Seneler ansızın gelip geçiyor… Her bir an hızla geride kalıyor, olumlu ya da olumsuz tüm hayat çabalarımız. Bir küre içinde küçük zaman dilimlerine ayrılmış seneleri vakum gibi içine çekiyor bu zaman dediğin değer… Zamanımızı geçirmeye çalışıyoruz hızlı adımlarla ve geride kalanın vay haline!!! Önde olmalıyız değil mi? Her şeyden ve herkesten daha çok sermaye edinmeliyiz… İnsanoğlunun içine işlemiş bu hırs yarışı!!! Yarışmadan yapamıyoruz değil mi?  Bu söylediklerime hemen hemen herkes hem fikirdir eminim ki? Bu yarışın ilk aşaması para ile başlıyor maalesef ki… Sermaye peşinde koşuyoruz ha bire… 

Ruhlarımız sonsuz bir yola adım atmışken, kısa süreliğine dinlenme yerine geldiğini unutuveriyoruz her bir an. Kişiden kişiye bu dinlenme sürelerinin değiştiğini hepimiz de biliyoruz… Bazılarımız bir saniye duruyor bu dünyada, bazılarımız 10 saniye, bazılarımız da 60 saniye… Acaba salise mi desem karar veremedim!!!

Dinlenmek için geldiğimiz bu dünyada, kendimize ayrılan bu zaman diliminde, misafir olduğumuzu unutup amacımız dışına çıkıyor eylemlerimiz… Misafir, ev sahibine nasıl davranması gerekiyorsa durumlar bir an tersine dönüyor. Biz ev sahibi oluyoruz sanki… Fazla kalana sabrımız mı yetmiyor ne!!!

Yazımın bu aşamasına kadar zaman kavramının, saatin tik-tak sesleri arasında hapsolmuş bir süre kadar kısa sürdüğünün ve bu kısa süre boyunca “para odaklı yaşamın hayatımızı kapsadığının” bilgisini belirtmeyi hedeflemiş bulunmaktayım. 

Peki, “Saatin tik-tak sesine hapsolmuş bu kısacık süreyi nasıl değerlendiriyoruz?” sorusuna cevap olarak, yaptığım gözlemlere göre “Sermaye edinme yarışı veya teknolojik buluşların en son modeline sahip olma isteği” sonuçlarına ulaşmış oluyorum.… Sadece yaşamımızı idame ettirip lüks yaşamaya çalışmaktan başka neler yapıyoruz… Ya da boş bir zaman diliminde mi yaşamak daha tatlı geliyor: Sorunlara eğilmeden; vatan, millet, aile, arkadaş için hiçbir şey yapmadan… 

Değerli okuyucularım, sahip olduğumuz bu zaman dilimi bizim sermayemizdir.. Bu sermayemizin içini ne kadar pozitif yaşamlarla doldurursak o kadar huzurlu bir yaşam sürmüş oluruz. Kur’an-ı Kerimde Allah’u Teâla, Asr Süresinde “zaman” kavramı üzerine yemin etmişse bu kelimenin ne kadar değer yüklü olduğunu tartışamayız herhalde…

Zamanımızın önemini kavrayamadan; bedenimizi, aklımızı, düşüncelerimizi, duygularımızı eritiyoruz bu zaman alevinin içinde… Külden her istediğimizi yapabilir miyiz daha sonra?  Sadece bir gübre yapımında kullanılıyor o kadar. Kullanılmayan da savrulup gidiyor… Zaman yolculuğunda savrulan küllerimiz kim bilir nerede?. Her bir hücremiz zaman geçtikçe ölüyor… Dış bakımla bu açığı kapatmaya çalışıyoruz. Ama gerçek hiçbir zaman değişmiyor, unutmayalım…

Üniversitelerde ders olarak okutulmak için açılan “Zaman Yönetimi” adlı derslerimiz gerçekten ne boyutta işe yarıyor bilinmiyor… Gittim ve gördüm. Yalnız slayttan, kalıplaşmış bilgiler ve sonunda sınav. Gerçekten zamanı iyi yöneten bir nesil yetiştirdiklerini düşünüyorlarsa nerede üretkenlik, nerede etkin vakitler, nerede amacına hizmet etmiş öğrenme aşkı…

Sermaye denildiğinde öncelik olarak aklımıza hayatımızın akıp gittiği değer yüklü süreç gelmeli.. Bu süreci yaşarken hayatın gerçekleri korku vermemeli bizlere… Zihnimizde zaman kavramını genişletip kullanma kılavuzuna hakim olmalıyız. Değerli okuyucularım, zaman sermayemizin güzelliklerle taşkınlığa ulaşması dileğimdir… Sözlerimi Cengiz Numanoğlu’nun “Sabır Sınavıdır, Ömür Dediğin” şiirinin bir dizesiyle kapatmak istiyorum…

Zaman sermayesi, sanma ki çok bol,

Beşikten bostana, kaç adımlık yol?

Bu kanun değişmez kim, olursan  ol,

Sabır sınavıdır, ömür dediğin…