70 li yıllardan itibaren dava arkadaşlığı yaptığımız dostlarla 4 ay kadar önce sosyal medyada bir grup oluşturduk. Grup adına da ’73 Selamet Kuşağı Akıncıları’ adını verdik. Bu ismi vermemizin nedeni şuydu:

1969 yılında Erbakan Hocam Konya’dan bağımsız milletvekili adayı olduğunda merhum babacığım Veyis Ersöz, 13 yaşımda olduğum o tarihte beni de bisikletine bindirir, hocamızın her konuşmasına beraber giderdik. Erbakan Hocam Konya milletvekili olunca Milli Nizam Partisi’ni, o kapatılınca da Milli Selamet Partisini kurdu. MSP 1973 yılında 48 milletvekili ile Meclise girdi. O yıl ben 17yaşında bir delikanlı idim ve parti çalışmalarına katılmaya başlamıştım. Afiş yapıştırmalar, boya ile yazı yazmalar, El ilanı dağıtmalar, anonslar, uykusuz geceler… Tabi bu çalışmayı bir grup arkadaşımızla beraber yapıyorduk.

Bu arkadaşlarımızla partinin gençlik kollarını oluşturduk. Daha sonra yine Erbakan Hocamız tarafından kurulan Akıncılar teşkilatında çalışmaya başladık. Akıncılarda gerek merhum Nevzat Arabacı hocamla gerekse Ahmet Poçanoğlu hocamla faaliyetler yaptık. MSP’de ve Akıncılardaki bu faaliyetlerimiz 12 Eylül 1980 darbesine kadar aralıksız devam etti. Bu arada 1977 den itibaren zaman zaman polis karakollarına götürülerek gördüğümüz işkencelere rağmen çalışmalardan milim geri kalmadığımızı da belirtmek isterim.

Bu faaliyetlere 1973 yılında başladığımız ve çalışmalarımızı aynı anda hem Selamette hem de Akıncılarda sürdürdüğümüz için adımızı böyle koyduk. ‘73 Selamet Kuşağı Akıncıları.’ Geçtiğimiz günlerde grubun yöneticiliğini yapan dostlarla yaptığımız görüşmede 14 Mayıs seçimlerinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a destek kararımızı açıklama kararı aldık ve hazırladığımız bildiriyi katılımcılar ile basın önünde okuduk.

Bildiriye Konya basını yanında ulusal basında büyük ilgi gösterdi. Haber ulusal basında “Erbakan’ın dava arkadaşları Erdoğan’a destek verdi” şeklinde yer aldı. Bizim bildirimizde Erbakan Hocamızın liderliğinde partide ve Akıncılarda çalışma yaptığımız yazılı idi. Basında yer aldığı şekliyle “Erbakan’ın dava arkadaşları” olduğumuz gibi bir ifade yoktu ama doğrusu bu yakıştırmadan da memnun olduk. Zira bu ifade doğruyu yansıtan bir ifade idi. Bildirinin tüm metni facebook sayfamda duruyor. İsteyen okuyabilir.

Bildiriyi açıkladıktan sonra adeta kıyamet koptu. Bilhassa Saadet Partililer şahsıma ve arkadaşlarıma saldırıya geçtiler. İftiralar, ithamlar, hakaretler, küfürler, tehditler ne varsa yapıldı.

Halbuki bizim bildirimizde Saadet Partisi’nin adı bile geçmiyordu. SP ile ilgili en küçük bir ima, eleştiri yokken bu saldırılara bir anlam veremedim. Olsa olsa “Erbakan’ın dava arkadaşları” ifadesinden alınmış olabilirler. Bu ifadeyi biz kullanmamış olsak bile yalan bir ifade değil. Bizler yıllar boyu Erbakan Hocamızın davasının yolunda olduk. Çocukluk dönemimiz olan 69 – 73 arasını saymazsak 73 den itibaren MSP’ de, RP’de, FP’de, Saadet Partisi’nin ilk yıllarını da içine alacak şekilde yaklaşık 35 yıl boyunca Erbakan Hocamızın liderliğinde hayırlı faaliyetlerde bulunduk. Bu yıllarla ilgili biraz bilgi vermek gerekiyor.

