Arayış içindeyim. Gözümü ilk açtığım andan itibaren neyi, nerede, nasıl, ne zaman bulacağımı bilmeden arayış içindeyim. Ateşi pervasızca elime alışım, akrebin kıskacına ta küçükken çelme çalışım ondandır…

Arıyorum, bıkmadan usanmadan uslanmadan yaşıma ve durumuma yenik düşmeden hep arıyorum. Sormadan dolanıyorum köşe bucak. Gören, duyan, bilen var mı acaba?!.. Daha emeklemeden gözlerimi ilk açtığım andan itibaren Dünya’ya bu telaşlı arayışın içinde buldum kendimi. Aklıma, zekâma ve cismime bakmadan, dağ bayır demeden gücümce kudretimce arıyorum.

Bazen unutuyorum neyi aradığımı, neyi bulacağımı, düşünmüyorum bile arayış tarihimin ne zaman başladığını ne zaman biteceğini. Dünyaya attığım ilk çığlıkla başladı dediysem inanma. Ana rahminde bir damla kan, bir damla etken başladı aslında serüvenim. Bazen toparlanıp bakmak gelse de sağıma soluma yapamıyorum. Acaba bir ben miyim arayış içinde olan? Sanki başkaları da arayış içindeler. Şöyle bir köşeye çekilipte seyredebilseniz insanların telaşlı halini, hele birde yüksekten baksanız birkaç dakikada olsa sizde hak vereceksiniz bana. 

Herkes bir arayış içinde. Bazısı o kadar yorulmuş, bitmiş ki bu arayıştan sanki son Şavt’ını yapıyor ya da dizlerinde kalan son dermanıyla canını dişine alarak son hamlesini... Bulmak için neyi arıyorsa bir sıkımlık barutu kalmış onu atıyor tüfeğinde. Son lokmasını yutuyor, son adımını atıyor ulaşıp almak yakalayıp hıncını çıkarmak için uzun yıllardan beri kovaladığı neyse…

İnsan bir kendine birde başkasının koşuşturmasına bakınca sormak istiyor kendi kendine: sahi neyi arıyoruz? Tam gezine getirmiş yakalamaya ramak kalmış gibi son takatini kullanan insanın birkaç saniye sonra yakalayacağını sandığı şey neyin nesi?..

Deliler fıkrası geliyor insanın aklına. Hani kendisinin ne olduğunu bilemeyenlerin kendinden başka türlü düşünenlere yakıştırdığı fıkra. Malum bizden daha farklı düşünen bir güruh insan metrelerce sıraya dizilip bir deliğe bakıp tekrar sıraya geçiyorlarmış. Onların bu durumunu gören ve o esnada oradan geçen bir meraklı niçin öyle yaptıklarını anlamak için kuyruğa girmiş. Sırası geliğe deliğe baktıktan sonra kenara çekilmiş şaşkın bakışlarıyla manzarayı seyre koyulmuş. Koyulmuş koyulmasına da yinede dayanamayarak sıradakilerden birine sormadan edememiş. Zira bakmış olduğu deliğin içinde hiçbir şey görememiş.  “affedersiniz ben bir şey göremedim de siz deliğin içinde neye bakıyorsunuz?”  deli soruyu soran adamı aşağıdan yukarıya süzdükten sonra alaycı bir tavırla” sen deli misin demiş, biz aylardır bakıyoruz da bir şey göremiyoruz”

Meraklı adam merakını gideremeden var olduğuna inandığı aklından da şüphe ederek oradan ayrılmış ama kafasındaki sorunun cevabını bir türlü bulamamış. Sahi onlar neye bakıyorlardı?!.. Yoksa ben deli miyim? Onlar ne zaman görecekler acaba o deliğin içinde neler ya da ne olduğunu?!..

Ben ne arıyorum, bu insanlar ne arıyor? Benim arayış serüvenim ne zaman sona erecek? Bulabilecek miyim acaba aradığımı bulan olmuş mu? Beyhude bir telaş içindeyim. İlk insandan bu güne nedir hemcinslerimin telaşı? Duyu organlarımın menzilini biraz değiştirebilsem, gözümü gördüklerinden daha küçük ya da daha uzaktakileri görmeye ayarlayabilsem biter mi çilemiz?!.. Yok, ona karışmayalım. Arama sahamızı genişletmeyelim. Zira bu kadar dar mesafede gördüklerimin arasında aradığımı bulamamışken kendime yeni arama alanı oluşturmayayım. Hedefimi gözetmeli arama alanımın sınırlarını belirtmeliyim. İki metrelik bir alanda aradığımı bulamamış, tutunmamışken hayata saha geniş bir alanda hayatımı zorlaştırmamalıyım.

Beklide benden önce aramaya başlayanların hayat hikâyesini inceleyip hangi sonuçlara vardıklarına bakmalıyım. Önümde renga renk insan siluetleri… Seçmeliyim içinden bana kolay gelecek, anlayacağım cinsten bir hikâyesi olanı. Çok uzaklara yontma taş, cilalı taş gibi sanal geçmişlere dalmadan insanın dörtelliden türemiş, tüylerini dökmüş haline dönüştüğü varsayımına dalmadan bir yol bulmalıyım, bulabilirsem eğer…

Geçmişi bir sinema şeridi gibi gözümün önünden geçirip, zaman kaybetmeden bulunduğum mekânı saplamak sonrada yoluma devam etmeliyim.

