Bizler ilkokul yılarımızda  ‘’Yerli malı, yerli malı  herkes onu kullanmalı’’ diyerek yetiştik.

O zamanlar ekonomimizin yoğunluğu tarımdı. Okullarda genelde kendimizin ürettiği gıda maddelerini evden getirir okulda yerdik.Yüzyıllardır biriktirdiğimiz her şeyimizle bizim olan ürünlerdi. Gerçi şimdi onlarında çoğunu kaybettik. Kendi tohumlarımız yerine GDO’lu tohumlara mahkum olduk.

Tek sanayi mamulü şekerlemeler ve lokumdu. O da lüks sayılırdı.

O zamanlar hiçbir şey  üretemeyeceğimize inandırıldık.

Elbette Sümerbank’ımız vardı.  Şeker fabrikalarımız .  Bir çok Kamu iktisadi teşebbüsleri ile devletin alt yapı ve üst yapısına ilişkin ihtiyaçlar karşılanmaya başlanmıştı.

Otomobil fabrikalarımız, beyaz eşya, demir çelik, çimento, tekstil gibi  fabrikalarımız vardı. Ülkemizde üretiliyordu  ama yabancı teknolojisi ve makineleri ile. Biz buna yerli diyorduk ve övünüyorduk. Bunu yeterli sayıyorduk.

Bu arada 1936’da kurulan uçak fabrikamız, daha sonra kurulan otomobil fabrikamız  hepsi bir şekilde kapanmış.Geliştirme yerine satın almak üretmekten daha cazip gelmiş ve bu gelişmeler akamete uğramış.

Sonra karma ekonomi ve ithal ikameci ekonomiye geçilmiş. Önce ithal et, sonra yavaş  yavaş üret mantığı devreye girmiş, bu sistemle fabrikalar kurulmuş. 
Bu sefer de hazır teknoloji kolayına geldiği için üreticilerin, fabrikalarında her defasında yeni teknolojiyi alıp üretim yaparak büyümeye çalışmışlar.Kendi teknolojimizi ikame edememişiz.

Tabir caiz ise teknoloji üretimini, laboratuar çalışmalarını, know how   gelişmiş ülkelere bırakmışız, onlar fikir üretmiş biz amelelik yapmışız.

Bunu millete fabrika ülkemizde olduğu için yerli üretim diye milletimizin ekonomisini  kapitalizmin çarkları arasında öğütmüşüz.

Yani teknoloji üretmeyi öğrenip , kendi teknolojimiz üreteceğimiz yerde işin kolayına kaçıp, yabancı teknolojinin katma değerli ürünlerini tüketen adına modern denen bir toplum olmuşuz.

Elbette ki kendi fabrikalarımızın olması güzel ve değerli bir yatırım.

Ama bizler  günübirlik bakış açılarımızla üretim yaparken, küresel ekonomi uzun dönemli projelerle bizleri her zaman teknolojisine bağımlı hale getirmiş.

Basit bir anlatımla, yeni bir otobüs  modeli çıkarıyorlar. Piyasada yaygınlaşıyor. Bütün yolcular kabulleniyor. Otobüs sahipleri borçtan tam kurtuluyor, tekrar bir yeni model çıkarıyorlar. Çok mükemmel reklamlar ile algı yeni modelin üzerinde yoğunlaşıyor , yolcular yeni modeli talep etmeye başlıyor. Otobüs sahipleri tekrar yeni modeli almak için kolları sıvıyor.

Ülkemizin en değerli holdingleri, firmaları bu düzene hizmet etmişler kuruldukları günden bugüne ülkemize stratejik bir ürün üretememişlerdir. Ülkemize küresel çapta önemli bir teknoloji kazandıramamışlardır.

Şimdi de bu davranış, kendi milletini sömürmek üzere devam ediyor.

Her türlü teşvikten faydalanıyor. Hileli konkordatolarla sermayelerini güçlendiriyorlar. Yeni teknoloji üretmek üzere yoğunlaşacakları yerde ürünlerin üzerine yerli damgası basarak büyümenin keyfini yaşıyorlar.

Tekrar söylüyorum,  fabrikanın yerli olması değerli bir adım ama bugün bizim yaşadığımız borçlanmaya ve cari açığa dayalı krize açık ekonominin oluş sebebi , kendi teknolojimize ulaşamamamız. Kendi katma değerli ürünlerimizi üretemememiz.

Ne yapmalıyız?

Bence öncelikle her bölgemizin potansiyelini üniversitelerimiz sahiplenmeli. Her bir fakülte bulunduğu bölgedeki ilgili olduğu konuları sahiplenmeli. O değerler fakültelere zimmetlenmeli.
Üniversiteler ürettikleri , geliştirdikleri teknolojiler ve projelere göre teşvik edilmeli.

Öğretim üyeliği salt bir makam olmaktan çıkarılıp, sürdürülebilir sorumluk sahipleri olarak yönlendirilmeli teşvik edilmeli.

Devlet sıra dışı geliştirme faaliyetlerini üniversite ve şirketlere vermeli, geliştirme süreci maliyetlerini üstlenmeli.

Üniversitede eğitim ilk yıldan itibaren proje bazlı olmalı. Her öğrenci  derslerinin hepsini projelerle bitirmeli. Öğrenci öğretim sürecinde,projelerle  gerçek hayatla uyumlu hale getirilmeli.

Öğrenciler gerçek hayattan derledikleri problemleri okulları ile beraber çözerken  zihni ve ahlaki bakış açılarını derinleştirmeli.

Üniversite iş hayatı işbirliği sürekli güncellenmeli, başkalarının düşüncelerini takip eden kolaycılıktan, yeni dönüşümler, sıra dışı girişimlerle toplumun keşif ve icat özgüveni geliştirilmeli.

Sadece parasal büyüklüklerin peşinden koşan , içerisinde zihni ve ahlaki derinlikler olmayan büyümeyi topluma gelişme olarak göstermekten vazgeçelim.

Özellikle kopya sahtekarlığını bırakalım.

Son yıllarda eğitimde proje bazlı , değerler ağırlıklı eğitim gayretlerinin meyvelerini toplumumuz çok geçmeden alacak. Buna bütün kalbimle inanıyorum.

Yerli malı derken, artık yerli teknoloji deme zamanımız geldi de geçiyor.

Yerli fikir,yerli proje, yerli tasarım, yerli üretim.

Sadece yerli malı zamanımızda çok kısır bir bakış açısı.

Hiçbir teknolojimiz olmadan malımız olsa neye yarar.

Sonunda bir otomobil, iş makinesi, uçak malına ne kadar sahip olursak olalım. Ruhsatı bizim üzerimize olsun.Parasını biz ödeyelim. Sonuçta isterse üretici uydudan hepsini kilitleyerek kullanılamaz hale getirebilir.

Yerli artık yeni düzende yerli malı, yerli teknoloji demek. Stratejik olmak demek.
Yoksa sadece halkımızı aldatır, dünya düzeninde bir ağırlığımız olmaz.