Merhum babam Veyis Ersöz hem öğretmen idi hem de dersi olmadığı zamanlarda vaktini MSP’de çalışarak geçirirdi ve yazar olduğu için partinin basın bildirilerini yazardı. Emekli olduğu 1976 yılından itibaren de partide resmi olarak İl Başkan Yardımcısı ve Basın Sözcüsü görevlerini üslendi. Ben de yukarıda belirttiğim gibi gençlik kollarında çalışıyordum. 77 seçimlerinde merhum babama “seni de milletvekili listesine yazıyoruz” denmesine rağmen hiç bir makam mevkide gözü olmayan babam “benden daha iyi yapacak olanlar var, onları yazarsınız” diyerek kabul etmedi. 1978 yılında o dönemde İl Başkanımız olan Ali Güneri ağabeyimin isteği ile partinin yayın organı olan Türkiye’de Yarın Gazetesinde de (Bugünkü Merhaba’nın eski adı) çalışmaya ve yazı yazmaya başladım. Yazılarım hep siyasi yazılardı ve o dönemde bizim zihniyetimize muhalif olanlarla şiddetli atışmalar yapardık. Aynı anda bugünkü Eğitim Fakültesi akşam bölümünde de okuyordum. Gazetenin yanında MSP’de ve Akıncılarda, 80 darbesinden sonra da Refah Partisi’nde çalışmalarımız aralıksız devam etti. Gazetede çalışırken 1979 ara seçim çalışmalarında 4 gün boyunca aynı otobüste Hocamla beraber ilçe çalışmalarına katıldım. Hocamızı bu çalışmalarda daha yakından tanıma imkânım oldu. Hocamıza yaklaştıkça sevgim artıyordu. Babam Refah döneminde aktif siyaseti bıraktı ama yazıları ve konferansları ile Milli Görüş davasına hizmet etmeye devam etti.

Bana Refah döneminde çok önemli görevler verildi. MSP döneminden itibaren katılmaya başladığım Erbakan Hocamızın özel eğitim seminerlerinde notlar alıyordum. Tuttuğum bu notlar hâlâ elimdedir ve bir gün kitap haline gelecektir İnşallah… En uzun ve en bereketli eğitim semineri ESAM’ın düzenlediği Nevşehir Dedeman Oteldeki faaliyet oldu. Burada beş gün boyunca gece gündüz Erbakan Hocamızla beraber olduk. Gece yarılarına kadar Hocamızı dinliyor, yeteri kadar ondan istifade etmeye çalışıyorduk.

İyi not tuttuğumu gören merhum Ali Güneri ağabeyim bir gün bana parti yöneticilerine bunları anlatmamı istedi. Kararlaştırılan bir günde 2 saat süre ile parti yöneticilerine Hocamızın, maddi ispat ve manevi ispat olarak izah ettiği seminer notlarını anlattım. Ali Güneri ağabeyim bu anlatımdan sonra bana şöyle dedi: “Salih sen bundan sonra partinin başöğretmenisin. Bunları ilçe yöneticilerine de anlatacaksın” dedi. “Peki abi” dedim ve hemen çalışmaya başladım. Tüm ilçeleri tek tek ziyaret ederek ilçe yöneticilerine bunları anlattım. Bazı ilçelere defalarca gittim. Bu arada ayda bir olmak üzere Ankara’ya gidiyor ve Erbakan Hocamızın başkanlığında düzenlenen Başöğretmenler toplantılarına katılıyordum. Gerek bu toplantılarda gerekse özel eğitim seminerlerinde Hocamızın yanı başında çok güzel anlar yaşadım. Başöğretmenlik görevim 91 – 96 yılları arasında 5 yıla yakın devam etti. 95 seçim çalışmalarında bu göreve ilaveten tarafıma hatiplerin organizesi görevi de verildi. 3 ay kadar da bu şekilde çalıştık ve komisyon olarak hatiplerin elinde bulunması gereken bir kitap hazırladık. Erbakan Hocam Konya’ya geldiğinde kitabı takdim ettik, inceledi ve beni kucaklayarak tebrik etti.

