Milli şairimiz M. Akif ‘in “Tarihten ibret alınsaydı tekerrür eder miydi? Sözü, düşünen beyinlerce her gün bir önceki günden daha fazla anlaşılacaktır. İnsan, yaradılış ekseninden uzaklaşmada o kadar ısrarcı, o kadar hevesli ki, ona yön vermek isteyenlerin anlık gafleti bile yıllarca uğraşılıp mesafe kat edilen kutsal yoldan sapmaya yeterli olacaktır. Birine güvenir, arkanızı güvende olduğunu hissetmek istersiniz. Fakat beklenmedik bir anda yüreğinizde dünyanızı harap eden bir sızıyı hissedince çarpılmışa dönersiniz. İşin en ilginç tarafı da sızının kaynağının nerden geldiği muammasıdır. Sızı sizi öyle sarsmış öyle sarmıştır ki kaynağının olsa olsa hayatına kezzap döktüğünüz birinin varisleri tarafından yapıldığı kanaatine varırsınız. Zira böyle bir acıyı ancak ve ancak, kinini yüzyıllardır sinesinde besleyen, damıtan, mayalayan tüm evreleri tamamlayarak son halini aldıran biri/birileri tarafından tattırılabilir. Tam haksızlık yaptığınız o kişinin ahfadının kim olduğunu düşünürken birde ne göresiniz; o kişi, acıyıp insafa geldiğiniz, buda Allah’ın bir canıdır dediğiniz, düşkünlüğü ve miskinliğine önem vermeyerek, sadece yaratıcının rızasını kazanmak için omzunuza aldığınız, masum yaratık postuna bürünmüş akrep olmasın… Malum kıssada Akrep: Her canlı gibi karnını doyurmak için rızık ararken nehrin kenarına gelmiş karşıya geçmek istemiş fakat buna cesaret edememiştir. O esnada nehrin kenarında duran bir kurbağadan kendisisin nehrin öbür yakasına geçirip geçiremeyeceğini sormuş, kurbağa cevaben: “Sen beni sokarsın” diyerek akrebin bu teklifini kabul etmemiştir. Akrebin kurbağayı sokmayacağına dair söz vermesi ve yalvarmasına dayanamayan kurbağa: -O zaman çık sırtıma seni karşıya geçireyim, demiş ve bunun üzerine akrep kurbağanın sırtına binmiştir. Tam nehrin yarısına varmışlar ki akrep dayanamayarak kurbağayı sokmuş. Bunun üzerine kurbağa son anlarında akrebe sormuş: -Hani beni sokmayacağına dair söz vermiştin şimdi ben ölüyorum, sen de boğularak can vereceksin, demiş. Akrep mahcup bir şekilde cevap vermiş: -Ne yapayım kurbağa kardeş? Bu huy benim kanımda var… Sahi akrep neden sokar? Kendini savunmak, avını etkisiz bırakmak, ya da dayanamadığı haksızlığa isyan etmek, intihar etmek için mi?. Her ne kadar halk arasında yaygın olan akrebin zor durumda kalması halinde intihar etmek için kendini soktuğu savı olsa da bu söylemin ilmi verilerle bağdaştığını düşünmek olanaksızdır. Zira Akrebin kendi vücudunun üretmiş olduğu zehrin kendisini zehirlemesi izahtan varestedir. Böyle olsa plastik bir kabın içinde mangal yakmanın da mümkün olması gerekirdi. Zehir üreten bir bünyenin aynı zehirle kendini imha etmesi düşünülemez… İnsanlık başıboş dolaşma gafletine düştüğü günden bu yana kendini birileri tarafından güttürmeye namzet olmuştur. Ne zaman bu durumun farkına varmış, tavşan yamacı çoktan aşmıştır. Buna rağmen yine de tövbe kapısı dün olduğu gibi bu günde yarında açık kalacaktır… Kendinin yegâne sahibini unutan insana sahiplik iddiasıyla ortaya atılan aklı evveller maskelerinin düşmesiyle bir bir yerlerini terk ederken, yerlerine geçen insan sülietleri de yalan olduklarını kısa bir süre sonra anlamışlardır. Kul kime kul olduğunu anlayamazsa kendisine kul etmek isteyenlerin sayısı günden güne artacaktır. Derebeylik dönemimden insani yaşam çizgisine geçişte, çizgi başına nöbet değişimini ayarlaması için koyduğumuz deşdivanlar, zamanla kendilerinin asil, toprak sahiplerini ise maraba olduğu yanılgısına düşünce katedilen mesafenin kilometre taşlarının yeniden dizayn edilmesi zarureti ortaya çıkıyor. Düne kadar dizayn görevini üstlenen bir deşdivan güruhunun varlığına alışmıştık ama bu gün ülkemizde bu ezberi bozma gafletine düşen bir başka dalalet güruhu ile karşı karşıyayız. İnancımıza göre insanların üstünlüğü: yardım severlik, insanlık vb. birçok hasletle değerlendirilir. İlahi yaşamdan ilhamı alan beşeri sistemlerde bu doğrultudadır. Her ne kadar uygulama teori kadar başarılı olmasa da… İçimizden kaç kişi el bebek gül bebek büyüttüğümüz çocuğumuzun günün birinde daha elimiz ayağımız tutarken “hadi ihtiyar senin vaden doldu. Makamını bana bırak” demesine tahammül edebiliriz?.. Hadi diyelim ki kendimizi yorgun hissediyoruz ve bizde bu acar yönetim sevdalısının artık işbasına gelmesinin zamanının geldiğine inanıyoruz. Ya görevi devraldığı zaman tırnaklarınızla kazıyarak bir yerlere getirdiğiniz makamınıza kendinden başka ‘el’leri ortak etmesine tahammül edebilecek misiniz? Bu konuyu Çin atasözü ne kadar güzel anlatmaktadır: “pirincimin içindeki beyaz taştan korkarım”… Liderler, yol göstericiler, babacanlıkları, zayıfları koruyup kollamak, zorbanın başını ezmekle kazanmışlardır. Unvanlarını hıyanet şebekesinin içinden devşiren, şebeke başı olanlar, başkasının hesabına çalışanlar bilmelidirler ki her zaman ‘Hak’ doğrunun yardımcısıdır. İsrail oğullarının kendilerine gönderilen elçilere itaat etmeme, isyan etme serüvenleri israiliyat hikâyelerinde ve zikri Hâkimde belirtilmektedir. Kendilerine gönderilen elçiler birçok eza ve cefaya maruz kalmış, kurtarıcıya kulak vermemişler saplantılarına devamda ısrarcı olmuşlardır. Her ne kadar tüm elçiler bu zorbalıklardan göndericin kudret ve azametiyle sağ salim kurtulsalar da. Elçi davetlerine kulak bulamayınca, aralarından gönderenden izin almadan ayrılmış, görev mahallini terketmiştir. Dicle kenarından içindeki sıkıntı atmak için bir gemiye binmiş fakat gemi kalkamamıştır. Kaptan ve gemi taifesi geminin kalkamayışını içlerinde bir günahkârın olmasına bağlamışlar ve o günahkârı kura ile bulup denize attıktan sonra hareket etmeye karar vermişlerdir. Bu esnada görev mahallini izinsiz bırakan elçi, kendisinin günahkâr olduğunu söyleyerek denize atlamış onu denizde büyük bir balık yutmuştur. Günahkâr elçi balığın karnında affını sağlamak için “senden başka ilah yoktur, seni bütün noksanlıktan tenzih ederim” şeklindeki münacatını devam ettirmiştir. Elçinin feryadını duyan yaratıcı; hazretin halvetine ara vermiş yunusla…