Yine yaşamın merkezinden bir konu, Yönetilmek ve Yönetmek.

Çoğunluğun yönetilip, azınlığın yönetici olduğu bir toplum yapısı olduğunu hepimiz kolayca söyleyebiliriz.

Kim yönetici, kim yönetilen?

Bazen insanlar ben yöneticiyim, hatta lider ruhluyum diyebilir.

Hatta herkese yönetilen gözü ile bakabilir.

Bazen de herkes yönetilenmiş gibi düşünebiliriz.

İkisinin de aynı anda doğruluk payı var.

Bir baba evde yönetici, iş yerinde yönetilen olabilir. İş yerinde hem yönetilen hem yönetici olabilir.

Hatta en üst düzey yönetici olabilir ama onun üzerinde yönetim kurulu veya başkanı vardır.

Böyle bakınca herkes yönetilendir diyebiliriz.

Çünkü bir organizasyonun yönetim kurulu, o ülkenin kanunlarına tabidir. Onun yönetme biçimini ve kurallarını devlet kurumları tespit eder.

O ülkenin de bağlı olduğu organizasyonlar vardır. Birleşmiş milletler gibi. Üye ülkeler birlikte yönetme kurallarını koymuşlar ve imzalamışlardır.

Sonra bir bakarsın, beş ülke bütün kuralları yıkar ve olmaz deyince hiç bir şey olmaz.

Deriz ki o beş ülke her şeyi yönetiyor.

Sonra bir bakarsın o beş ülkenin de olur dedikleri bir yerden engelleniyor. Ya da olmaz dedikleri oluyor.

Ve anlarız ki en kuvvetli yönetici enarkada herkesigören, her kesin bilemeyeceği güçlerdir.

Elbette tanımlarımız insanlar arasındaki ilişkilerle ilgili.

Yoksa yaratıcı Allah’ın varlığı ve birliğinin üstünlüğü ve tekliği tartışılamaz.

Dedim ya amacım insanlar arasındaki yönetme ve yönetilme şekillerini bir nebze irdelemek.

Göründüğü üzere herkes belli bir seviyeden sonra başkalarının koyduğu kurallara göre davranmak zorunda. Başkalarının takdir ettiği yaşamın sınırları içerisinde varlığını göstermekte.

Herkes yönetilen derken, aslında  herkesin yönettiği bir alan da var. Tersinden bakarsak herkes yöneten pozisyonunda da diyebiliriz.

O zaman burada yöneten ve yönetilen olmak; yönümüzü, amacımızı ne tarafa çevirdiğimizle alakalı.

Bulunduğumuz yeri yeterli görmeye başladığımız andan itibaren yönetilenler arasındaki yerimizi her geçen aşağıya doğru yönelerek almış oluyoruz.

Eğer yönümüzü daha yukarıya çeviriyorsak her gün daha üst bir noktadan yönetiyoruz. Bakış açımız daha da gelişiyor.

İşte burada nasıl ve neyle yönettiğimiz, hangi ruh hali ile hareket ettiğimiz önem kazanıyor.

Her gün yönettiğimiz konu ile ilgili kazandığımız bilgi beceri,  deneyim ve değişik olumlu; serin kanlı, analitik düşünme, empati kurma,  iletişim,  ruhsal olgunluk,  sabır, sakinlik gibi sıfatlarla yönetici pozisyonumuzu besleriz, geliştiririz. 

İçinde bulunduğumuz organizasyonun sorunlarını çözme gayretini her türlü ruhsal bedensel, kültürel, zihni katkılarla besleyerek gelişmenin önemli bir parçası haline gelerek o organizasyonun önünün açılmasında görev alan bir yönetici oluruz.

İnisiyatif almışızdır, kendimizi bulunduğumuz yerde sorumluluk bilinci ile hareket etme ihtiyacı duymuşuzdur. Bu yönetim eylemine ruhen hazır olduğumuzu, yönetmeyi kalben istediğimizi gösterir.

Bir kesim var ki, o hazır kurallarla yaşamaya razıdır. Kural koymayı, katkıyapmayı zahmet olarak görür. Hatta hiçbir sorumluluk almadan yaşamını devam ettirebiliyorsa mutludur da.  Her ne kadar insanlarla ve toplumun diğer kesimi ile kendini zaman zaman karşılaştırdığında kendini mutsuz hissediyorsa da o geçici bir durumdur.  

Belki sadece şikâyet edebilir, söylenebilir ama genel olarak bu hayatı kabullenmiştir.

İçinde bulunduğu şartları sürekli sorgulayan bağımsız ruhlu olan insan,  yönetirken yönetildiğini sorgular.

Öyle olur ki en son noktaya kadar sorgulamasını devam ettirir.

Kendinin ve toplumunun bağımsızlığı için neler yapması gerektiğini,  nasıl katkı yapabileceğini sürekli analiz eder.  Arayış halindedir.

Yönetenler hangi varlıklarla güç sahibi olmuş, kural sahibi olmuşsa ondan daha iyi ve etkili güce sahip olmak ister. 

Bilir ki insanların yaşadığı kuralları koyan, doğruyu yanlışı takdir edebilenler her zaman yönetenlerdir.

Takdir edilmeyi, beğenilmeyi,  başkalarının sevgisine muhtaç olanlar,  onların bakış açısında varlığını arayanlar,  bulunduğu konumu başkasına göre belirleyenler, kendini ve gücünü sahip oldukları maddi malzemeler ve varlıklarla ölçenler, yönetici olsalar da yönetilenlerdir.

Yönetenlerin kurguladığı bir yaşamda bir figürandır.

Çok dar alanda ve geçici etkileri vardır. Sürekli ve tutarlı rotaları yoktur.

Yaşamın içerisinde etkili değillerdir. Ama etkili görünüyorlardır.

Yaşamın genelini yönlendirebilecek etkili projeleri yoktur.

Büyüklük peşindedirler, gelişmeyi her zaman ihmal ederler.

Bu tip yaşamlar ise gerçek yönetici güçlerin kurguladıkları sistemin yaşam kaynağıdır.  Bu tip insanlar çoğaldıkça gerçek yöneticiler kendi köşelerinde, kendi koydukları binlerce yıldır süzülerek gelen kuralları geliştirerek yaşama yön verirler.

Gayet mütevazıdırlar. Serinkanlıdırlar. Engin bilgi dağarcığı,  yüzyıllardır demlenen deneyimler,  gelişmiş ruh hallerinin berraklaşmış bakış açısı ile yüksek bilinç düzeyinden hayata rota çizerler.

Yönetici ruha sahip olmak, birisinin yönetici ataması, ya da yönetici benim demekle olmuyor.

Öyle oldum derken bir bakmışsın ;  çınar ağacının altında gölgelenip gölgeyi kendi gölgen sanıyorsun.