Baharın müjdecisi olarak tanımlanan ve kökeni İslamiyet öncesine kadar uzanan Hıdırellez’in bolluk ve bereket getirdiğine inanılır. Farklı geleneklerin yerine getirilmesiyle 5-6 Mayıs tarihlerinde kutlanan Hıdırellez’in, adını Hz. Hızır ve Hz. İlyas'ın birleşiminden alarak yeni bir dönemin başlangıcı ve baharın gelişi anlamına geldiğini söyleyen Araştırmacı Yazar İsmail Detseli, geçmiş yıllarda yapılan Hıdırellez geleneklerini de aktardı.

Dr. Şakiroğlu: Başarıda şans olmaz! Dr. Şakiroğlu: Başarıda şans olmaz!

2-6-3

‘BOLLUK GETİRECEĞİ DÜŞÜNÜLEREK AÇIK BIRAKILIRDI’

Eski takvime göre bir yılın hızır ve kasım günleri olmak üzere ikiye ayrıldığını ifade eden Detseli, hızır günlerinin bugün ‘Hıdırellez’ olarak kutlanan 5-6 Mayıs’ta başladığına dikkat çekti. Kırsal ve şehirde kutlanan Hıdırellez adetlerinin yöreye göre değiştiğini belirten Detseli, Hz. Hızır ve Hz. İyas’ın bu günlerde geleceğine inanıldığı için bazı hazırlıkların yapıldığını söyledi. Ge4çmiş dönemde yapılan o hazırlıkları anlatan Detseli, “Kadınlar evlerini o gün daha özenle temizler. Ambarlar, bulgur, yağ kapları ve para keseleri açık bırakılır. Böylelikle o açık kalan kaplara, keselere bolluk geleceğine inanılır. Büyükler bunlarla meşgul olurken; benim bizzat şahit olduğum çocuklar da o günü oyun oynayarak geçirirdi. Sabahın erken saatlerinde kırsal kesimlerde, yeşillenen yerlerde oğlaklar otlarken; çocuklar da oyunlar oynar. Tabi tekrar eve gitmemek için de anneler yemek için evde olanlardan yumurta, yoğurt gibi yiyecekleri katar ve herkes yiyeceğini beraber yerdi. Hatta götürülen yumurtalar yenmeden önce de dışları çiçeklerden alınan otlarla boyanırdı.” ifadelerini kullandı. 

2-7-2

YILIN NASIL GEÇECEĞİ BU GÜNLERDE ANLAŞILIRDI!

Bir yıl boyunca yaz ve kışın havanın nasıl olacağının da bu dönemde anlaşıldığını ifade eden Detseli, geçmiş yıllarda yapılan ve bir gelenek olarak görülen olayları şu şekilde aktardı: “Keçinin dağdaki yatışından, evdeki işin yapılışından o yıl havanın nasıl olacağı tahmin edilirdi. Türk kadınları öyle bilgelerdi ki; tahminlerinin yüzde 90’ı tutardı. Bu kapsamda, Hıdırellez ayında yapılan bir yoğurt var ki, o yılın nasıl geçeceği anlaşılırdı. Bu yoğurdu, maya olmadan yaparlar ve sabahın erken saatlerinde ekinlerin üstlerine düşen çiğ tanelerini maya yaparlardı. O çiğ tanelerine bir miktar su katarak, iki farklı yoğurt yapardı. Normalde mayasız tutmayan yoğurt, o suyla tutuyor. Yoğurdun birine o maya çalınırken, ‘Benim işim değil Fatma anamın işi, var, var’ denir; diğerine maya çalınırken, ‘El benim değil, Fatma anamın eli, yok, yok’ denirdi. Yoğurt açıldığında yok denilen yoğurt tuttuysa o yıl yokluk; var denilen tutarsa bolluk olurdu. Bunlar gerçekleşirdi.”

2-8-3

‘KEŞKE GELENEKLERİMİZ ÖLMESE!’

Hıdırellez’in her yerde farklı karşılandığını söyleyen Detseli, bu geleneklerin bir Türk geleneği olduğunu ancak zamanla unutulduğunu ve yapılmadığını ifade etti. Bu geleneklerin yaşatılması gerektiğinin altını çizen Detseli, “Her şeyde olan değişiklik, bizim bu gibi geleneklerimizde de oldu. Biraz daha ilerleyen yıllarda, piknik alanlarında, bir bayram ya da bir tatil gibi kutlanan Hıdırellez, şimdilerde sadece dilek dilemekten ibaret oldu. Bizim zamanımızda dilek değil, bereket için dua etmek vardı. Geleneklerimizden uzaklaştık. Geleneklerimizin yaşatılması gerekiyor; keşke bir yaşatan olsa ve geleneklerimiz ölmese!” şeklinde konuştu.

HACER CEYLAN

Editör: Birkan Bakay