1944 yılında Sovyet lideri Stalin tarafından yük trenleri içinde anayurtlarından Orta Asya’ya sürgüne yollanan Ahıska Türklerinin yarası 75 yıldır kabuk tutmuyor. Ahıska Türklerinin 75 yıl önce yaşadıkları Ahıskalı Azad Dedeoğlu Yenigün’e anlattı. Ahıska ismi ilk olarak Dede Korkut kitabında “Ak-Sika” şeklinde geçtiğine ve “Ak-Kale” anlamına geldiğine dikkat çeken Dedeğlu, “Ahıskalı Türkler Kafkasya halklarından birini teşkil etmektedir. Nitekim eski dönemlerden itibaren Türklerin Kafkasya’ya yönelik akınlarının olduğu bilinen bir gerçektir. Türklerin yerleştikleri bölgelerden birisini şimdiki Gürcistan sınırları içerisinde bulunan Ahıska bölgesidir. Ahıska Bölgesi 1578’de Lala Mustafa Paşa tarafından Osmanlı topraklarına ilhak edilmiştir. 1578’den 1828 Rus işgaline kadar Anadolu Türklüğünün ayrılmaz bir parçası olan Ahıska, Türkiye sınırına 15 km. uzaklıktaki eski bir Türk yurdu merkezidir. Ne yazık ki, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası imzalanan Edirne Antlaşmasıyla bu topraklar Çarlık Rusyasına terk edilmiştir. Bu da İstanbul’un kilidi, Anadolu’nun eşiği olan Ahıska ve Ahıskalılar için meşakkatli günlerin başlangıcı anlamına geliyordu” ifadelerini kullandı.

‘AHISKALILAR TÜRK VE MÜSLÜMAN OLARAK YAŞAMANIN BEDELİNİ AĞIR BİR ŞEKİLDE ÖDEMİŞLERDİR’

 Ahıska Türklerin Türk ve Müslüman olarak yaşamın bedelini ağır ödediklerini ifade eden Dedeoğlu, “Tüm bunlarla birlikte Ahıskalı Türklerin sorunlarının temelini Edirne Antlaşmasına kadar uzatabiliriz.Osmanlı idaresi altında problemsiz şekilde yaşarken, Osmanlı Devletinin Çarlık Rusya’sına yenilmesi sonucunda bölgeden çekilmesi Ahıskalı Türkler için de sıkıntılı günlerinin başlaması anlamına gelmekteydi. Ahıska ve çevresinin Çarlık Rusyası işgalinde geçen 90 yıllık (1828-1918) hayatı, zulümlerle doludur. Bu baskı ve zulümler 25 Şubat 1921’de Sovyetler Birliği’ne katılan Sovyet Gürcistan’ı döneminde de devam etmiştir. Dolayısıyla Ahıskalılar hem Rus, hem de Gürcü mezalimi ile karşı karşıya kalmış, Türk ve Müslüman olarak yaşamanın bedelini ağır bir şekilde ödemişlerdir” şeklinde konuştu.

‘BASKI VE ZULÜM, STALİN ZAMANINDA EN YÜKSEK NOKTAYA ÇIKTI’

Ahıska Türklerine yönelik baskı ve zulüm’ün en yüksek noktaya çıktığına dikkat çeken Dedeoğlu, “Hiç şüphesiz ki, bu baskı ve zulüm, Stalin zamanında en yüksek noktaya çıkmıştır. Şöyle ki; Ahıskalılar II. Dünya Savası yıllarına kadar askere alınmazken, Sovyetlerin Almanya karşısında zor duruma düşmesiyle Ahıskalılardan da eli silah tutan 40.000 civarında kişi cepheye sevk edilmiştir. Geride kalanlar ise yaşadıkları bölgenin merkezle ulaşımı geliştirmek için Borcom Demiryolu inşaatında çalıştırılmıştır. 1944’de Borcom’dan Vale’ye yapılan 70 km. uzunluğundaki demiryolu yapımında binlerce Ahıskalı Türk kötü koşullar sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Bütün bunlara rağmen Stalin’in emriyle vatanlarından zorla sürülmek gibi en acı işkenceye maruz kalmışlar ve 14 Kasım 1944’de yıllarca yaşadıkları anayurtlarını iki saat içerisinde terk etmek mecburiyeti doğmuştur. Ahıskalı Türkler Ahıska’dan Orta Asya’nın üç ülkesine Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a sürgün edilmişlerdir. Bu sürgün yalnız Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin de kara sayfasıdır diyebiliriz. Sovyet Rejimi’nde sürgün hayatı geçiren Ahıskalılar hep dışlanmışlar, üçüncü sınıf statüsünde yaşam mücadelesi vermişlerdir. Bütün baskılara, haksızlıklara rağmen Ahıskalı Türkler dil, din, kültür ve geleneklerini bırakmamışlar, Türklüklerini, örf-adetlerini korumuşlar ve hâlâ da korumaya devam etmektedirler. Hatta Türk olduklarını her yerde duyurmak için pasaportlarında Millet yazıldığı yere “Türk” diye yazdırmışlardır” dedi

‘AHISKALILAR DÜNYA’NIN 10 ÜLKESİNDE DAĞINIK ŞEKİLDE YAŞAM MÜCADELESİ VERİYOR’

Ahıskalıların dünya’nın 10 ülkesinde dağınık şekilde yaşam mücadelesi verdiğine dikkat çeken Dedeoğlu, “Stalin sonrası SSCB’de bir takım değişiklikler gerçekleşmiş ve Komünist Parti’nin 20. Kongresi’nden sonra Stalin’in sürgün ettiği Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmuk gibi Kafkasya halkları, ana yurtlarına dönme izni almışlardır. Fakat Kırımlı Türklerle, Ahıskalı Türklere dönüş izni çıkmadığı gibi eski vatanlarını ziyaret etmeleri de yasaklanmış, hatta ellerinden alınan malları bile iade edilmemiştir. Çünkü Kırım ve Ahıska Bölgeleri Sovyetler için yüksek stratejik öneme sahip olduğu için kesinlikle Türklerden uzak tutulmak istenmiştir. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte, Kırım da Özerk Cumhuriyet statüsünü kazanmıştır. Netice itibariyle Kırımlı Türklere de vatanlarına geri dönme izni verilmiş, fakat Ahıskalı Türkler bu haktan mahrum bırakılmışlardır. Bugün Amerika dâhil dünyanın 10 ülkesinde dağınık bir şekilde yaşam mücadelesi vermektedirler” ifadelerini kullandı.

MUHAMMED ESAD ÇAĞLA

Editör: TE Bilişim