Zavallı Türk Futbolu 2015-2016 sezonunun devre arasına yine yapay bir gündem ile girdi. Kısa devre arası tatilini dolduracak bu kısır döngü aslında buzdağının görünmeyen gerçeği, paralı yönetici ile işini bilen  futbolcuya dayalı futbol sistemimizde antrenörün düşürüldüğü komik durumun özeti Yılmaz Hoca'nın basın toplantısında anlattıkları!.

Aslında antrenör olarak bu yazıyı kaleme almak o kadar kolay gözüküyor ki, yazıya başlamadan önce belirlediğim 4-5  başlıkta sizlerle olayı paylaşayım diyorum ama öyle dallanıp budaklanıyor ki dağılıp gidecek, yazım amacına ulaşmayacak gibi duruyor.  

Futbol için olmazsa olmaz bazı gerçekler vardır, bunlar; Yöneticiler, Futbolcular, Teknik Ekip, Taraftar, Tesis, en başta gelenlerdir. Basın, altyapı, sosyo-ekonomik yapı, personel vb birçok yan etkenlerde bir sportif yapının ana unsurlarını oluşturur.

Bir dönem bünyesinde çalıştığım havasını soluduğum, başarılarıyla sevindiğim, başarısızlıklarında üzüldüğüm, kapısından içeri girdiğimde kendimi evimde hissettiğim Gençlerbirliği Kulübü!. 1990'lı yılların başında yaptığı doğru yabancı transferler, altyapı hamleleri,  antrenör tercihleri ile futbol takımlarının kendi yağında kavrulabileceğini hepimize ispatladı.

İlhan CAVCAV geçmişte Ankara'da amatör futbol oynamış, futboldan anlayan yöneticidir.. Gençlerbirliği”ni bataktan, tek odalı soyunma odalarından 5 yıldızlı tesislere kavuşturan gerçek bir futbol duayenidir.. Ancak   dominant (ipleri elinde tutmayı seven) bir  başkandır, alternatif düşüncelere çok açık değildir, zira zamanında kimsenin elini cebine atmadığı günlerde,  bütün varlığını kulübüne hibe edecek kadar sever Gençlerbirliği'ni!

İlhan Başkanın tabiri ile “EN KIYMETLİ PARA BENİM PARAMDIR” fikrinden hareketle, para edecek oyuncuların ağzının içine bakıldığı bir sistemin mevcuttur Gençlerbirliği'nde!  Onun için Tarıklar, Rahimler, Mosheular, Denizler, ve daha birçok oyuncular kulübün en kıymetlileri olmuştur. Bugün de Ahmet Çalık ve İrfan Can Kahveci'nin olduğu gibi.

Bir antrenör olarak Yılmaz Vural'ın  basın toplantısında söylediği bütün sözlerin altına imzamı atarım! 21 Yaşında  A Milli Takımda bir defa oynadı diye bir oyuncu arkadaşlarını toplayıp  “Bu antrenör ile olmaz arkadaşlar, çok toplantı yapıyor, eksiklerimizi yüzümüze söylüyor, kaprisli, kendini beğenmiş,  egosu yüksek diye” başkana şikayet ediyor ve görevinin son verilmesine neden oluyorsa, Türk Futbolu Fransa'ya gitmesin beyler!

Kulübün değil antrenörü, malzemecisi bile birkaç kişinin iki dudağı arasında olmamalı, paralı yöneticilerin oyuncağı değildir kulüpler.. Asıl olan kulüplerdir bireyler değil, onun içindir ki  bir geleneğin, bir misyonun parçası olmalıdır  kulüpler, kişiler kendilerini ön plana çıkardığında önce kendileri yok olur sonra kulüpler!. Nerede Kocaelispor, Sakaryaspor, Ankaragücü ? ... Zamanında hangi olaylarla çalkalandı bu kulüplerimiz, şimdi alt liglerde 20 bin seyirciye oynuyorlar ama asla eski günlerine dönecek gibi gözükmüyorlar. Doğru örneklere de bakmalı Kasımpaşa'nın yada Akhisar Belediyespor'un başkanlarının adlarını yada yöneticilerinin isimlerini kaçımız biliyoruz, neden çalkantılar ile haber olmuyorlar hiç düşündünüz mü ?

