Subliminal mesajlarla ilgili dikkat çeken açıklamalar yapan Doç. Dr. Yağmur Küçükbezirci Dünyayı cehenneme çeviren Koronavirüs hakkında da önemli tespitleri var Yağmur Hoca’nın; “Batılın amacı tüm dünyayı kendi şartları ve sınırları dâhilinde kontrol altına almak, bunun için hiçbir sınır tanımıyor. Terör, savaş, salgın hastalıklar, biyolojik silahlar, doğum kontrol yöntemleri, homoseksüelliğin artırılması ve normalleştirilmesi, kanser, açlık ve bunun gibi birçok yol ile bu mücadelelerini sürdürüyorlar” diyor. Ve daha neler nelere…

M.GÜDEN: Bir konferansınızda çizgi filmlerin de çok fazla biliçaltına etki edecek mesajlar taşıdığını anlatmıştınız. Ne gibi mesajlar tespit ettiniz çizgi filmlerde?

Y.KÜÇÜKBEZİRCİ: İnanın bu konuları yazarken, anlatırken bazen nereden başlayacağımı dahi bilemiyorum. Bu konu nerede biter, nerede nokta konulur? Bunun kararı çok daha zor. Öyle ki tek dünya düzenini oluşturma çabaları içerisinde olan güçler geleceğimizin teminatı çocuklarımızın zihinlerine kendi istekleri doğrultusunda her gün yüzlerce yeni mesajlar ekliyorlar.  Ne geçmişimiz, ne gelenek göreneklerimiz ne de inancımız ile uzaktan yakından hiçbir bağlantısı olmayan davranışlar renkli, hareketli, cıvıl cıvıl çizgi filmlere öyle bir yansıtılıyor ki gözünü ekrandan bir saniye bile ayırmadan izleyen pırıl pırıl tertemiz zihinler hepsini kayıt ediyor.  Belli bir süre sonra ise bu davranışlar normalleştirme süreci içinde yerini alıyor.  Binlerce olumsuz örnek içerisinden yalnızca birkaç tanesini sizlerin bilginize sunmak istiyorum hatta öyle ki bazı örnekleri kaş yapalım derken göz çıkarmamak adına dile bile getirmiyorum.

Eskiden bizim kültürümüzde dede, nine, anne, baba hatta amcalarımızın, teyzelerimizin yer aldığı büyük aile yapısı mevcutken bizlerin beğenisine sunulan Red Kit yalnız başına yaşayan, atı ve köpeği haricinde kimsesi olmayan bir karakter.  Yalnızlık özgürlüktür dercesine…  Bu konu açıldığında Erasmus projesi ile Polonya’ya giden bir öğrencimin oradaki hocasına sorduğu soru hatırıma geliyor. Öğrencim soruyor, “Hocam, Polonya’da dikkatimi çekti, neden çocuk yapmıyorsunuz? Çocuğunuz neden yok?” Hocanın verdiği cevap gerçekten çok ilginç, “Olsun bizim de köpeğimiz var…”   Yorum sizlerin…  Red Kit’in ağzından düşürmediği sigara Dünya Sağlık Örgütünün tepkisi ve etkisi ile sonradan ota dönüştürüldü.   Çocukların kahramanı Red Kit sigara içerken onu izleyenlerin içmemesi olur mu? Tertemiz, pırıl pırıl çocuklarımızın elinde kalemden, çubuk krakerden sigaralar yerini almıştı bile….

“Taşı delen suyun kuvveti değil damlaların sürekliliğidir” sözünü ve etkisini bilen yapımcılar sürekli olarak cinselliğin yer aldığı görüntüleri, kadınların cinsellikleri ile ön plana taşındığı kurguları ve ilk zamanlar sahnenin arka planına yerleştirdikleri öpüşme sahneleri ile sunuma koymuşlardı. Şimdilerde ise büyükler için yapıldığını iddia ettikleri animasyon adı altındaki çizgi filmler ile erotik, hatta pornografik görüntüleri sürekli olarak zihinlere kazımaktadırlar.

Masallarımızın yerini alan milli ve manevi değerlerimize uygun olmadığı aşikar olan çizgi filmler beyinleri tüketiyor, bitiriyor ve belli güçlerin isteği doğrultusunda sistematik olarak görevini yerine getiriyor.

İthal bir çizgi filmde bir erkeğin yanındaki kız arkadaşı yanından ayrılır ayrılmaz erkek hemen başka bir kız arkadaş buluyor, çocukların zihnine bir kız arkadaşın varsa yedeği de olsun, olsun ki biri giderse diğeri gelsin, sonrasında işlenen erotik sahnelerle de kız arkadaşlarını sadece cinsellik yönü ile görmesi işleniyor. Bu bağlamda, ithal ettiğimiz ya da denetimini bile yapmadığımız çizgi filmlerin milli ve manevi değerlerimize uygun olmasını nasıl bekleriz?