Erbakan Hocamı ayrıca 1977 yılından itibaren gitmeye başladığım İstanbul İskender Paşa Camiinde de görmeye başladım. Erbakan hocamızın, büyük mürşid Mehmed Zahid Kotku Hoca Efendinin dersini dinlerken saatlerce başını kaldırmadan, dizini değiştirmeden oturuşu, edebi, mütevazı davranışı, Hoca Efendiye olan hürmeti dikkatimi çekti, kendisine hayranlığım birkaç daha kat daha arttı.

Seçimlerden sonra 4 aylık Anayol Hükümetinden sonra kurulan Refahyol Hükümetinde benim hiçbir şekilde talebim olmadan partinin aldığı kararla Konya İl Kültür Müdürlüğü görevine getirildim. Biz “görev istenmez verilir” anlayışı ile yetiştiğimiz için bir göreve talip olmayı ayıp sayardık. Hatta bana o dönemdeki İl Başkanımız merhum Mehmet Sözer ağabeyim göreve getirileceğimi söyleyince; “Abi ben biliyorsunuz öğretmenim, Kültür Müdürlüğünün yerini bile bilmem, onun için beni affediniz” demiştim de İl Başkanımız “biz karar aldık, bu teklif değil mecburiyettir” demişti. Böylece başladığım İl Kültür Müdürlüğü görevine 28 Şubat dönemine kadar devam ettim ve oldukça hayırlı faaliyetler yaptık.

28 Şubat’tan sonra kurulan Anasol-D Hükümeti tarafından görevden alınınca İl Başkanımız beni tekrar davet ederek “Biz karar aldık seni Büyükşehir Belediyesinde görevlendiriyoruz” dedi. Peki dedim ve 1997 yılı ikinci yarısında Büyükşehir Belediyesinde Genel Sekreter Yardımcısı olarak göreve başladım. Bu görev önce Halil Ürün Başkanımızla sonra da Mustafa Özkafa Başkanımızla olmak üzere 7 yıldan fazla devam etti. Bu görevimde iken fırsat buldukça parti çalışmalarına ve Erbakan Hocamızın eğitim seminerlerine katılmaya devam ediyordum. Bu arada 28 Şubat’tan sonra Refah Partisi kapatılıp yerine Fazilet Partisi kurulsa da bizim için değişen bir şey olmadı, aynı inançla çalışmayı sürdürdük.

Ak Parti - Saadet Partisi bölünmesinin yaşandığı ilk yıllarda Belediyede görev yaparken yine gayri resmi olarak Saadet Partisi ile bağım devam etti. Daha sonraki yıllarda nerede olursam olayım Erbakan Hocamızdan öğrendiğimiz ilkelerle hareket etmeye çalıştım. Erbakan Hocam hiç kimsenin tekelinde değildir. Gazete yazılarımda sık sık Erbakan Hocamı ve hatıralarımızı yazdım. Ne zaman önemli bir konu olursa Erbakan Hocamın sözlerini ve hedeflerini örnek gösterdim. Mesela Suriye konusunda, mesela yerli otomobil üretimi konusunda hep Erbakan hocamın basiretini, firasetini ele alıp işledim. TV’de sık sık Erbakan Hocamla ilgili programlar yaptım. 2015 – 2016 yıllarında iki yıl Kanal 42 TV’de ve Radyo Gençlik’te daha sonraki yıllarda da KON TV’de ve RİBAT FM’de programlar yaptım. TV, radyo programlarımda, yazılarımda ve sosyal medya paylaşımlarımda de yine aynı şekilde Erbakan Hocamız benim için hep ön planda oldu, sürekli örnek alınması gereken bir şahsiyet olarak tanıttım kendisini…Aydınlar Ocağı’nda geçen yıl Erbakan Hocamı anlattığım konferansım 3 saat sürdü ve Merhaba Gazetesi başta olmak üzere gazetelerde manşetten verildi. Geçen seçim döneminden önce SP’nin mecliste olması ve CHP ile değil Ak Parti ile ittifak yapması gerektiği yönünde defalarca yazılar yazdım. Burada yazdığım ve yazmadığım bu konudaki tüm bilgileri ayrıntılı olarak 2019 Şubat’ında yayınladığım “Babam Veyis Ersöz ve Yaşadıklarımız” isimli kitabımda okuyabilirsiniz. Şimdi dönelim tekrar bildiriye…

