Sorgusuz sualsiz, elimden tutup beni büyüten onlarca hayalin sürüklediği yere doğru ilerlemekteyim. Hiç; nedenini, niçinini soramadım bu zamana kadar… Hayatımı bir zincirleme hayal tamlaması esir aldı. 

Süregelen hayatın soğuğundan, sığındım düşlerin sıcaklığına… Birbiri ardınca gerçekleşmeyen onlarca hayalin ortasında buluverdim kendimi… Onlarla yaşıyoruz ya zaten! Olmasalar nasıl umut edeceğiz? Koca bir hiç olur yaşamak. 

Hayatın makyajı da hayaller olsa gerek. Gölgeler düşürüp olumsuzluklara, parlattık umudu… Renklerle, pırıltılarla süsledik yaşamı… Elimizden gelen de buydu. Ama ne yazık ki hayallerimiz de onları kıskanan cadıların elinden kurtulamaz oldu. 

Bir pamuk prenses gibi kırmızı elmanın güzelliğine kandık. Daldığımız uzunca uykunun masumluğuna inandık. Bir prensin gelip bizi öperek uyandıracağını, bu sayede güzel günlere yolculuk edeceğimizi ümit ettik. Ne yazık ki öyle de olmadı. Değil mi Azizim?

Daldığımız uykuda gördüğümüz düşleri gerçek hayat sandık. Açtık tele-ekranı karşımıza, her yapmacık senaryoyu hayatımıza uyarlamaya çalıştık.  Düşünce suçu işledik Azizim. Hayallerimize ihanet ettik, yapmamalıydık. 

Sevgiyi, aşkı sahteliğe alet etmemeliydik.

Seni özlüyorum azizim. Semadaki poyrazın, kar yağışına özlem duyduğu gibi… İlkbaharda bulutların, gökkuşağına hasretinden dolayı gözyaşı döktüğü gibi… Gündüzün, geceye kavuşurken utancından kıpkırmızı olduğu gibi…

Her hayalimi; ilerdeki pembe panjurlu evimin penceresinden dışarıyı seyrediyormuş gibi kuruyorum. Ah, işte bana eşlik eden o minik kuşum da karşımda… Çok uzak diyarlardan, kanatlarının arasında umut getiriyor bana… Küçük ayaklarına gizlemiş olduğu bir sükût-u hayal... Kucaklıyorum onu; hayatıma hemen dâhil etmek istercesine…

Hayalin içinde de düş kurabiliyormuş insan Azizim. 

Ama her defasında ipleri birbirine dolayıp, elimde tutamadığım bir uçurma misaliydi içimdeki mavi gökyüzüne saldığım pembe hayallerim… Ya ben beceriksizdim ya da rüzgâr çok acımasızdı.  Küfemde iki büklüm taşıdığım umutla, ağır aksak ilerlediğim hayatta, güz güneşi vurdu yüreğimin bir köşesine… Aldatıcı sıcaklığına kandım ben de… 

Gönlümün güneyine vuran güneş ile kuzeyine vuran ayaz hep kardeşçe yaşadı. Ama hayatım ile hayallerim hep birbirine düşman oldu. İkisi de bir elden ömrümün sağından ve solundan çekiştirdi. Hangisine sığınacağımı bilemeden kalakaldım arafta…

Umduğum, beklediğim bir hayalin sıcaklığına sığınmaktı. Olmasa da olurdu. Ben onu düşünmekten hiç yorulmazdım. Elbet bir gün gerçek olacak umuduyla kavururdum yürek tenceremde düşlerimi… O an bir tebessüm gelip yüzümün en güzel gamzesi oluverirdi. Mutluluk, yüreciğimin bir köşesine dokunurdu. 

Düşlediklerimiz bir geminin güvertesinden bize el sallayarak uzaklaştı, kayboldu uçsuz bucaksız mavinin ortasında Azizim.

Hayallerimize de yasak getirdiler... Onunda modasını belirledi yapmacık dünyalar. Oysa samanlık seyran olsaydı ne güzel olurdu. 

Hayallerimi karşıma aldım. Oturduk ömür sofrasına… Ekmeğin yanına kuru soğan kırdık, başladık maziden ve mutluluğun asıl manasından bahsetmeye… Çok şey yitirmişiz Azizim. Hayatı zorlaştıran, hayalleri ulaşılmaz kılan aslında bizmişiz...