Bu bir serzeniş meselesi:

Gelişeceğiz diye değerlerimizden geçtik.

Son yıllarda siz de duymaya başladınız mı bunu ? Seslice bir düşünün; adı bayram, adı bayram, adı bayram… Olmayan veya yok olan bir şeyler çağrıştırıyor mu size de? Bu yalnızca bana öyle gelmiyor olsa gerek.

Şimdi de sıraya ‘Adı Ramazan’ girmiş sanki. Özgürlük adı altında kaybolan değerlerden, göçüp giden saygıdan, yok olmaya yüz tutmuş hatıralardan haberdar değil mi kimse ?

Türk kültüründe metafor:

Ramazan ayında tutulan oruç da ve hemen sonrasında ulaşılan bayram da toplumumuz için bir metafordur. Küslerin barıştığı, özlemlerin giderildiği, hatıraların yad edildiği, birlik ve beraberliğin, yardımlaşma ve dayanışmanın daha da güçlendiği bir metafor. Ramazan sadece oruç tutmaktan ibaret değildir bizim için. Ramazan saygıdır, anlayıştır. Ramazan nefsini terbiyedir, vücuda dinliğin, insanlığa ise birliğin mesajıdır. Ramazan paylaşmaktır. Ramazan Bayramı ise tüm bunların bir ödülü. Dört gözle beklenen güzel bir Ramazan Bayramı yada hepimizin dediği, en çok da çocukların sevdiği;  Şeker Bayramı.

Bayramlar bizde dini değerleri yansıttığı kadar milli değerleri de yansıtıyor. En çok görülen bayram ritüellerinin arasında elbette ki kalabalık ailelerin bir araya gelmesinden oluşan keyifli ortamlar oluyor. Sahi şimdi eskinin o geniş aileleri kaldı mı ? Toplumsal yapılanma içerisinde oluşturulan çekirdek aile planlaması buna en büyük engel sanki. E tabi insanlar da haklı. Günümüzün şartları da böyle olunca ne diyebiliriz ki.

Bayram deyince akıllara ne geliyor ?

Bayram deyince evvela bir temizlik gelir çoğu kişinin aklına. İşin sonunda yorgunluktan canın çıksa da tatlı gelir o temizlik. Bir de kaç yaşında olursak olalım hala vazgeçemediğimiz bayramlık merasimleri tabii. Eş, dost, akraba ziyaretleri, çocukların sabahın ilk ışıklarıyla sokakta yükselen sesleri, tatlılarla, çeşit çeşit yemeklerle donatılmış sofralar… Her ne kadar şu an hala yaşamakta olduğumuz Covid-19 sürecinde koruyucu bir önlem olarak anılsa da, Türk kültürünün temellerinde yer alan kolonya ikramları da aslında bir bayram ritüeli.

O eski bayramlar.

Bir diğer akıllara gelen en önemli şeylerden biri ise o eski bayram özlemleri. Onlara şahit olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Arada resmen uçurum var. Mesela eskiden insanlar bayram olsa da uzun zamandır görüşemediğim sevdiklerimle bir araya gelebilsem diye düşünürken, şimdi bir araya gelmekten kaçarcasına tatillere yöneliyor. O zamanlar bayram deyince akıllara tatil gelmezdi ki. Bayram demek ziyaret demek, aile sohbetleri demek, bir masa etrafında toplanılmış onca kalabalıktan göğe yükselen kahkahalar demek. Şu an ise üzücü bir bayram=tatil algısı. Bu hale gelinmesinde de bir haklılık payı var tabii. Onları da görmezden gelecek değiliz. Yıl boyunca yoğun bir çalışma temposundan kafasını kaldıramayan bireyler, resmi tatiller ve bayramlar dışında bir araya gelemeyen aile fertleri.

İşin içerisine yine sömürücü kapitalizm giriyor.  

Eskiden insanlığa yapılan yatırımı şimdilerde herkes sadece kendine yapmak istiyor. Yıl içerisinde tatile gidecek fırsatlar oluşturulsa, insanlar birazcık da olsa nefes alabilse belki adı bayram olarak kalmayacak, tadı da bayram olan zamanlara geri döneceğiz. Fırsatı olmadığı için bayramı tatile döndürmeye çalışanlara hak verebiliyorum, ama fazlaca vakti olduğu halde bayramını tatilde harcayanlara da akıl sır erdiremiyorum.

Evet, ben gideyim en iyisi. Dedim ya bu bir serzeniş meselesi. Bu konuda yalnızsam vay benim halime!