Bildiriyi açıkladıktan sonra sosyal medyada saldırıya maruz kaldım. Yukarıda da belirttiğim gibi itham, iftira, hakaret, küfür ve tehditler aldı başını gitti. Bu saldırıların bazılarını isim vererek zikredeceğim. Bu saldırının ilk ateşini yakan Mustafa Derbentli bizi tanımadığını, SP’de bizi hiç görmediğini, Erbakan Hocaya hakaret ettiğimizi yazmış. Beni çok iyi tanıyan ne zaman görüşsek abi diye hitap eden ve sağolsun hürmet eden Mustafa Derbentli’nin tanımıyorum demesine hayret ettim. SP’nin kurulduğu ilk 2001 yılı ile 2004 yılı arasında Büyükşehir Belediyesi’nde görev yaparken Saadet Partisi ile gönül bağım devam etti. SP’li bir belediye olarak zaten parti ile işbirliği içinde çalışıyorduk. O dönemde belediye işlerinin yoğunluğu nedeniyle her zaman değil tabi ama zaman zaman gidip geldiğim yer SP İl binası idi. Mustafa Derbentli’nin o dönemde partide görevi var idiyse mutlaka görüşmüşüzdür. 2003 yılında Kule Sitenin –o tarihte adı Selçuklu kulesi idi- temel atma töreni yapılmış, Erbakan Hocamızda gelmişti. Törenin organize sorumlusu bendim ve Erbakan Hocamızla da yakından ilgilenmiştim.

Biz bildirimizde SP’ de görev yaptığımızı söylemedik. SP’nin adını bile geçirmedik. Ne yazdık? Erbakan Hocamızın liderliğinde 73 yılında MSP de ve Akıncılarda çalışmaya başladığımızı yazdık. Bu yalan mı? Yukarıda çalışmalarımızı açıkladım. Buna hiç kimse yalan diyemez. Derbentli’nin, Erbakan Hocamıza hakaret ettiğim ve “hiç utanma yok bunlarda, koca koca adamlar yuh” sözleri nedeniyle hakkım asla helal olmaz. Sarf ettiği o çirkin kelimeyi kendisine iade ediyorum. Utanılacak ne yapmışız acaba? 73 yılından itibaren Erbakan Hocamla birlikte olduğumuzu söylemek ne yalandır, ne de utanılacak bir durumdur. Madem ki ben Saadet Partisine karşıydım, bana 2015 -2016 yıllarında hem Kanal 42 de hem Radyo Gençlik’te 2 yıl süreyle niçin program yaptırdınız? Üstelik buralarda program yaparken Ak Partili Büyükşehir Belediyesinde Daire Başkanı olarak görev yapıyordum ve çekinmeden 2 yıl boyunca programa devam ettim.

SP Konya il Başkanı Hüseyin Saydam’da yorumunda şunları yazmış: “Eğer yol arkadaşlığından maksat yolda karşılaşmaksa doğru. Sürekli yolumuza çıktılar. Ama belli menfaat dönemleri hariç ekseriyetle aynı istikamette hiç olmadık. Sanki yeni bir şeymiş gibi sunmaları da beklediğimiz şeyler.”

Başkana yukarıda açıkladığım ve yıllar süren çalışmalarımı iyi okumasını öneririm. Erbakan Hocamla yolda mı karşılaşmışım, yoluna mı çıkmışım, yoksa gerçekten yol arkadaşlığı mı yapmışım? Okusun ve vicdanında karar versin. Ayrıca menfaat dönemleri diye bahsettiği hangi dönemlerdir bunu da açıklarsa ben de öğrenmiş olurum. Allah’a şükürler olsun bu davadan zerre kadar haksız menfaat sağlamadım. Bana tevdi edilen her görevin hakkını vermeye çalıştım. Bürokrat olarak yaptığım görevlerde maaşımdan başka hiçbir menfaat teminim olmadı. Haksız menfaat sağladığıma dair bir ispatınız, deliliniz varsa lütfen açıklayın ki iddia havada kalmasın. Hüseyin Başkan’ın insaf dairesi içinde davranmasını beklerdim. Beni tanıdığını zannediyorum ama yeteri kadar tanımıyorsa bile önce babası Ahmet Saydam ağabeye, sonra da Lütfi Yalman, Mustafa Özkafa, Mustafa Özkan beylere, Muammer Motorcu’ya, hatta çevresinde beni yakından tanıyan kim varsa onların hepsine sorsun.

