Eğitimci, Gazeteci-Yazar, Sanatçı-Yönetmen Saffet Yurtsever, sinema üzerine dikkat çeken açıklamalar yaptı. Sinema serüveninin nasıl başladığını, ne tür başarılar elde ettiğini anlatan Yurtsever, bu alanla ilgili yaptığı değerlendirmede, sinema alanına milli ve manevi değerlerimizi tam olarak yansıtamadığımızı vurguladı. “Her Ayet, her Hadis film yapılmalı” diyen Yurtsever, “Benim kısa tiyatrolarımın hepsinde de birer Hadis-i Şerifin mesajları işlenmektedir. Türk ve İslâm tarihindeki kahramanlık destanlarının hepsi birer film olur. Hatta bazıları dizi olarak yapılmalıdır. Bu anlamda TRT’nin başlattığı akım çok doğru ama buna çok çok geç kalındı. Keşke TRT daha önceleri doğru zihniyetlerin elinde olsaydı da bu projeler şimdiye kadar hayata geçirilseydi” ifadelerini kullandı. İşte Yurtsever’in röportajının ikinci bölümü:

GÜDEN: Öğretmenliğe ne zaman ve nerede başladınız?

YURTSEVER: 1982’nin Şubat’ında Gümüşhane’ye tayinim çıktı. Fakat gazetecilik bir sevda halini almıştı. Milli Gazeteye haber yollamaya devam etmeye çabaladım ama Konya’dan uzaktan olmadı; bıraktım. Milli Gazete okuduğum için Gümüşhane’nin en uzak köyüne sürgün yaptılar. 1985’in son aylarında Konya’ya tayinim çıktı ve Merkez İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenliğe başladım.

GÜDEN: Memuriyet sizi yazı hayatından uzaklaştırdı mı?

YURTSEVER: Hayır, 1986’da İmam Hatip’te öğretmen iken İslam tarihinden Resimli HikÂyeler adlı seri çocuk hikÂyelerini hazırladım.  Aslında 12 sayı yayınlamayı planlamıştık ama ilk sayıyı dağıttıktan sonra şevkim kırıldı. Dağıtım yaptığımız bazı kitapçılar ‘resim haram’ diye bizim hikâyelerimizi satmadılar. Birer paket kitap dükkânlara bir ay sonra gittiğimde bazılarının daha paketi bile açmadığını gördüm. Tezgâhın altından hiç açmadıkları paketleri gördükçe şevkim kırıldı. Zaten masrafı çok yüksekti, evimizin nafakasından matbaa ücreti ödüyorduk, bu ilgisizliği görünce vazgeçtik.

GÜDEN: Evet; İslâmî camia ‘resim haram’ deyip sanattan uzak durdu. ‘Film günah’ dedi, sinemadan uzak durdu. ‘Televizyon şeytan işi’ dedi, evine sokmadı. Tiyatrodan, spordan hep uzak durmakla bu alanları boş bıraktı. Bu konuda söylenecek çok sözünüz olmalı?

YURTSEVER: Resimli kitabımızı satmak istememeleri bizi kırmanın ötesinde küstürdü. Bazı zenginlere sahabe hayatlarından, hadislerden kısa filmler çekmeyi önerdim, ‘günah’ dediler. Elimdeki film kameramı ve fotoğraf makinalarımı, agrandizörümü Ulusoy İşhanında fotoğraf malzemeleri satan Ali Amca’ya öldüm fiyatına verdim gitti. Üstad Necip Fazıl’ın ‘Kaba softa ham yobaz’ dediği insanlar tam da bunlardı; cahillik. Oysa vaktinde bu sahalarda nitelikli adam yetiştirme yoluna gidilip ilerleme kaydedebilseydik, İslâmî esaslar çok daha pratik şekilde ve erken dönemde etkin yöntemlerle anlatılabilirdi. Yücel Çakmaklı’nın bir başına meydana çıktığı döneme kadar sinemada yokuz maalesef. Bu büyük kayıptır. Sonraki dönemde Ali İhsan Vatankurtar’la tanışıp bu fikirlerimi anlatınca “Bunlar Farz bile. Biliyorsan yapacaksın’ demişti. Ne çare ki çok zaman kaybetmiştik.

