CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, elinde ADALET yazan pankartla düştü yollara... 

Ankara'dan İstanbul'a yürüyor... 

Yürüme gerekçesi ise FETÖ'yle ilgili Sözcü Gazetesi'ne yapılan operasyon ve MİT TIR'larının durdurulmasıyla ilgili CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanması... 

Apar topar yürüme kararı alıyor... 

Ankara Güvenpark'tan İstanbul'a kadar yürümeden önce "Adalet, adalet, adalet..." diye bağırıyor Sayın Kılıçdaroğlu ve ekliyor:

Bu yürüyüşümüzün bir siyasal partiyle ilgisi yok. 

Bu yürüyüş, kutlu bir yürüyüştür. Bu yürüyüş adalet yürüyüşüdür. 

Adaleti isteyen herkes bu yürüyüşe destek vermek zorundadır. Hapishaneleri tıka basa dolu olan bir ülkede adalet olmaz...

Biz üzerimize düşeni yapıyoruz. Adaleti savunuyoruz. Bütün dünya duysun. Biz Türkiye'de, kendi topraklarımızda bir dikta yönetimiyle karşı karşıyayız. Dikta istemiyoruz, darbecileri istemiyoruz, 15 Temmuz darbesini yapanları istemiyoruz. Kendi ülkemizde demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz....

Bu ifadeler bana tarihte 100 önce yaşanılanları anlattı. O dönem de kendilerine Jöntürk diyen gafiller sürüsü 600 yıllık devletin sonu hazırlayacak II. Meşrutiyet'te  "YAŞASIN HÜRRİYET, ADALET, MÜSAVAT" diye bağırmıştı... 

CHP zihniyeti 1960'da da (555K) 5. ayın 5. günü saat 5'te Kızılay'da parolası ile toplanmış ve toplumsal kışkırtmalarla 27 Mayıs darbesinin alt yapısını oluşturmuştu.

Yine aynı terane... 

Ellerde adalet pankartları ile sandıkta yenemedikleri iktidarı meydanlarda yenmek!...

***

Peki gerçekten Sayın Kılıçdaroğlu ve yandaşları adalet mi istiyor? 

Temel hedef AK Parti'nin yok olup gitmesi, MHP'nin tarihten silinmesi. 

Çünkü bu düşüncelerinden hiçbir zaman vazgeçmediler, her defasında demokrasiden yana görünüp arka planda antidemokratik her şeyi yaptılar... 

Teröristlerle, FETÖ'yle, Haçlı-Siyonist İttifakıyla hedefleri için biraraya gelmekten çekinmediler. Tıpkı II. Abdülhamit'i devirmek için Avrupa'dan, İngiltere'den yardım istedikleri gibi... 

Diğer yandan Sayın Kılıçdaroğlu'nun, "Bütün dünya duysun. Biz Türkiye'de, kendi topraklarımızda bir dikta yönetimiyle karşı karşıyayız" ifadesini nasıl açıklayacağız? Bu ifade açıkça diğer ülkeleri Türkiye'ye karşı müdahaleye çağırma ya da iç karışıklık çıkarma anlamına gelmiyor mi? 

"Gafillerin, vatan hainlerinin, teröristlerin, terör yandaşlarının..." tutuklanması mı özgürlükleri, adaleti ortadan kaldırıyor!

Nasıl ki Cennet Mekan Sultan II. Abdülhamit'e de "Kızıl Sultan" safsatasını öne sürdükleri gibi bu gün de "Dikta yönetimi" yaşanıyor demek safsatadır ve iyi niyetle değildir. İyi niyetle olmadığını tarihe bakarak ve ifadeleri yorumlayarak anlayabiliriz...

***

Bu gibi oyunlara artık Türk Milleti olarak bağışıklık kazandık ve sıkıldık. 

Bırakalım geçen 100 yılı son 10 yılda cumhuriyet mitinglerini, gezi olaylarını, iç isyan çıkarma kışkırtmalarını, 15 Temmuz hain darbe girişimini... yaşadık. Sonuçta ne oldu, Türk Milleti gafilliklere pabuç bırakmadı.... Yine de denemekten, acaba tutar mı inancından vazgeçmeyerek yollara düştüler.

Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, "Yollar yürümekle aşınmaz" ifadesini kullanmıştı. Yürümek faydalıdır, sağlığa da iyi gelir. Onun için bu yürüyüşte zihinlerindeki hedeflerine ulaşmak açısından bir başarı sağlamaz ama sağlıklarına iyi gelecektir...