Tefsir alanında bilgi, birikimiyle ve güzel anlatımıyla dikkatleri üzerinde toplayan merhum Ali Küçük Hoca, hayatı boyunca İslam için mücadele etti. Daha İmam Hatip yıllarında başlayan bu mücadele azmi, vefatına kadar devam etti. Hakk’ı haykırmaktan geri durmayan merhum Ali Küçük Hoca, “İrtica bahanesiyle” Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanmasına rağmen, duruşunu bozmadı, doğru bildiği yolundan ayrılmadı. Mücahit kişiliğiyle her konuda hep bir adım önde olmak için ileri atılan merhum Ali Küçük Hoca’nın farklı yönleri de vardı. Eğitime oldukça önem veren merhum Ali Küçük Hoca, spor, tiyatro gibi konularda da yetenekliydi. Ali Küçük Hoca’nın bilinmeyenlerini, merak edilen konuları merhum Hoca’nın yakın arkadaşlarından Mehmet Küçükçuldur anlattı. 

‘ÇOK ZEKİ BİRİYDİ’

İmam Hatip 3. sınıftan itibaren Ali Küçük Hoca ile hiç ayrılmadıklarını belirten Mehmet Küçükçuldur, merhum Ali Küçük Hoca’nın eğitim hayatıyla ilgili bilgi verdi. Merhum Küçük’ün oldukça başarılı bir öğrenci olduğuna değinen Küçükçuldur, “1968 yıllarıydı. Ali Hoca o dönemde Hacı Veyiszade Yurdu’nda kalırdı. Okul bitene kadar birlikteydik. Ali Hoca çok başarılı bir öğrenciydi. Çok zeki bir öğrenciydi. Bir dönem yurttan çıktı evde kalmaya başladı arkadaşlarıyla. Evleri şuanda eski Bağ-Kur’un olduğu bölgedeydi. Benim de evim buraya yakındı. Sık sık evlerinde buluşurduk. Ali Hoca’nın ben evde hiç ders çalıştığını görmezdim. Öğretmenlerden dinleyebildiği kadarıyla sınavlara girerdi, ama hiç zayıf almazdı. Bu çok zeki olduğunu gösteriyor” diye konuştu. 

‘PAYLAŞMAYI ÇOK SEVERDİ’

Ali Küçük Hoca’nın nükteli biri olduğuna dikkat çeken Küçükçuldur, şöyle konuştu, “Bizi neşelendirir, Güldürürdü ama kendisi ciddi dururdu. Biz gülünce de “Ya ne gülüyorsunuz” derdi. Ali Hoca kavgalı biri değildi. Herkesle barışıktı. Ama gerçekleri hep söylerdi. Sabırlı biriydi. Ben elinde ne varsa paylaşan birini daha görmedim Ali Hoca’dan sonra. Ali Hoca paylaşmayı çok severdi. Cebinde ne varsa paylaşırdı. Hatta böyle ihtiyaç sahibi ya da bir dilenci filan gördüğü zaman, “Mehmet sayarak vermeyelim, Allah bize sayarak vermiyor” derdi ve cebindekini çıkarır verirdi.”

‘İBADETLERİNE ÇOK DÜŞKÜNDÜ’

Ali Hoca’nın manevi yönüyle ilgili yaptığı açıklamada, merhum Ali Küçük Hoca’nın ibadetlerine çok önem verdiğini aktaran Küçükçuldur, kendisinin birçok duayı ondan öğrendiğini söyledi.  “Peygamber Efendimizin okuduğu duaları çok okurdu” diyen Küçükçuldur, Ali Küçük Hoca’nın çok hassas olduğunu dile getirerek şunları söyledi, “Son zamanlarda şeker hastalığı vardı. Doktorlar oruç tutmamalarını söylerdi ama Ali Hoca tutardı, “Gelecek Ramazan’a ya ulaşırız ya ulaşamayız” derdi. 2010 yılında arkadaş guruplarıyla bir umreye gittik. Ali Hoca ile ikimizi görevlendirdiler arkadaşlar organizasyonu yapmak için. Gittik birlikte. Orada çok güzel bir havayla bizlere anlattı, bilgiler verdi. Ali Hoca sürükleyen bir insandı. Kürsüden filan insanları coştururdu. Kendisi çok duygusaldı çabuk ağlardı. Bizi de ağlatırdı.  Kur’an-ı çok iyi bilir, alimlerin görüşlerini çok iyi aktarırdı. Bağnaz değildi, illa benim bildiğim doğru demezdi. Araştırır, sonra doğrusunu bulurdu.”