GÜDEN: Fakat içinizdeki sinema ateşi hiç sönmemiş olacak ki zaman içerisinde önemli projelere imza attınız. 

YURTSEVER: 1990’da Nurettin Özel’le tanıştık; İnşaat Mühendisiydi ama bir senaryo yazmış ve katıldığı yarışmada da derece almış. Kendi imkân ve gayretleriyle filmi çekmeye çalışmış ama yol alamamış. ‘Kapıcı Musa’ filminden bahsediyorum. Bana beraber çekmeyi teklif etti. O yönetmen ve ben görüntü yönetmeniydim.

Çeşmecilik yapan Hüseyin Türkyıldırır da evini satmıştı ve filmi finanse edecekti. Onunla birlikte öğretmen arkadaşımız Mümtaz Öztürk prodüksiyon görevini üstlenmişti. Bir tiyatrocu genç bulduk, Yeşilçam’dan alt rol oyuncularıyla anlaştık. Kalan rolleri Konyalılara verdik. Rahmetli yönetmen Yücel Çakmaklı’da Taşkent’te start verirken desteklemek amacıyla misafirimiz oldu. Bütçemiz o kadar kısıtlıydı ki filmde teknik olarak şaryo, Jimmy Jyb, gibi fazla bir teknik kullanamadık. Fakat 90 dakikalık birinci bölümde mütevazı bütçemiz de bitmişti. İkinci bölümü çekebilmemiz için birinci bölümü satmamız lazımdı. Sponsor arayışına girdik. Kombassan Holding’in başkanı Haşim Bayram’a çektiğimiz birinci bölümü götürüp, ikinci bölüme destek istedik. Sun TV’de yeni kurulmuştu, onlara da bir kaset verdik. Haşim Hoca filmi çok beğendi ve sinema için baştan, daha profesyonelce çekmeyi teklif etti. Kombassan film için büyük bir bütçe ayırdı. Yönetmenliği İsmail Güneş, Görüntü yönetmenliğini de Orhan Oğuz üstlendi ve  “Beşinci Boyut” ismiyle çekildi. Senaryoya da ufak tefek eklemeler yapılmıştı. Ben bu defa teknik görev almadım. Muzaffer Çetinyılmaz ve Gül Kurtaran’ın dışında Bulut Aras, Haluk Kurdoğlu, Suzan Avcı, Hasan Nail Canat, Nihat Nikerel, Kemal inci gibi Türk sinemasından popüler oyuncular da oynadı. Bazı rolleri de Konya’dan tamamladık, benimle birlikte Nurettin Özel ve Faal Noras’da rol alanlardandı. Ortaya çok güzel bir film çıkardık.

GÜDEN: Siz çok beğendiniz ama Antalya’da jüriye takılmak nasıl oldu?

YURTSEVER: Sadece biz değil, izleyen herkes çok beğenmişti. Hatta Antalya Altın Portakal Film Festivalinin halk oylamasında da Beşinci Boyut(Kapıcı Musa) birinci çıkmıştı. Fakat Jüri bize ödül bile vermedi. Aslında biz de “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” Hadis-i Şerif’ini perdeye aktaran filmimize jürinin ödül vermesini beklemiyorduk. Fakat Kapıcı Musa’yı oynayan rahmetli Muzaffer Çetinyılmaz mükemmel performansıyla “en iyi karakter oyunculuğu ödülünü” herkesten fazla hak etmişti. Hatta jüri üyelerinden meşhur birisi bizzat Muzaffer’e “Muzaffercim, filmini izledik; çok harika oynamışsın, çok beğendik ve senin rolünden etkilendik, tebrik ederiz. Ama maalesef sana ödül veremeyeceğiz” demiş.

GÜDEN: Antalya’da alamadığınız ödül İtalya’da nasıl geldi?

YURTSEVER: 1994’deydik. Uluslararası Salerno Film Festivalinden son anda haberimiz oldu.  Yarışmaya bir gün kala Haşim Bayram ekibi temsilen İtalya’ya gitti, hepimizin katılması mümkün olmadı. Salerno’da 114 konulu uzun metraj dünya filmleri arasında Beşinci Boyut “en iyi film” ödülüne layık görüldü.  Kendi ülkemizin sinema yarışmasının ‘ideolojik sebeplerle’ vermediği ödülü İtalya’dan alıp gelmek hepimizi mutlu etti.