Mustafa Derbentli’nin başlattığı bu saldırı içinde beni tanımayan ve benim de kendisini tanımadığım Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı olduğunu öğrendiğim Abdullah Başçı’nın da bir yorumu yer aldı. Derbentli’ye hitaben “Kıymetli Dostum” diye başlayan yorum şöyle: “Son dönemde o kadar çok iki yüzlü insan türedi ki renklerini bile karıştırıyorlar. Şaşırmamak lâzım. Her seçim dönemi çıkar bu hayalet tipler. Erbakan Hocamızın yanına 100 metre bile yaklaşamamış zavallılar. Bu çakma akıncılar ancak A Habere meze olur.”

Beni, yaptığım faaliyetleri, Erbakan Hocama yakınlığımı zerre kadar bilmeyen Abdullah Başçı’yı yukarıdaki açıklamalarımı okumaya, Erbakan Hocamın ne kadar yakınında olduğumu öğrenmeye davet diyor, bu iftiraları nedeniyle kendisini Allah’a havale ediyor ve hakkımı helal etmediğimi belirtiyorum. “İki yüzlü insan, çakma akıncı” tabirleri için de kendisini ayrıca müfteri olarak ilan ediyorum.

Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi Ümit Çebi de şunları yazmış: “Biz de Milli Görüşçüyüz, Biz de Erbakancıyız, hatta Milli Görüş’ün eski Akıncılarıyız deyip de, bugün BOP haçlı zihniyetine akıncılık edenlere acırım. Milli Görüş’ün samimi akıncısı, son nefesine kadar davasında sabit kalandır. Aksi takdirde hocamın da tabiri ile palyaço olursun.”

Bizi BOP haçlı zihniyeti akıncısı olmakla suçlayan Bu Ümit Çebi kim biliyor musunuz? Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Mücahid Kılıçdaroğlu” diyerek kendisi acınacak duruma düşen zavallı… Sosyal medya hesabında şu yazdıklarını okuyunuz: “13. Cumhurbaşkanı adayı sn. Kılıçdaroğlu, grup toplantısında yaptığı veda konuşmasının sonunda hadi bismillah diyerek bitirdi. Geliyor Mücahid Kılıçdaroğlu.”

Milli Görüş hareketinin lideri Erbakan Hocamızla özdeşleşen mücahid unvanını Kılıçdaroğlu’na vererek kendisi palyaço durumuna düşen bu şahıs için fazla bir şey yazmaya gerek duymuyorum. Zira bu ayıp ona yeter. Erbakan Hocamızın sürekli batıl zihniyet olarak anlattığı bir zihniyetin akımına kapılıp gittikleri için haçlı zihniyet ifadesinin de şu anda tam anlamıyla kendilerine yakıştığını belirtmek isterim.

Mustafa Karagül isimli bir kişi benim ANAP’a girip çıktığımı, bir başka kişi ANAP döneminde ANAP’lı olduğumu her dönemde iktidar partisinden yana olduğumu yazmışlar. ANAP döneminde bir defa bile ANAP binasından içeriye girmediğim, ANAP’a bir kere bile oy vermediğim gibi o dönemle ilgili bir hatıramı açıklayayım ki ANAP’lı olmuş muyum görünüz.

