamız, zihnimizi algıların oluşturduğu pasif yaşamlarla doldurmamız bizleri aynı zamanda kendimizden de uzaklaştırmıyor mu?

Gerçekten bugünlerde bunları çok sormaya başladım.

Bu sorgulama akıl işi mi değil mi ondan da şüphe ediyorum.

Çünkü aklı kullanmayan çoğunluğun sahip olduğu bir yaşamada aklı kullanan, yaşamı sorgulayan

Sorumluluk hissi taşıyan tevazu sahibi düşünen insanlara gereksiz insan gözüyle bakılması, hatta bu tip insanların akılsızlıkla suçlanması büyük bir akıl tutulması değil mi?

En akıllı insanların güç sahibi, makam sahibi ama edep yoksunu, ahlakı hafife alan insanlardan oluşması bu yozlaşmayı beslemiyor mu?

Toplumun ve insanlar olarak bizlerin bu vahim çelişkiden kurtulmamız için acaba çok derin acılar mı yaşamalıyız.?

Yani aklımızın başına gelmesi için büyük musibeti mi bekliyoruz?

Üzülerek izliyorum.

Çevremizde yaşadığımız konuların hangisini yazarsak yazalım, daha iyi bir yaşama ulaşamayan yaşamın kodlarını analiz edelim, hepsinin altında aklımızı ıskaladığımızı görmez miyiz? Topyekun bir akıl tutulması ile karşı karşıya olduğumuza dikkat çekmek için akıl kokusunu seçtim.

Sorgulamadan yapamıyorum.

Yazarken okurlarımla dertleşmek, kendimi onların aynasında görmek istiyorum okumanın önemsizleştiği bir yaşamın içinde bu istek ne kadar anlamlı olabilir?

Yanılıyor olmayı çok istiyorum.