YURT DIŞI GÖREVLERİ

Ali Küçük Hoca’nın görevleriyle ilgili bilgiler veren Küçükçuldur, “Ali Hoca 1972-1975 arası Çumra’da Kur’an Kursu hocalığı yaptı. Bu görevi sürdürürken aynı zamanda sosyal Bilimler Enstitüsü’nü bitirdi. Daha sonra da Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdi. Ali Hocam Milli Görüş vasıtasıyla Almanya’ya çağırdılar 1978’de. Ben de Fransa’daydım. Mektuplaştık, adresimi verdim, Fransa’ya geldi birlikte kaldık 1 hafta. Bana kitaplar getirmiş. “Ne olur dikkat et” diyerek hep İslam hassasiyetlerini söyler, tavsiyelerde bulundu. 1983’te geri döndü Türkiye’ye. O dönemler siyasi yönden biraz sorunlar yaşandı. 1980 darbesinden dolayı sorunlar oluştu. Ali Hocam Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı, epey gitti geldi. Vatandaşlıktan çıkarılacaktı. Ama kendisini güzel anlattı, suçsuz olduğu anlaşıldı ve aklandı. Bu arada 1978 yılında hanımı vefat etti” ifadelerini kullandı. 

SALI EKİBİ

İmam Hatip arkadaşları olarak hiç kopmadıklarını dile getiren Küçükçuldur, Ali Küçük Hoca önderliğinde bir sohbet gurubu oluşturduklarını anlattı. Adına “Salı gurubu” dedikleri sohbet gurubunda Kur’an-ı Kerim dersleri işlediklerini belirten Küçükçuldur, şu bilgilere yer verdi, “Ali Hocam ve Saffet Bakırcı hocanın öncülüğünde başladık. Şuanda Salı Gurubu olarak bu ekip hala toplanmaya devam ediyor. Bu ekip aşağı yukarı 25-26 sene gibi bir zamanda Kur’an-ı Kerim’i tefsir olarak hatmettik. Geçen sene bitirdik. Baştan beri Salı Gurubunun başında Ali Hoca vardı. Ali Hoca aynı zamanda Abdullah hocayla birlikte Lale Koleji’nin de kurucularından. Ali Hoca günde birçok ders verirdi. Haftada 50 saat ders verirdi hemen hemen. Nisan ayından sonra da il dışına giderdi. Konferanslar verirdi. Besairu'l Kur'an kitabını Salı gurubunda yaptığı sohbetlerde yazdı. Konya’mızda tefsir derslerini hiç ihmal etmezdi. Salı Gurubu’nu hiç ihmal etmezdi, gelmediğini hiç görmedik. Onun sayesinde Kur’an-ı Kerim’i öğrendik.”

DGM’DE YARGILANDI

Türkiye’nin zor günler geçirdiği ihtilal yıllarında, bazı gurupların Ali Küçük Hoca’ya cephe açması nedeniyle aleyhinde bazı sohbetlerini kullanmalarının merhum Ali Küçük Hoca’yı Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne götürdüğünü söyleyen Küçükçuldur, “İltica bahanesiyle Ali Hoca’nın bazı sohbet kasetleri aleyhinde kullanıldı. O dönem sorunlar oldu. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanmaya başladı. Malatya’ya gidip geliyordu. Orada hakim demiş ki, “Ya sen nasıl hocasın? Çok güzel bir hitabetin var, bizi ikna ettin.” Ali Hoca’ya teşekkür etmiş hatta devletle ve insanlarla bir sorunu olmadığı için. Oradan Ali Hoca aklandı ve sorunlar bitti” bilgisini verdi. 

FARKLI YÖNLERİ DE VARDI 

“Ali Küçük Hoca’nın bir çok yönü vardı” diyen Küçükçuldur, merhum Ali Küçük Hoca’nın bu yönlerini şöyle anlattı, “İmam Hatip yıllarında okullar arası spor müsabakaları olurdu ve çok çetin geçerdi. Hatta boks ve güreşte İmam Hatip ve meslek lisesi hep yarışırdı. İmam Hatip’teyken boks için 75 kilo birini arıyorlar. O zaman Ali Hoca’yı bulduk. Kilosu tuttu. Meslek lisesi ile İmam Hatip arasında müsabaka oldu. Rakibi sporcu bir arkadaştı ve hep galip gelen biriydi. Ama Ali Hoca ilk defa İmam Hatip’in galip gelmesini sağladı, boks maçını kazandı. Bu ilk ve son oldu. Ali Hoca’nın medeni cesareti vardı. Ali Hoca’nın tiyatro yönü vardı. Hitap etme yeteneği çok fazlayı. Vaazlarında Tahir Büyükkörükçü Hoca Efendi gibi anlatmaya çalışırdı.. Çünkü Tahir Hoca’nın anlatım yönü çok kuvvetli idi. Çok başkaydı. Ali Küçük Hoca’nın bu anlatım kabiliyeti küçük yaşlarda başladı. İmam Hatip 5. sınıftayken teneffüse çıkınca “Arkadaşlar bir bakın” filan diye hemen bir şeyler anlatmaya başlardı. Ta o zamanlar vaaza başladı, dine önem verirdi. Ezberi çok iyiydi, Hadis ezberlerdi. Bunu da tarlada çalışırken yaparmış. Kağıtların bir tarafına Hadislerin Arapçasını bir tarafına Türkçesini yazarmış, yazın tarlada çalışırken ezberlermiş. Ali Hoca kendini küçükken geliştirmiş, Allah’ın verdiği zekayı da ilimde kullanmış.”