Aynı kişi bir başka yorumunda, “menfaatleri ahlaklarının önüne geçmiş kişilerle mücadele zordur ama bu ahlaksızlarla kararlı şekilde mücadele etmek ahlaki bir yükümlülüktür. Sağlığında hep eleştirdiğinize şimdi sahipmiş gibi yaparsanız o zaman iş değişir” diye yazmış. Beni belki sadece medyadan tanıyan yakından ahlâkımı ve şahsiyetimi bilmeyen bir kişinin bu sözleri iftira değil de nedir? Ahlaksız kelimesini aynen kendisine iade ediyor ve hakkımın helal olmadığını bir kere daha belirtiyorum. Erbakan Hocayı eleştirdiğime kim şahit olmuş? Varsa çıksın karşıma… Ancak şunu da belirteyim ki ben Erbakan Hocayı sizin gibi putlaştırmam, insandır hata yapabilir diye inanırım. Erbakan Hocaya yapmadığım eleştirilerimi şimdi Ak Parti’ye ve Tayyip beye yapıyorum. Hem de gazetede köşe yazılarımda yapıyorum bu eleştirilerimi ama bugüne kadar sizden gördüğüm tepkinin yüzde birini onlardan görmedim.

Bizim köyümüz olan (sonra ilçe yapıldı) Akviran’dan (Akören) ANAP döneminde siyasette ve bürokraside çok sayıda önemli isimler vardı. Kabinede iki tane bakanımız yer aldı. Birisi merhum babamın çok yakın arkadaşı merhum Abdullah Tenekeci Paşa diğeri annemin akrabası ve babamın talebesi olan Saffet Sert ağabeyim idi. Ayrıca milletvekilliği ve İl Başkanlığı yapan Mustafa Dinek ağabeyim de o isimlerden biri idi.

Bunlardan hiç birisine bir defa dahi olsun gidip de bir makam mevki talebim olmadığı gibi bana yapılan teklifleri reddettim. İşte bir örnek…Bilhassa Saffet Sert Bakanımızla sık görüşürdük. Babama çok hürmet eder, bizi de ailecek severdi. Bakan olduğu bir dönemde Konya’daki bir görüşmemizde bana şöyle dedi: “Salih ben seni, babanı ve teyzemi çok severim. Bak bize Allah böyle bir makamı lütfetti. Bana sürekli tanıdığım tanımadığım insanlar iş için, makam için geliyorlar. Sen ne iş yapıyorsun? Yakınlığımıza rağmen gelip de bizden hiçbir talepte bulunmuyorsun.”

Bana ANAP’lı olduğumu söyleyerek iftira atanlara tokat gibi bir cevap vermiştim: “Abi biliyorsunuz biz Milli Görüşçüyüz. Şimdi siz bana bir makam verirseniz, Konya’da ‘Salih de bir makam uğruna satıldı’ derler. Ben bu sözleri kaldıramam. Onun için çok teşekkür ederim. Ben öğretmenliğimden memnunum” demiştim. Şimdi söyleyin bana… Eline böyle bir fırsat geçen kaç kişi benim gösterdiğim bu tavrı, bu duruşu gösterebilir. Biz ailecek Milli Görüş davasına böyle bağlıydık. ANAP’lı olduğum, ANAP’a girip çıktığım, oradan menfaatlenmeye çalıştığım iftirasını atanlara da hakkım helal değildir. Aynı kişinin ailemizi de içine alarak yaptığı çirkin yorumunu silmiş olması onun çirkinliğini ortadan kaldırmaz.

Birisi de beni FETÖ ile irtibatlandırmaya çalışmış. Evladım, benim FETÖ ile mücadelem en az senin yaşın kadardır. 1991 yılından itibaren bu örgüt ile ilgili gazetelerde yazdığım onlarca yazım var. FETÖ konusu benim en hassas olduğum konudur. “FETÖ’NÜN İÇYÜZÜ” kitabımı okumanı öneririm. Bu iftirayı da attın ya elbette sana da hakkım helal değildir.