Çizgi filmlerde gerek subliminal gerek açıktan mesajlar ile cinselliğin sürekli olarak vurgulanmasının nedeni ise kişinin karakterini değiştirmek ve porno meraklısı olmasının istenmesidir.  Kişilerin ahlak yapılarını bozmak, düzene karşı çıkmak, toplumda uyumsuzluk oluşturmak, bu konudan kazanç elde edenlerin gerçekleştirmek istediklerindendir. Böylece yeni nesillerin ahlakları bozulacak ve düzensizliğin getireceği düzeni daha kolay benimseyeceklerdir. Diğer programlarda olduğu üzere çizgi filmlerde de yansıtılan tüm bu olumsuzluklar yalnızca ülkemizde değil tüm dünya ülkelerinde tek tip dünya düzeni oluşturma çabasıdır.

M.GÜDEN: Ev eşyalarında; mesela halı, perde, çarşafta, hatta dekoratif diğer aksesuarlarda da toplum inancına, ahlakına uygun düşmeyen mesajlar, figürler görülebiliyor mu?

Y.KÜÇÜKBEZİRCİ: Maalesef etrafımız o kadar çok sarılmış, kuşatılmış ki kullandığımız bazı eşyaların üzerinde milli ve manevi değerlerimiz ile örtüşmeyen yazılar, figürler görebiliyoruz.  Örneğin bazı tablolarda direkt olarak algılayamadığımız ancak bilinçaltımızın aldığı cinsellik içeren mesajlar, namaz seccadesinde domuz, haç ve benzeri figürler yer alabiliyor.  

M.GÜDEN: Son yıllarda yazılı giysilerde olağanüstü bir artış var ve insanlar arasında da rağbet görüyor. Bunların tamamı İngilizce ve insanlar yazının anlamına bakmadan, yazıya verilmiş şekil ve renk, modele bakarak alıyor. Siz giysi yazılarını incelediğinizde neler tespit ettiniz?

Y.KÜÇÜKBEZİRCİ: Tişört ve diğer giysilerin çanta, çorap, ayakkabı birçok eşyamızın üzerinde milli ve manevi değerlerimiz ile örtüşmeyen yazılar çok uzun yıllar öncesinden dikkatimi çekmekteydi.  Bu konuda ilk konferansımızı 2009 yılında Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezinde vermiştim. Bu çalışmaları yapmamda asıl amaç “bakıp görmek; görüp fark etmek yani farkındalık oluşturmak”  İnsanlar, giydikleri tişörtlerin üzerinde bulunan yazılar, baskılar ya da resimler ile karşı tarafa mesajlar göndermektedir. Gönderdikleri mesajlar her ne kadar bilinçli olarak gönderiliyor gibi gözükse de yaptığımız çalışmalar sonucunda, maalesef azımsanmayacak kadar kişi giysisinin üzerinde ne yazdığını hiç merak etmediğini, araştırmadığını sadece rengini, modelini beğendiği ya da hediye edildiği için giydiğini ifade etmiştir. Dolayısı ile üzerinde ne taşıdığını, hangi mesajları gönderdiğini bilmiyor.