GÜDEN: Esra Film hem sinema dünyasında kısa ve sert bir rüzgâr gibi esip kayboldu, neden?

YURTSEVER: Beşinci Boyut’un kamuoyunda gördüğü büyük ilgi ve Salerno Film Festivalinde aldığı ödül Haşim Hoca’da büyük bir sinema hevesi oluşturdu. Bu nedenle de Esra Film kuruldu. Fakat Haşim Bayram, bizim ilk çektiğimiz Kapıcı Musa’daki tadı ve duyguyu diğerlerinde alamadığını söylerdi. Haklıydı, çünkü samimiyet ve özveri kaybolmuştu.

GÜDEN: Bir Hadis-i Şerif’ten bir Dünya filmi çıkardınız ama devamını getirmek mümkün olmadı. Oysa pek çok Ayet-i Kerime’den, Hadis-i Şerif’ten, iki bin yıllık Türk tarihinin şanlı kahramanlarından Yeşilçama sığmayıp, Salerno’yu aşacak, Dünyanın en büyük yarışmalarının birinciliklerine talip filmler üretmek mümkün. Bunu neden başaramıyoruz?

YURTSEVER: Her Ayet, her Hadis film yapılmalı. Benim kısa tiyatrolarımın hepsinde de birer Hadis-i Şerifin mesajları işlenmektedir. Türk ve İslâm tarihindeki kahramanlık destanlarının hepsi birer film olur. Hatta bazıları dizi olarak yapılmalıdır. Bu anlamda TRT’nin başlattığı akım çok doğru ama buna çok çok geç kalındı. Keşke TRT daha önceleri doğru zihniyetlerin elinde olsaydı da bu projeler şimdiye kadar hayata geçirilseydi.

GÜDEN: Sinema çalışmalarınızı sayabilir miyiz?

YURTSEVER: 1992’de Kapıcı Musa filminde Görüntü yönetmeniydim. Aynı yıl 1992’de Yolun Sonu üç bölümlük TV filminde İstasyon Şefi’ni, 1993’de ise Beşinci Boyut Sinema filminde Fabrika Müdürü Niyazi rolünü canlandırdım. 1994’de Yürek Dede filminin senaryosunu Yönetmen Nurettin Özel’le birlikte yazıp aynı filmin Sanat Yönetmenliğini üstlenirken Köylü rolünü oynadım. Aynı sene Işık Kapısı isimli televizyon filminde görüntü yönetmenliğini yaptım. 1996’da Aybüke isimli televizyon filminde ise yönetmen yardımcılığı ve Rus Komutan rolünü oynadım.  1996’da Sevginin Sesi TV filminde Sanat yönetmeni oldum ve Komşu rolünü oynadım. 96 yoğun bir sezondu. Yücel Çakmaklı’nın yönettiği ve Çetin Tekindor’un başrolünü oynadığı Son Türbedar filminde prodüksiyon amirliğinin yanında Turist rolü ve  Kuşeller TV filminde Dede rolü benim görevimdi. 1998’de Erol Taş, Fikret Hakan, Yalçın Dümer ve Filiz Taşbaş’ın başrollerini paylaştığı Yaşama Hakkı adlı Sinema filminde Köylü rolüyle birlikte set fotoğrafçısı olarak yer aldım.  2005’de Hayaller ve Gerçekler filminde görüntü yönetmenliği ve Enişte rolüyle devam ettim. 2006’da Düşlerin Kıyısında filminde Konya Devlet Tiyatrosu sanatçısı Bengisu Gürbüzer Doğru ile başrolü Baba-Kız olarak paylaştık. Aynı sene Kayıp Şehir Ubar filminin de görüntü yönetmenliğinin yanında ve Kral rolünü, 2007’de Karanlık Yüzler filminde görüntü yönetmenliği ve Galerici rolünü, 2010’da Üçüncü Göz filminde Görüntü yönetmenliğiyle Derviş Baba rolünü oynadım. Son olarak Benim Şehrim ile Anadolu Üniversitesinin tanıtım filmlerinde ve 2019’da Ödüllü Yönetmen Fatih Sezgin’in senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı “İhtiyarlar Taburu” sinema filminde Turgay Tanülkü, Yılmaz Şerif, Fuat Onan ve Haluk Çalışır gibi isimlerle başrolleri paylaştık;  bendeniz Kore Gazisi Osman Ağa’yı canlandırdım.

