Seyyid Burhaneddin, Belh şehrinde,
Sultan’ül Ulema Bahaeddin Veled'in,
Kıymetli müritleri arasında,
İlgilenirdi çocukken Mevlâna'nın terbiyesiyle.
Mevlâna'nın babası vefat edince,
Seyyid Burhaneddin duydu, yola koyuldu,
Şeyhinin temiz toprağına yüz sürmek,
Emaneti olan Celâleddin’i teslim almak.
Mevlâna, Konya'da elini öperek karşıladı,
Babasının boşalan kürsüsüne onu oturttu,
Önünde saygıyla diz çöktü,
Manevi terbiyesi altına girdi.
Seyyid Burhaneddin Mevlâna'ya;
Bilgide eşin yoktur senin,
Hem hâl ilmini, hem de kâl ilminde babanı geçmişsin,
Hâl ilminde şeyhimden bana erişeni sen de öğreneceksin.
Zahir'i ilim de de ilerlemelisin,
Halep-Şam dolaylarına gitmelisin.
En az iki yıl eğitim almalı,
Seni birkaç dervişle yolculamalı.
Yola çıktı Mevlânâ,
Halep'te aradı baba dostunu,
Hanifî fakihi müderris Kemaleddin İbnü'l Adîm'i buldu,
Birkaç sene talebesi oldu.
Şam'da dört yıl kalmıştı,
Konya'ya dönme zamanı gelmişti,
Bir gün Şam da pazar yerinde
Dalgın dalgın dolaşıyordu...
Garip kılıklı bir adam,
Kolunu çekti aniden,
Tanımıyordu adamı,
Adam elini tuttu saygıyla öptü hemen.
Ve adam ona dedi;
-“Ey dünya sarrafı Mevlâna beni anla”…
Diyerek kalabalığa karıştı,
Kalabalıkta kaybolmuştu.
Mevlâna bunun yıllar sonra,
Şemseddin Tebrizi olduğunu,
Konya'da karşılaşınca öğrenecekti,
Yanan ateşi daha da alevlenecekti.