Yabancı dilde yazılı cinsellik içeren tişörtlere örnek vermek gerekirse; “Erkek arkadaşım kasaba dışında”, “Erkek arkadaşım gelmeden öp beni”, “Rahatsız etme henüz sarhoş değilim”, “Maddiyatçı kız”, “Bu gece boşum”, “Seni istiyorum”, “Erkekler meşhur, başarılı, zenginseniz! Boştayım” gibi İngilizce yazı yazan tişörtleri giyen insanlarımız ne yazık ki anlamlarını bile bilmeden rahat rahat çarşı pazar geziyorlar. Bir genç camide namaz kılıyor, tişörtünde ise “Dünyaya İçmeye, Dans Etmeye ve Cinsel İlişki Kurmaya Geldik” yazıyor. Hem millî hem de dinî olarak evlilik kurumu kutsalımızdır, ancak gelin ve damat resminin olduğu ve altında “Game Over” yani “Oyun Bitti” yazısı ile insanlar evlendiği zaman hayatının bittiği vurgulanmakta, evlilikten uzak durulması, birliktelikten yana olunması bilinçaltına işlenmektedir. “Simple Truth” yani, “Basit Gerçek” yazan diğer bir tişört baskısında ise bir erkek ve kadın resmi yer almakta, kadının gönlü ile sevdiği, erkeğin ise cinselliği ile sevdiği vurgulanıyor. Cinsellik mesajları içeren o kadar çok tişört yazısı var ki hatta bazılarını burada dile getirmekten hicap duymaktayım. Tişört yazılarında yer alan ve din karşıtı yazılar ve baskılar içeren mesajlar ise gerçekten korkunç, alenen dinî değerler ile alay edilmekte, saf ve masum vatandaşımız ise bu oyunlara alet edilmektedir. Örneklendirmek gerekirse; bir vatandaşımız camiye namaz kılmaya gidiyor ancak tişörtünün arkasında “God is Busy, Can I Help You?” yani “Tanrı Meşgul Ben Yardımcı Olabilir miyim?” yazıyor ve şeytanı temsil eden kırmızı bir kafa resmi var. Ateizme yönlendirmeye çalışan diğer bir tişört yazısı örneği ise “Muhtemelen Tanrı Yok, Endişelenmeyi Bırak, Hayatını Yaşa”, “Korku Kul Yapısıdır, Din Korkudur”. Diğer taraftan “Hayat Eğlencedir”, “Uyuşturucuya Güven” gibi bireyleri tamamen yaradılış amaçlarından uzaklaştıran ve bireylerin bilinçaltlarına olumsuz mesajlar gönderen tişört yazılarının çokluğu ve halkımızın bilinçsizce bu yazıları üzerlerinde taşımaları gerçekten çok üzücüdür. Yabancı dil bölümünde okuyan birisinin, Türkçesi “Kokarca” anlamına gelen İngilizce bir yazıyı, ne olduğunu dahi bilmeden üzerinde taşımasının yorumunu da sizlere bırakıyorum… Kötü Kedi Şerafettin animasyonun yani büyükler için çizgi filminin tişörtlere “Şero” olarak yansıması hiç gecikmeden yerini almıştır.

M.GÜDEN: Giysilere ve eşyalara erotik, pornografik ya da kutsal değerlere hakaret eden mesajlar yerleştirmekle amaçlanan şey nedir?

Y.KÜÇÜKBEZİRCİ: Ekranlarda olduğu gibi giysilerimize, eşyalarımıza bu ve benzeri mesajları yerleştirmenin amacı mankurtlaştırma çabalarıdır yani dünyayı yöneten güçler biz ne istersek herkes öyle giyinecek, öyle yiyecek, öyle düşünecek demektedirler. Aslında bu durum için tüm dünya toplumlarının tek tipleştirilmesi diyebiliriz.  Moda adı altında bir giysi ya da eşya çıkıyor, o yıl tüm dünya batıdan doğuya o giysi ya da eşya modelini giyiyor, hemen ardından başka bir model çıkıyor, bu kısır döngü böyle devam ediyor…

M.GÜDEN: Gazete, televizyon bilboard derken şimdilerde internet üzerinde çok yönlü sosyal paylaşım siteleri yaygınlaştı. Artık bilgiden iftiraya, ahlaktan kirliğiye, gerçekten yalana kadar herşey insanların telefonlarında dolaşıyor ve bağlantı için birkaç saniye yetiyor. İnsanların bu kadar serbest ve yoğun platformda bilgileri eleyip doğruyu alması; çocukların ve gençlerin yararlı olanı seçmesi ne kadar mümkün?

Y.KÜÇÜKBEZİRCİ: Günümüzde birçoğumuzun hayatında büyük bir yer kaplayan sanal dünyada her şey birbirine karışmış vaziyette; “Yalan mı gerçek, gerçek mi yalan? Kim ne diyor? Kim kime inanıyor ya da kime inanmak istiyor?” gibi onlarca farklı soru ve her bir sorunun farklı cevapları ve gerekçeleri… Bu sorunuza ‘ben ne yapıyorum, nasıl yaklaşıyorum’ diye cevap vermek istiyorum; sosyal medyada yer alan konu her ne olursa olsun teyit etmeden kesinlikle inanmıyorum, güvenmiyorum.  Hele bugünlerde fazlası ile sosyal medyada yer alan “sağlam bir kaynaktan aldığım bilgiye göre….” diye başlayan mesajlara büyük bir çoğunluk tarafından değer verilmekte, kendi sosyal medya hesaplarından bu paylaşımları yayarak, bilmeden de olsa birilerine hizmet etmektedirler…. ‘Çocukların ve gençlerin doğru bilgiyi seçmesi ne kadar mümkün’ diye soruyorsunuz; ‘ya yetişkinler bu konuda ne kadar bilinçli’ de benim sorum olsun….

M.GÜDEN: Son günlerin yoğun gündemi koronavirüsün 'laboratuvar ürünü olduğu iddialarına ne diyorsunuz? Gerçekten bütün dünya insanlarını virüs yoluyla kontrol altına almak mümkün mü?