GÜDEN: Yaşama Hakkı filmine sinemacıların salon vermemesi hakkında neler söylersiniz?

YURTSEVER: 1999’da çektiğimiz Yaşama Hakkı adlı sinema filmimiz kürtaj konusunu işliyordu. 28 Şubat Süreciydi. İslâmî mesajlar içeriyor gerekçesiyle sinema salonlarına sokmadılar. Türk sinemasında ilk defa bir otobüsü gerçekten uçurumdan aşağı attığımız bir filmdi.

GÜDEN: Bu kadar sinema filminin ardından Yeşilçam’ın hülyalarına kapılmayıp öğretmen kalabilmeniz nasıl mümkün oldu?

YURTSEVER: Sanatçıların yaşantısından, sergiledikleri örneklere kadar pek çok onaylamadığım şey vardı sinemada. Sinema ortamı bir Müslümana uygun değildi. Ben çocuklarımı da bazı filmlerde oynatmış olmama rağmen sinema sektöründen uzak tuttum. Sinema sektöründe dört başı mamur, her yönüyle İslâmî esasları taşıyan bir yapı acilen kurulmalıdır.

GÜDEN: Gazetecilikle de ilişkinizi kesmediniz. Sivil toplum organizasyonlarında da hep varsınız.

YURTSEVER: Evet, yazmak bir gereklilikti. Bunun için okurlarımızla gazete köşelerinde buluştuk. Bir dönem ‘Yaman Adam’ mahlasıyla yazdım. Hâlen Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi ve Aydınlar Ocağı Yönetim Kurulu Üyesiyim. TYB, TEYAD, İkindi Sohbetleri, STK Ufuk Turu Toplantıları, Ali Küçük Hoca’nın Tefsir ve Hadis Sohbetleri, Hasan Basri Balcı Hoca’nın sohbetleri olmak üzere 1500 civarında program çekimi yaptım.

GÜDEN: Çocuklarınızın oynadığı filmler nelerdi?

YURTSEVER: Rumeysa Nur, ‘‘Işık Kapısı’’ filminin başrolündeki Yasemin’i ve Humeyra Nur da ‘‘Aybüke’’ filminin başrolündeki Aybüke’yi oynadı. Ama benim tavsiyemle sinema sektöründen uzak durdular.

GÜDEN: Son yıllarda bir de ağır hastalık geçirdiniz.

YURTSEVER: 2014’de Hepatit C olduğumu, hanımın da kanser olduğunu öğrendik. İkimizde farkına varmamışız. Önce onun rahatsızlığına teşhis konulup Ankara’da tedavisiyle ilgilenirken benim rahatsızlığım ortaya çıktı. Kanamalar başlayınca farkına vardık. Bir yılım kanamalarla geçti, meğer Hepatit C siroza çevirmiş. Karantinaya alıp tedaviye başladılar ve kanser tedavisi uyguladılar. Şimdi hanım da ben de iyiyiz ama kontrollerimiz devam ediyor. Bu konuda hassasiyetimi kaybetmemem gerektiğini biliyorum. Yeme içmeme kadar her şeyime özen gösteriyorum. Hatta tıraş için berbere gerekli malzemeleri de kendim götürüyorum. Tedbir bizden takdir Allah(cc)’tandır.

GÜDEN: Masanızda yeni projeler var mı?

YURTSEVER: İhtiyarlar Taburu’nu yeni bitirdik. Şu anda montajın tamamlanmasını bekliyoruz. Öğretmenliğimiz devam ediyor, Selçuklu Mareşal Mustafa Kemal Ortaokulunda Türkçe öğretmenliği yapıyoruz. Boş durmayız ama hele şu Koronavirüslü günler geçip selamete erelim. Sonrasına da Allah Kerim’dir.

Editör: TE Bilişim