Bana daha önce bulaşan, FETÖ bağlantısı iftirasını atan, kendisini ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Konya İl Sekreteri, eski CHP İl Başkan yardımcısı, Atatürkçü, Cumhuriyetçi sıfatları ile tanıtan Bahri Kılınçel burada da karşıma çıktı. KON TV’de program yaparken birkaç kez internetten yazarak programa çıkmayı talep eden, benden müspet cevap alamayınca her fırsatta karalama taktiğine müracaat eden bu şahıs bakın neler zırvalamış. Aynen alıyorum: “Mustafa bey bunların çoğu belediyeden geçinmeli, dernek, stk, gurup gibi oluşumlardan geçiniyorlar. çoğu bedavacı ve babanın adından geçinmeli”

Türkçe kurallarının t sinden haberi olmayan, yaşayış, düşünce, fikir hangi yönden ele alsanız çirkinlikleri ile değerlendirmeye bile değmez ahlak yoksunu bu şahsın yazdıklarına bakar mısınız? Mustafa Derbentli’ye böyle bir adamın bu yazdıklarına vesile olmasının ayıbı yeter. Şuna bak. Ben derneklerden, belediyeden, STK’lardan geçinmeli imişim. Babamın adından geçinmeli imişim. Behey müfteri benim şimdi emekli olduğum belediyede çalıştığım dönem içinde yasal gelirim dışında - uzun bir süre tam maaşımı bile alamadım- bir kuruş fayda temin etmiş isem, içinde olduğum derneklerden, STK’dan bir kuruş menfaat temin etmiş isem dünyanın en adi, en şerefsiz insanıyım. Ama bu yazdığını ispat edemezsen sen dünyanın en adi, en şerefsiz insanısın. Tamam mı? Bundan daha büyük bir söz varsa onu da yazmaya hazırım. Bırak fayda temin etmeyi, faaliyet yaptığım derneklere elimden geldiğince maddi yardımda bulunmayı şiar edinmiş biriyim. Bir kişi, tanımadığı bir insan hakkında böyle şeyleri nasıl yazabiliyor? Bunun vebalini hiç düşünmezler mi? Bu müfterilerle burada olmazsa bile öte tarafta görüşeceğiz mutlaka…

Bunların dışında ahlak, edep, terbiye yönünden dibe vurmuş insan bile denmez bir mahlûk ağıza alınmaz, burada yazılmaz galiz küfürlerini, hakaretlerini, tehditlerini özelden yağdırdı. Yurt dışında yaşayan ve Saadet Partisi’nin neferi olarak çalışan bu mahlûkun ismi, yazdıkları, fotoğrafları ne varsa hepsi bende mevcut. İnsanlıktan, Müslümanlıktan, ne kadar manevi değer varsa hepsinden fersah fersah uzak bu mahlûkun yazdıklarına vesile olan Mustafa Derbentli’ye ne demek lâzım bilmiyorum. Bu durum ayıp ifadesiyle izah edilemez, çirkinliğin, çukurluğun, ahlaksızlığın, edepsizliğin en dibe vurmuş halidir.  Bunun günahına ortak olmak Derbentli’ye yeter artar. Toplumu ve ülkeyi temizleme iddiasında olan Saadet Partisi öncelikle içinde barındırdığı bu pislikleri temizlemelidir. Yasal hakkımı elbette kullanacağım ama bu mahlûku Allah’a havale ediyorum ve bu yazdıklarının cezasının kat kat fazlasını ebedi âlemde çekeceğine inanıyorum. Bugüne kadar hayatımda hiç kimseye etmediğim bedduayı insan olmayan bu mahluka ediyorum. Allah’ın, tüm meleklerin, 224 bin Peygamberin, bütün mü’minlerin ve bütün insanlığın laneti bu mahlûkun üzerine olsun. Allah’ım bu mahlûku cemaline değil, celaline havale ediyorum. Ya Rabbi bu mahlûkun en kısa zamanda ellerini kurut da bu çirkin, bu bayağı ifadeleri başka birine yazamasın. Allah’ım en kısa zamanda bu mahlûkun dilini lal et de benim yazmaktan utandığım bu ahlaksız ifadeleri başkasına söyleyemesin. Yaralanan gönlümün derinlerinden, sarsılan ruhumun orta yerinden, daralan yüreğimin en merkezinden Yüceler Yücesi Allah’a niyazım şudur ki, bu mahlûku en kısa zamanda acı çeke çeke cehennem kütüğü yap Ya Rabbi…

