Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin ekonomik anlamda zor bir süreçten geçtiğini belirten Karaduman, bunun en büyük sebebinin faiz ve tüketim ekonomisi olduğunu ileri sürdü. Dış politikada da çeşitli sorunların olduğunu, bu sorunları çözmenin yolunun da D8’den geçtiğinin altını çizen Karaduman, iktidara uyarılarda bulundu. Karaduman, Saadet Partisi olarak ortaya koydukları çözüm önerilerini yeniden hatırlattı, iktidarın yanlışlarından dönmesi için hala vakti olduğunu savundu. 

‘ALIN TERİNİ FAİZCİ ANLAYIŞA TESLİM EDİYORUZ’

Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman, Saadet Partisi’ni diğer partilerden ayıran özellikleri sıraladı. Bunların en önemlilerinin üretime dayalı, faizsiz, adil düzen ekonomisi ile dış politikada D8’lerin aktif hale getirilmesi olduğunu belirten Karaduman, “Özellikle Milli Görüş hareketinin temel çıkış noktası ekonomide faizsiz, adil bir düzen anlayışıydı. Ülkede üretime dayalı, istihdama dayalı bir ekonomi modelinin tatbik edilmesini arzuluyoruz. Dış politikada da D8’lerin kurulması ve hayata geçirilmesi, İslam ülkelerinin biraraya gelmek suretiyle Batı’nın boyunduruğundan kurtulması temel yaklaşımı Milli Görüş’ü diğer partilerden ayıran önemli bir nokta olmuştur” dedi. Bu 2 önemli noktada iktidara eleştirilerde bulunan Karaduman, gelinen noktada Saadet Partisi’nin haklı çıktığını söyledi.  16 yıllık süreç içerisinde izlenen ekonomi politikasını sömürgeye dayalı bir ekonomi politikasıydı yorumlayan Karaduman, şunları söyledi, “Bu ekonomi modeli içerisinde 1986 yılından 2003-2004 yılına kadarki özelleştirme politikası 8 milyar lira iken, son 13-14 yılda 60 milyarın üzerine çıktı. Ülkede bütün fabrikalar özelleştirildi. Alınan paralar büyük bir israfla savrulmuş ve üretime dönük olmayan yatırımlara harcanmıştır. Biz bu yatırımlara elbette karşı değiliz. Otoyollar, köprüler, havalimanları elbette yapılacak. Ama bunlar bir ülkeyi güçlü kılan, geleceğe taşıyan, istihdamı artıran bir noktaya getirmez. Dolayısı ile geleceğe dönük hiçbir yatırım yapılmadı. Köylerimize gittiğimizde oralarda gençlerimizin kalmadığını görüyoruz. Bu Konya açısından büyük bir tehdit ve tehlike. Çiftçimizin yaşadığı sorunlar ortada. Tarımla ilgili sorunlar hat safhaya çıkmış durumda. Türkiye’deki mevcut kaynaklar üretime dönük kaynaklara değil faizci ve rantiyeci anlayışa aktarılmıştır.  Geçtiğimiz 2019 bütçesinde 65 milyar TL yatırım için harcandı. Bu yatırımlar da üretime dönük değil tüketime dönük yatırımlardır. 117 milyar TL ise faiz için ayrılmak istenen miktardı. 2020 yılı bütçesi için 140 milyar TL faiz için harcanan para olarak ayrıldı. Bu para açılmayan fabrikalardır, asgari ücrete yapılmayan zamlardır, istihdam için yapılmayan yatırımlardır. Anadolu insanının alın terini ve emeğini faizci bir anlayışa teslim etmektir. Ekonomik olarak yaşadığımız hazin sonu hep birlikte görüyoruz. Bundan geri dönmek mümkündür. Biran önce siyasi iktidarın üretime dönük yatırımları artırması gerekiyor. Saadet Partisi olarak iktidarın bu anlamda atacağı adımların destekçisi olacağımızı ifade etmek istiyorum.”

SORUNU BATI ÇÖZEMEZ!