Yok, beyazdım güneşte siyahlaştım, gölgede beyazladım gibi yapay söylemlere aldırmamalı yeni sözcükler yeni hedefler belirlemeliyim. Geçmişin kadük insanlarıyla üretken insanları arasında tercih yapmalı üretken insanları kendime örnek almalıyım. Örnek aldığım insanlar toplumda, çevremde, muhitimde saygıdeğer olmalı ki bende onların yolundan giderek saygıya erişmeliyim. Aksi bir yol yolsuzluğum ve saygısızlığımdan başka bir şey olmayacaktır.

Peygamberleri örnek almalıyım beklide, yüce inanları, düşünürleri, filozofları birde mahallede kendine yer edinmiş hocaları… Hocalar cankurtaran bir doktordan daha saygın olabilir bazen. Her ne kadar onların kurtardıkları canları yeryüzünde göremesekte. Çünkü onların kurtardığı canları bir başka âlemde görmemiz mümkün olacak. Ya da yeni jenerasyonun önünde putlaşan büyük insanları... Ama yeni jenarasyonun önünde idol olma şansım yok. Her şey olsa yaşam kilometrem müsait değil bu sıkleti taşımaya. Ortayaş gurubundan örnekler bulmalıyım kendime. Ulu insanlardan, kutsal yaratılmışlardan kurtarıcalardan…

İşte bulduğum, bildiğim yol bu. Karıştırıyorum eski kitapları. Küçük, Küçücük beynimin içinde fikir kırıntılarını. Şunlar geliyor aklıma: onlarda ağlamışlar mıdır acaba ilk gözlerini açtıklarında Dünya’ya?!.. Sahi neden ağlarız dünyaya ilk gelişimizde ?! Ana rahminde işimiz başlı kaldığından mı? Rahatımız bozulduğundan mı? Küçücük bir alanda bile çilemiz dolmadan otağ değiştirdiğimiz için, içine düştüğümüz çile deryasının farkına vardığımızdan mı?..

Onların arayışı da bizim arayışımız gibimiydi acaba?! Önlerin de kitap,  rehber, görsel ve işitsel ulaşım araçları olmadığı için şartları bizimkinden daha mı çetin, daha mı zordu?

Ben sürünerek başladığım bu arayışa, daha ayakta durabilme erdemine erişmeden… Ayakta durabileceğim zamanı ve zemini beklemeden… Hedefi kaçırmamak, zamanı heba etmemek adına… Zira yolumun uzun, aşkımın hüzün olacağı bilinci yerleştirilmiş ki bilinçaltıma neyi aradığımı bilmeden koyulmuşum serüvenime.

Ben benden önceki arayışçılardan şanslıyım şanslıyım aslında ama bunu arama nöbetime ara verdiğim ya da tükenme noktasına geldiğimde anacak anamayacağım galiba. Tabi bunun için fırsat bulabilirsem. Keşke bir bekleme, sorma zahmetine katlanabilseydim dünden… apalayarak başladığım bu yolculukta ayakta durma aşamasına gelmeden yola koyulduğum cahilliğimden. Oysa ayakta durma aşamasına kadar bekleyebilsem koşacaktım, uzun ve varılmaz sandığım hedefe daha erken varacaktım. Diz çökmesini bilebilseydim, bir bilmişin, bir ermişin önünde, bunca yorgunluğa maruz kalmayacaktım beklide…

Önümde duran gerçekleri görme, idrak etme zahmetine katlanmayı bilebilseydim yorulup tarumar olmayacaktım. Bakmayın hayıflandığıma, bu serüvenin ne ilk yolcusu benim nede son yolcusu ben olacağım. İlk kahraman ben değilim. Benkı nice önderlerden, nice elçilerden ve habercilerden daha da ılımlıyım belki bu kategoride. İster siz buna tembelliğime verin, ister çağın icaplarına ve hazıra konmama yorumlayın.

Ben ne arayış için kendimi ateşe atmış, ne kuyu dibinde bir kervanın gelmesini beklemiş, nede can havliyle denizi ortasından ikiye ayırıp macerama macera katmışım. Ne yıldızın, ne ayın, ne günesin, parlaklığına kapılıp pusulama yön vermek için aklını karıştırmış, nede karışık rüyalara dalıp kendimi avutmuşum.

Uluorta dolanışım Alpliğimden değil, şaşkınlığımdandır. Susmam bilgisizliğimden, konuşmam bilinçsizliğimdendir. Eskilerin tabiriyle elifi görsem mertek, kahramanı görsem ürkek sanırım. Daha neidüğünü bilmediğim, keşfetmeye çalıştığım sırrın nüvesini bile anlamış değilim.

Mangallar küle hasret kalır konuşunca, çeşmeler suya. Yüksekler susa kalır yükseldiğimi görünce. Bakmayın mütevazı edasıyla başımı eğerek arandığıma. Yer ve zaman arıyorum başımı kaldırıp haykırmak için doğumdan sonra bir daha.

Bir kabahatim varsa eğer, benim geldiğim yolculukta gidiş biletimin tarihinin açık olduğunun farkına varmayışımdır. Bulma serüveniyle başlayan serüvenime ara verip soluklanabilsem kavrayacağım aslında neyin peşinde olduğumu. Kim bilir gelirken çığlık atışım, giderken suskun kalışım aradığımı bulamama endişem, neye uğradığımı anlayamama şaşkınlığımdandır beklide…

Soluklanabilsem bileceğim, bulacağım aslın da neyi aradığımı ve nerde bulacağımı cebimde duran yitiğim. Anlayacağım sonunda ben ararken kaybolan YİTİĞİM…