Gelelim antrenör gerçeğine, birçoğumuz Yılmaz Vural'ı magazin dünyasının renkli antrenörü olarak tanırız. Aslında Yılmaz Vural ile Fatih Terim'in Türk Futboluna antrenör olarak girişleri aynı tarihlere rastlar. Hatta Piontek'in yardımcılığı için önce Yılmaz Vural teklif edilir ama Yılmaz Hoca “Ben kulüp çalıştırmak istiyorum” diyerek teklifi kabul etmez.  Köln Spor Akademisi mezunu donanımlı bir antrenördür, yani bir takımın yıllık antrenman programını birinci dakikasından son anına kadar kendi kaleminden çıkaracak kadar futbolu bilir. İyi bir analizci ve motivasyon ustasıdır. Anlayacağınız İlhan CAVCAV'ın tabiri ile memleketimizde eline su dökülemeyecek  birkaç antrenörden biridir. Şansızlığı son 5-10 yıl içinde gelen bütün teklifleri kabul etmesi ve hedefsiz takımlara kurtarıcı olarak çağırılmasıdır.

Olayın diğer trajik  boyutu ise ülkemizde bazı yöneticilerin iyi futbolcuların futbolu bırakır bırakmaz iyi antrenör olacağını düşünmesi  belgesiz, bilgisiz, yetersiz arkadaşlarımızı görevi getirmesi! Kimse yanlış anlamasın ama futbolculuk ayrı bir meslektir, antrenörlük ayrı bir meslek!. Nasıl futbolcu olmak için binlerce kere antrenmana çıkıyor ve maçlar oynuyorsak, antrenörlük mesleği de öyledir.  Çıraklığını, kalfalığını yapmadığınız işin ustalığını yapamazsınız.  Federasyonun 15+15 günlük iki kampına 30-40 bin lira ödeyerek alınan belgelerle maalesef antrenör olunmuyor.  Bazı yeterliliklerin olması gerekiyor. Antrenman biliminden ne kadar anlıyorsunuz ? Kuvvet antrenmanı nasıl yapılır, sürat ne anlama gelir, dayanıklılık antrenmanının ana ilkeleri nelerdir ?  kendinize ait bir antrenman programı oluşturabiliyor musunuz ? Oyuncu psikolojisinden haberdar mısınız ? Sporcu sağlığı konusunda hangi bilgilerin sahibisiniz ?  Bir sistemin antrenörü müsünüz ? Yani antrenörlüğe başladığınızda aklınızda uygulamak istediğiniz bir sisteme sahip misiniz! Bu sisteme göre antrenmanlarını programlayabiliyor musunuz ?... Birçok arkadaşımız yukarıdaki sorulara yabancı maalesef!  Önce  alt liglerde, yada altyapı takımlarında eksiklerini gidermeli, yapılan hemen bütün kurslara katılarak, kondüsyon, analiz, sporcu sağlığı gibi alt branşların bilgileri ile donanmalı, er sonra bu büyük işlere soyunmalı, aynı Arsen WENGER, Sir Aleks FERGUSON, MORİNHO, Jurgen KLOPP gerçeklerinde olduğu gibi!.

Bugün biz ülkemizde Sergen Yalçın, Yusuf Şimşek, Roberto Carlos gibi örnekleri tartışıyoruz!. Bu isimleri biz göreve getirdik ve birkaç küçük başarıdan sonra büyük antrenör yaftası yapıştırdık, hepsi iyi futbolculardı ama henüz iyi antrenör değiller. Zamana ihtiyaçları var aynı İbrahim Üzülmez gerçeğinde olduğu gibi.

Yazımın son bölümünü siyasi güçlerin sahiplerine ayırmak istedim! Yukarıdan gelen emirler ile göreve getirilen antrenörlerin Türk Futbolunu geriye götürdüğünün farkında mısınız ? bilmiyorum!  Özellikle futbol yükünü çeken belediyelerin atama antrenör tercihleri, hak eden ama bir türlü aradığı fırsatı bulamayan birçok yetenekli antrenörün yok olup gitmesine neden olmaktadır!.

Sözün özü güzelim memleketimde “İLGİLİLER BİLGİSİZ, BİLGİLİLER İLGİSİZ” !..  Geçmiş olsun Yılmaz Hocam, Geçmiş Olsun Türk Futbolum!..