Y.KÜÇÜKBEZİRCİ: Benim hem doktora yaptığım alan, hem de doçentlik alanım iletişim çalışmaları üzerine, o yüzden bu ve daha önceki salgın olayları hakkında bundan dört beş yıl önce gündeme taşıdığım filmlerde geçen dünya nüfus planlaması, dünya nüfusunun azaltılması ile bağlantılı olarak batılın planlarından bahsetmek istiyorum.  Hak ve batıl savaşı dünya kuruldu kurulalı devam ediyor, batılın amacı tüm dünyayı kendi şartları ve sınırları dâhilinde kontrol altına almak, bunun için hiçbir sınır tanımıyor.  Terör, savaş, salgın hastalıklar, biyolojik silahlar, doğum kontrol yöntemleri, homoseksüelliğin artırılması ve normalleştirilmesi, kanser, açlık ve bunun gibi birçok yol ile dünya nüfusunu kendilerine göre dengelerken diğer taraftan maddi olarak da çok büyük kazançlar elde etmektedirler. Yani her halükarda kazan, kazan ilkesini sürdürüyorlar, tüm bu anlattıklarım farklı yıllarda yapılmış film senaryolarına yansımış vaziyette, batıl planlamış olduğu birçok olumsuz olayı önce ekranlar aracılığı ile servis ediyor, sonrasında da gerçeğe dönüştürme çabalarına giriyor. Bugün tüm dünyanın konuştuğu korona virüsü ile de “birileri” tüm dünya ülkelerine ayar çekiyor diye düşünüyorum.  Kim ne derse desin tüm dünya insanlarında istedikleri korku atmosferini oluşturdular, bu duruma bilerek ya da bilmeyerek hizmet eden medya kuruluşları da var.  Ne kadar çok ölen ve hastalığa yakalanan insan olursa doğru orantılı olarak insanlarda korku da o kadar artıyor.  Böylelikle her geçen gün bu salgının durdurulması için gereken tedavi materyallerinin fiyatı artmakla birlikte, kimlere ne kadar kazanç sağladığını ayrıca tüm dünya korona salgını ile uğraşırken başka bir deyişle bakarken, baktırılırken arka planda neler oluyor ilerleyen zamanlarda göreceğiz. 

M.GÜDEN: Yakın gelecekte insanları sizce daha başka ne gibi sürprizler bekliyor olabilir?

Y.KÜÇÜKBEZİRCİ: Bu ve benzeri konularda uzmanlık alanı olsun olmasın birçok kimse medya aracılığı ile ortaya çıkıyor, gelecekte şöyle olacak böyle olacak gibi bilgiler paylaşıyor. Bu paylaştıklarını öngörü, tahmin ya da satır arası okuma olarak dile getirseler tamam, problem yok ancak “kesin” olarak yapılan bilgi paylaşımlarını doğru bulmuyorum.  Sürpriz beklemek yerine, devlet, millet ve birey olarak bu salgından çıkarmamız gereken birçok ders var diye düşünüyorum.  Biz neden sürpriz bekleyelim ki? Sürprizi biz yapalım, üretelim, üretelim, üretelim ancak yerli ve milli üretelim.  Öncelikli olarak gıda, sağlık ve savunma konularında kendi kendimize tamamen yetebilecek yatırımların derhal yapılması için gerekli tüm imkânlar seferber edilmelidir diye düşünüyorum.  Yıllar öncesinden bu yana her ortamda dile getiriyorum yüksek teknolojiyi milli olarak biz üretelim hatta biraz da espri ile adını “Ayfon 42” koyduğum telefonu biz üretelim. Bunu üretecek gençlerimiz meslek liselerinde, meslek yüksek okullarında, üniversitelerimizde var, onların önünü açalım diye sürekli dile getirdim.  Kendi tohumumuzu, kendi aşımızı, kendi savunma sistemlerimizi kendimiz kursak batılın bizim için hazırlayacağı hangi “sürpriz” etki edebilir ki?

M.GÜDEN: Çalışma masanızdan bahsetmek ister misiniz? Hazırlığını sürdürdüğünüz kitabınız var mı?

Y.KÜÇÜKBEZİRCİ: Hazırlıklarını yaptığım, uzun zamandan beri bilgi ve doküman topladığım iki farklı konuda ancak iletişim alanı ile bağlantılı olarak kitap projelerim vardı.  İdari ve diğer işlerimizin yoğunluğundan dolayı bir türlü fırsat bulup, bu konuya eğilme imkânım olmamıştı, ”evde kal” vesilesi ile inşallah bu konulara daha yoğunlaşma fırsatımız olacak.  Bilinçlendirme halkamızın genişlemesine sebep olduğunuz için sizlere çok teşekkür ederim.

Editör: TE Bilişim