Yollar beni bırakmasalar da bana 

Sana 

Ya da zaman yolları aşındırsa  

Siyahla beyaz 

Kışla-yaz 

Edayla naz 

Yarışları sürse de 

Çatlatırcasına küheylanları

Eşiğine geldim. 

Aldığım ilhamla 

Bir seher vaktinde nasıl bekledinse karlar altında 

Çelebinin kapısında… 

Yaprak ne yana düşeceğini bilse 

Rüzgâr hangi etekleri savurup

Hangilerini savurmayacağını 

Yağmur tutabilse günlüğü 

Ne zaman 

Nereye 

Ne kadar yağması gerektiğini 

Anlasa  

Anlatabilse 

Konuşarak bükük boyunlu papatyalarla 

Lalelere el sallayarak bir yerlerden… 

Zifiri karanlıkta uğur böcekleri 

Nasıl pusulaysa 

Görmesi bilen bir çift göze. 

Sözün ve gözün bittiği yerde 

Bir başka âlemin 

Bambaşka dünyaların kapılarının aralanışını 

Aşkın sırça sarayının

Aşılması güç surlarını

Bir bir devirerek. 

Dert içinde dermânı

Gam içinde fermânı aramanın 

Yersiz ve yurtsuz oluşunu 

Çözebilseydim bir şems’te

Eğlenebilseydim demirci dükkânının önünde

Sen gelene dek. 

Kalbim, kalbinin ritmine ayak uydurmak için 

Vecdini taklit ederek 

Uysaydı çekiç seslerine 

Dilim, takılıp kalsaydı üç heceye 

Mevlâna… 

Sonra unutsaydı ne dediğini 

Mevlâna… Mevlâna… Mevlâna… 

Diyerek dalsaydım… 

Aşkın iki gönül arasında ki 

Kıldan ince köprüsünde 

Volta atarken verseydim son sınavımı 

Bir ileri bir geri… 

Eşiğinde bekleyen gönlümü 

Atsaydın dikenli dalına 

Çalıların. 

Bin bir renkli çiçeklerin yanında  

Geçseydi günler, aylar, yıllar 

Oldurmak için hamı 

Zamanın cezvesinde. 

Sonra tekrar başa dönsem 

Yükseklerden gelen sevgi pınarından 

Nasiplenmek 

Kuruyan gönlümün 

Çatlayan dudaklarını ıslatabilmek için. 

Sen 

Beşere musallat olmuş 

Nice illetlerle savaşırken 

Bir önder 

Bir aşkı bâkî 

Bir nûruvâkî gibi 

Yıkarak putları 

İbrahim misali… 

Toprakların hâlâ kuru 

Filizlense de gönüllerde 

Sevgin, sevgilin… 

Aşkın tarifi sende 

Başka anlam 

Bambaşka mânâ

Taşımaya çalışsa da 

Öksüzün yeni annesi 

Ne kadar hisseder 

Hissettirirse de 

Annenin özlemini 

Öylesine 

İşte öylesine 

Aşkın bilinmez sırlarını 

Çözmeye 

Çözdürmeye geldik  

Divanına… 

Hadi! Tut elimizden 

Geçelim 

Geçirelim zamanı 

Senle kaybolan 

Güneşi çekerek 

Boğazımızdaki kuru lokmalara inat 

Bir vahâ ortasında 

Uzatalar ellerimizi 

Yücelere… 

Terennüm ederken çekiç sesleri eşliğinde 

Yâr diyarım, yâr diyarım

Aşk ateşim nâr diyarım 

Diyerek 

Erişilmezlere ermek için 

Bir elimiz gökte 

Diğeri yerde… 

Abdurrahim KÜÇÜK