MÜCAHİT BİR YAPISI VARDI

Ali Küçük Hoca ile İmam Hatip’ten vefatına kadar birçok hatıralar yaşadıklarını belirten Küçükçuldur, bu hatıralardan birkaç örneği şöyle anlattı, “Hoca sınıf takviminin üzerine besmele yazmış. Milli Güvenlik dersinde bir asker girerdi. Derse geldi, takvimi gördü. Mu yazıyı kim yazdı diye sordu. Ali Hoca hemen kalktı; “Burası İmam Hatip Lisesi, bizim kitabımız Kur’an-ı Kerim” dedi. Komutan otur yerine dedi gitti müdürü çağırdı. Kimin yazdığını söylemeden, isim vermeden o yazıyı savundu. Ali Hoca çok cesaretliydi. Öğretmenlere filan baş kaldıran biri değildi ama cesaretli de biriydi. Biz bir veda gece yaptık 1975 yıllarında İmam Hatip’te. Ali Hocamla ikimiz aşık atışması yaptık. Ellerimizde saz var ama çalmayı bilmiyoruz. Perdenin arkasında saz çalmayı bilen biri var o çalıyor biz çalar gibi yapıyoruz. Ali Hoca bir başladı çalmaya, herkes şaşırmış. Hocalar demiş hatta; bu Ali ne zaman öğrendi saz çalmayı” diye. Böyle renkli bir gecemiz olmuştu. Ali Hoca bir mücahitti. 28 Şubat döneminde gıyabi cenaze namazları kılınırdı. Bir gün Şerafettin Camii’nde bir namaz kılınacak, 100-200 polis vardı. İnsanlar Vakıflar Bankası’nın orda duruyor, caminin oraya gelmiyor. İnsanlar korkuyor polis var diye. Ali Hoca orada cenaze namazını kıldırdı, polis sormaya başladı; “bu namazı kıldıran kim? Organizasyonu yapan kim?” diye. Ali Hoca bu tür olaylardan hiç geri kalmazdı, mücahit bir yönü vardı.”

AİLESİNDEN ALİ KÜÇÜK HOCA 

Merhum Ali Küçük Hoca’nın ailesi de merhum Küçük hakkında önemli notlar paylaştı. İşte Merhum Ali Küçük Hoca’nın ailesinin paylaştıkları; 

*Vefat etmeden altı ay önce çocuklarından birine gençlik yıllarını anlatmıştı. Lisedeyken bütün vaktini Konya’da bulunan Yusuf ağa kütüphanesinde geçirir insanların anlamakta zorlandığı kitapları okurmuş. Kütüphanede sürekli vakit geçirmeye devam etmiş hem kendi ilmini ilerletmiş hem de onun etkisiyle gelen gençlere yol göstermeye başlamıştı. İnsanlara ilim öğretmeye ve kuran anlatmaya daha lisedeyken başlamıştı.

*Ömrü boyunca her gün tefsir dersleri yaptı. 

*İstisnasız her konuda ve her zaman kuran ve sünneti ön plana çıkarır eğer bir konuda ayet ve hadis yoksa o konuda ısrar etmez, eden kişiye de: “Bu konuda ayet mi hadis mi var? Neden o kadar ısrar ediyorsunuz.” derdi. Ayet ve hadis dışında, kuran ve sünnet dışında hiçbir şeye önem vermezdi. Aile içinde de bu özelliği çok baskındı. 

*Onu tanıyan herkes onun hiçbir insanı asla kırıp incitmediğini söylerler ve Çevresinde herkes onun yumuşak huyluluğunu anardı. Kendisine bir konuda fetva sormak için arayıp da sorununu halledemeyen kimse olmamıştır.

*Ayrıştırıcı değil birleştirici bir özelliği vardı İnsanları İslam dışına itmek yerine herkesi kuran ve sünnet eksenine toplamayı kendisine gaye edinmişti. 

*Çok cömert bir baba ve dedeydi. 

*Bıraktığı en güzel mirası tefsir kitabıdır. 

*Almanya ve Avusturya’da salonların dolup taştığı konferanslar verdi. Ve Türkiye dışındaki Türk Müslümanlarla çok yakın bir bağı vardı. 

* Gençliği davet ve tebliğ ile geçti. Hatta daveti uğruna kısa bir süre hapiste tutuldu.

*ilminin güzelliğiyle beraber ahlaki güzelliği de vardı. Kendisine diğer insanalar hakkında yerli yersiz örnekler verildiğinde: “Onlar benim hocam değil benim hocam işte bu!” diyerek önünde açık duran kuranı ve hadis kitaplarını gösterirdi. 

*Kimsenin hayatından kendisine bir pay çıkarmaz kimsenin yaşadığı olumsuzlukları konuşmayı sevmezdi. Çoğu insanın yaptığı gibi başkalarının dertleri ile uğraşarak ve onları konuşarak kendi dertlerine derman bulmaya çalışmazdı. 

HZAIRLAYAN: HARUN YILMAZ