Selahaddin'i Zerkubî i, Beyşehir gölü yanında
Asıl adı Feridun olan.
Kâmile köyünden, babası Yağıbasan,
Saf, temiz niyetli balık satan,
Çiftçilikle geçimini sağlayan.
Konya'ya geldi, kuyumcunun yanına,
Çırak olarak çalıştı bir zaman,
Tirmiz’li Seyyit Burhaneddin’in,
Sohbet derslerine başladı o an.
Seyyid Burhaneddin, Kayseri'ye yerleşince,
Köyüne döndü evlendi, karıştı çoluk çocuğa,
Bir zaman sonra, Konya'ya dönen Zerkubi,
Mevlâna'nın sohbetlerine katıldı.
Sarraflar çarşısında dükkan kiraladı,
Altın varaklar yapar, satar onları,
Temiz, eli cömert, sağlar geçimini
Gani gönüllü, Ümmî birisiydi.
Okuma yazması yok, lakin aklı pek çoktu,
Aklında bırakmaz, kalbine yazar,
Mevlâna'nın yanında dizleri üzerine oturur,
Başını kalbine doğru eğer, ellerini önünde bağlardı.
Mevlâna hazretleri bir gün,
Sarraflar çarşısından geçerken,
Bir dükkanın önünde aniden durdu,
Çekiç seslerinin, Allah, Allah dediğini duydu.
Bir nazar etti, Selahattin'in dükkanına,
Altın oldu, tüm eşyaları.
Selahaddin, altın yaprak dövenlere, durmayın vurun çekiçleri,
Daha kuvvetli, daha kuvvetli dedi.
Sesi duyan Mevlâna, geçti kendinden,
Sol eli aşağıda tuttu, sağ eliyle yakasından,
Olduğu yerde dönmeye, sema etmeye başladı,
Geldi aklına kâinatın nizamı, güneş etrafında dönen uyduları.
Her şey dönmekte, her zerre, Allah'ı zikretmek de,
Duramadı yerinde Mevlâna, sürekli döndü.
Döndükçe içindeki gam, neşeye, feraha, huzura tebdil etti,
Bunu gören Zerkubî, Mevlâna'ya koştu,
Ona eşlik edip, dönmeye sema etmeye başladı.
Ahalinin şaşkın bakışları içerisinde sema ettiler,
Varakları dövmekten yorulan çalışanlar,
Çekiç seslerini kestiler,
Mevlâna kendine geldi sema'yı bıraktı.
Selahaddin o esnada, ahaliye seslendi,
Tüm malım, servetim, dükkanım sizin,
Girin alın hepsini, malımı yağma edin ,
İstemem dünya madenini, ben gerçek madenimi buldum.
Mevlâna'nın peşi sıra, medreseye gitti,
Mevlâna'ya talebe olup, çok ilerledi, dostu oldu.
Şems gidince, onun yerini doldurdu,
Allah’ın sırlarıyla, sevgi ve aşkıyla doldu.
Mevlâna'ya sordular; “Arif kimdir?” Diye.
Cevap olarak; “Arif sen sustuğunda,
Senin sırrından, bahseden kimsedir.
Buda şeyh, Selahaddin’dir.”
Selahaddin'i, Şems'in yerine gelmiş,
İlahi bir hediye görmüş.
Mevlâna'dan yaşça büyüktü,
Mevlâna'nın coşkunluğu, onun sakinliği ile örtüştü.
Şeyh Selahattin az yer, az uyurdu,
Başı secdeden kalkmıyordu,
Yıllarca diğer şeyhlerden alınan feyzler,
Ondan, bir nefeste almak, mümkün olurdu.
Mevlâna'nın olmadığı yerde,
Onun yerine geçer,
Gönül dostlarına verir,
Hikmet ve sır dolu nasihatler.
Mevlâna’dan aldığı feyiz ve hikmetleri,
Halka saçıyor, aldığını sunuyor.
Mevlâna, oğlu Sultan Veled’le, Selahaddin'in kızı Fatıma'ya,
Nikah kıyarak akraba oluyor.
Bu yakınlaşma ve dostluğu, yine Şems’teki gibi,
Herkesler konuşmaya başlar,
Selahaddin bunlara son derece,
Müteessir olup, içerler.
Şems’ten sonra, on yıl geçmiş,
Mevlâna, onun varlığıyla sükun bulmuş,
Dışı küllenmiş kor olmuştu.
Küllerinden sıyrılıp, ateşiyle yazdığı “Mesnevi” si,
Tüm cihanı aydınlatmıştı.
Vücudu yaşlanmış, yavaşlamıştı,
Kış günü, cuma vakti,Selahaddin,
Yıkanmış ve henüz kurumamış olan hırkasını giyindi,
Camiye koşmuştu, yoktu başka da hırkası.
Bu hal ona çok dokundu,
Ateşler içinde yatağa düştü,
Mevlâna ziyaretine gelir,üzülür,
Gelemediği gün gazeller, mektuplar yazar gönderirdi.
Şöyle der;
“Irak olsun senden hastalıklar,
Ey can, kem gözler senden ırak olsun.
Lütuf gölgen ırak olmasın bizden.
Solmasın, gül bahçesine benzeyen yüzün.
O gönül otlağımız, çimenliğimiz,
Hep öyle taze hep yeşil...
Bizim canımıza gelsin, senin acın, senin ağrın.”
Sefer yakınlaşmış, ten kafesinden,
Aralık 29 Pazar günü, muharrem ayının ilk gününde,
Can alemine, ölümsüzlüğe kanat açtı,
Mevlâna'yı can evinden yaraladı,
Gurur aleminden, sürur alemine göçtü.
Önce babası, sonra Seyyid Burhaneddin,
Şems ve şimdi Selahaddin,
Mevlâna da derin iz bıraktı,
İç alemin de kaynadı, pişdi, yandı,
Yanardağ gibi kükredi taştı.
-“Ey şeyh Selahaddin, ey tez uçan devlet kuşu,
Yaydan ok fırlar gibi uçup gittin, yay ağlamakta şimdi.
Gerçekte yüz âlemdin, bir kişi değildin sen.
Dün gördüm, o âlem de bu âleme ağlamadaydı.”