Dış politikadaki sorunlara da değinen Karaduman, İslam ülkelerindeki acı tabloya dikkat çekti. “İslam ülkelerinin sorunlarının çözümü Cenevre’den, Paris’ten aranmadığının doğru olmadığını, Ancak bu sorunların çözümünün Ankara’dan, Şam’dan, Bağdat’tan geçtiğini düşünüyoruz” diyen Karaduman, İslam ülkelerindeki sorunlarının çözümünün tek yolunun İslam ülkelerinin biraraya gelmesinden geçtiğini savundu. Bu anlamda Türkiye’ye büyük görevler düştüğüne dikkat çeken Karaduman, şunları kaydetti, “Türkiye D8, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın dönem başkanlıklarını yürütüyor. Bu 3 önemli kurumun dönem başkanlıkları yapması önemli bir güç ve imkan olarak değerlendiriyoruz. Bu anlamda atılacak adımların bu 3 önemli kurumun getirdiği imkanlar çerçevesinde ve bölgenin ruhuna uygun bir şekilde atılması gerektiğini düşünüyoruz. Suriye’deki savaşın bir parçası olmamamız gerektiğini başından beri düşünüyoruz. Türkiye’nin bir arabulucu olması gerektiğini ifade etmiştik. Ama ne yazık ki siyasi iktidar Şam’da Cuma namazı kılma hamaset ve hayalinin arkasına sığınmak suretiyle Suriye’de belirli gurupları desteklemesiyle, nihayetinde Suriye çözümsüzlüğün daha da güçlendiği bir ülke haline geldi. Bunda Türkiye’deki siyasi iktidarın da etkisi göz ardı edilmemelidir. Libya ile ilgili süreçte de üzülerek görüyoruz ki; Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın Kurtlar Vadisi’ni andıran bir replikle “Sonunu düşünen kahraman olamaz” gibi bir yaklaşımla Tezkere’yi savunması Türkiye’deki devlet adamlığına ve tarihi müktesebatına yakışır bir ifade olmadığı kanaatindeyiz. Libya’da da Türkiye’nin arabulucu konumunu gözardı etmemesi, tarafların çatışmasını artıracak noktada değil, diplomasiyi zorlayarak Türkiye’nin konumunu muhafaza etmesi gerektiğini düşünüyoruz. İslam ülkelerinin sorunlarına çözümü Batı’nın değil, İslam ülkelerinin biraraya gelerek çözülmesi gerektiği gerçeğini gözardı etmemek gerekir. Biz bunları söylerken de bugün İslam ülkeleri paramparça ve Müslüman ülkeler birbiriyle kanlı bıçaklı nasıl bunlar olacak diyenlere de, Türkiye, Müslüman kanı dökmeyi kendisi için bir itikat olarak gören ABD ile biraraya gelebiliyorsa, İslam ülkeleri ile biraraya gelememesinin hiçbir meşruiyeti olamaz diyoruz.”

BAŞKANLIK SİSTEMİ’NE KARŞIYIZ

Saadet Partisi’nin son dönemlerde aldığı bazı eleştirilerin hakkaniyet ölçüsünde olmadığına dikkat çeken Karaduman, özellikle Saadet Partisi’nin Millet İttifakı’na neden destek verdiğine açıklık getirdi. Bu noktada 16 Nisan referandumunun milat olduğunu belirten Karaduman, şu değerlendirmelerde bulundu, “16 Nisan referandumu Türkiye’deki bütün güç ve yetkilerin sadece bir kişiye temerküz etmesine sebep olacak bir sistemi getirdi.  Bütün yetkilerin ve bütün bir gücün tek bir kişide toplanmasına doğru olmayacağına inanıyoruz. Gücün tek bir kişide toplanması, bu gücün denetlenmesini, şeffaflığını, hesap bilirlik ortamını, liyakati ortadan kaldıracaktır. Bundan dolayı Saadet Partisi Başkanlık Sistemi’ne karşı çıkmıştır. Bütün kurumların Cumhurbaşkanına bağlanmasıyla bürokrasinin kitlendiğini görüyoruz. Bir kişinin bütün bunlara yetmesi, bütün kurumları denetlemesi, çalıştırması mümkün olmayacaktır. Biz bir yöneticinin yaptığı yanlışı söylememiz inancımızla ilgili bir şeydir. Muhatabımızın yanlışını engellemeye dönük ifadelerdir. Bunun kriminalize edilmeye, terörize edilmeye çalışılması hakkaniyetten uzaktır. Özellikle son süreçte Başkanlık Sistemi ittifakları da zorunlu kıldı. Partilerin ittifak yapma mecburiyetini beraberinde getirdi. Biz Saadet Partisi olarak Millet İttifakı olarak yaptığımız ittifak ilkeler ittifakı değil, seçim barajının kaldırılması ile ilgilidir. Biz de bu sebeple, her seçim bölgesinde baraj sorunu yaşamamak için böyle bir ittifaka girdik ve kamuoyuna böyle anlattık. Burada bir ilkeler ittifakı olmadığını, siyasal yaklaşımlarla ilgili bir ittifak olmadığını anlattık.”

ABDULLAH AKİF SOLAK

Editör: TE Bilişim