Burada ismi geçen ve isimlerini yazmadığım halde yorum yapan diğer kişilere bir kere daha sesleniyorum. Hem bildiriyi hem de yukardaki açıklamalarımı samimice, ön şartsız olarak okuyunuz. Erbakan Hocamla birlikteliğimiz olmuş mu olmamış mı? Erbakan Hocamı TV’de mi görmüşüz, hep yanında mı olmuşuz? Yol arkadaşlığımız olmuş mu olmamış mı? Davada beraberliğimiz olmuş mu olmamış mı? Hakaret ve iftiraya varan yorum yapan ismi geçmeyenlere de helalleşmedikleri, özür dilemedikleri sürece hakkımız helal değildir. Bunu da böyle bilsinler.

Burada yorum yapan kişilerin yaşı kadar benim ve arkadaşlarımın Erbakan Hocamızın davasında emeğimiz, alın terimiz, gayretimiz, Erbakan Hocamızın liderliği altında faaliyetlerimiz var. Bunu hiç kimse yok sayamaz. Bizim Erbakan Hocamızla beraberliğimizi, yakınlığımızı da hiç kimsenin sorgulamaya hakkı yoktur. Erbakan Hocamız hiç kimsenin, hiçbir kurumun tekelinde değildir.

Üstüne basa basa tekraren belirtiyorum. Biz bildirimizde SP aleyhine bir cümle dahi yazmadık. SP’nin adını bile kullanmadık. Biz SP’de çalışıyoruz demedik. Bizim dediğimiz 73 yılında Erbakan Hocamızın kurduğu MSP’de ve daha sonra da Akıncılar teşkilatlarında çalışmaya başladığımız idi. Bunu bir cümle ile böyle yazdık ama aslında yazacak daha çok şey vardı. Onları da bu yazıda yazmış oldum. Bilmeyenler bilsin diye…

Yazdığımız o cümleden Saadetli kardeşlerin niye rahatsız olduklarını anlamak mümkün değil. Neymiş efendim Erbakan Hocamızın adını niye kullanmışız. Tekrar vurguluyorum, Erbakan Hocamız SP’nin tekelinde değildir. Erbakan Hocamızın ana fikri cihanşümul İslâm’ın ilkeleridir. Kaldı ki Erbakan Hocamızın yanında 35 yıl hizmet eden bizlerin bu cümleyi de daha fazlasını da yazmaya hakkımız vardır. Bunun için kimseden izin alacak değiliz. Umarım bundan sonra gelişi güzel yorum yapanlar kendilerine çeki düzen verirler.

Merhum kayın pederimin sürekli yanında olduğu, destek verdiği Derbentli Hocamızın torunu olan Mustafa Derbentli daha sonra yaptığı bir paylaşımda şunları yazmış: “Parti din değildir. Türkiye kimsenin malı değildir. Parti ile ne şeriat gelir, ne de komünizm. Savaşa değil, seçime gidiyoruz. Aynı gemideyiz batarsak hep beraber batarız.” Mustafa Derbentli, keşke haksız bir saldırı başlatmadan ve yukarıdaki çirkin yorumlara sebep olmadan önce altına imzamı atacağım bu düşünceler doğrultusunda hareket etseydi.

Son söz: Elinizden gelse Erbakan Hocamızın evladı Fatih Erbakan’ı bile evlatlıktan çıkartacak kadar ona düşman olan sizler bizimle uğraşacağınıza; Berat kandilinde İzmir Marşıyla, laiklik sloganları ile büyük posterin altında, yudumlanan biralar eşliğinde o zihniyetin bir zamanlar Madımak katili ilan ettiği Temel beyin, Hocamıza ve davasına 28 Şubat darbesini yapan zihniyetin temsilcisi olan ve 80 yaşında iken Erbakan Hocamızı hapse attırmak için canla başla çalışan Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etmesi olayını vicdanınızda bir tartınız. Rahat mısınız? Kılıçdaroğlu’na gönül rahatlığı ile oy verebilecekseniz size diyecek hiçbir sözümüz olamaz. Sizin yolunuz size, bizim yolumuz bize… Sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.