Konya tarihi ve kültürüyle binlerce yıllık kadim bir şehir. Selçuklu'ya Başkentlik yapıp, Osmanlı'nın kurulmasına zemin hazırlayan Konya, yetiştirdiği ilim ve irfan sahibi insanlarla da dikkat çekmiştir. Şüphesiz bu insanlardan biri de  Ebu Said el-Hadimi hazretleridir. Orta Toroslar da kurulmuş olan Hadim ilçesine de ismini veren Ebu Said el-Hadimi, medresesi ile bölgenin ilim açısından kalkınmasında öncü olmuştur. Bugün ailesiyle birlikte Hadim Mezarlığı'nda metfun bulunan Hz. Hadimi'nin kabrini, her yıl binlerce insanın ziyaret etmeye devam ediyor. 

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisansını bitiren Araştırmacı Dilek Bülbül, "Hadim'in Mezar Taşları" isimli tez çalışması ile tarihe ışık tuttu.  Kendisi de Hadimli olan Dilek Bülbül, "Hadim’e yönelmemizin ve burada bir çalışma yapmamızın asıl amacı; temelinde bir vefa borcunu barındırır" dedi. 

Tez konusunu Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Remzi Duran'ın önerisi doğrultusunda; Prof. Dr. Ali Baş ile birlikte belirlediklerini ifade eden Bülbül, mezar taşlarından bölgenin tarihiyle ilgili önemli bulgular elde ettiklerini söyledi.

HZ. HADİMİ HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER VERİYOR

"Mezar taşı sadece ölen kişinin kimliği, mesleği, lakabı ve ölüm nedeni ile ilgili bilgilerin yer aldığı abideler değil; aynı zamanda mezarı yaptıran kişilerin sosyal durumlarını, sanatsal görüşlerini, kültürlerini, dini görüşlerini, yaşam tarzlarını, ölümü nasıl algıladıklarını da yansıtır. Zaman içerisinde sanatsal açıdan da önem kazanan mezar taşları form, malzeme ve süsleme açısından ait olduğu kültür çevresine göre değişim ve gelişim göstermiştir" diyen Dilek Bülbül, araştırmasıyla ilgili şu bilgileri verdi: "Çalışmamı Yukarı Hadim Mezarlığı'nda yoğunlaştırdım. Burayı önemli kılan halk arasında Hâdimî Hazretleri diye bilinen fakat asıl adı Muhammed bin Mustafa bin Osman el-Hüseynî el-Müftî el-Hâdimî Ebu Said-i Nakşibendî olan zat’tır. 1701 yılında Hadim’de doğmuştur. Şerî hukuk alanında ihtisas sahibi olan Hâdimî şair ve edip kişiliğinin yanı sıra 18. yüzyılın Nakşibendî tarikatının da şeyhidir. Bu dönemde ünü İstanbul’a kadar yayılan Hâdimî’yi III. Ahmet müslim ve gayrimüslimler arasında yapılan bilgi yarışması için; I. Mahmut ise Ayasofya’da huzur dersleri vermesi için İstanbul’a çağırmıştır. İstanbul’da kalması istense de memleketine dönmüş ve buradaki medresesinde müderrislik yapmaya devam etmiştir. Böylesi bir öneme sahip olan Hâdimî Hazretleri ölümünün ardından Hadimliler tarafından unutulmamış, ailesine ve kendisine duyulan saygıdan ötürü türbesi yapılarak gelecek nesillere aktarılmak istenmiştir. Tez konumuz Hâdimî Hazretlerinin de bulunduğu Yukarı Hadim Mezarlığı başta olmak üzere Aşağı Hadim mezarlığında bulunan Osmanlıca ve Arapça kitabeli mezar taşlarını içermektedir. Fakat Aşağı Hadim Mezarlığında bulunan mezar taşlarının bir kısmı Cumhuriyet dönemine tarihlenirken, bir kısmı mezar yerinin kaybolmaması için ölen kişinin baş ve ayak tarafına dikilen basit taşlardan ibaretti. Şüphesiz bunda Peygamberimizin 'Kabirlerinizin üzerine bina inşa etmeyin, yazı yazmayın, kireç sürmeyin' hadisi şerifi büyük rol oynamaktadır. Burada tarihi diye nitelendirebileceğimiz örneklerin bulunmaması çalışmalarımızın Yukarı Hadim Mezarlığında yoğunlaşmasına neden olmuştur. Ebu Said el-Hâdimî’nin de türbesinin bulunduğu mezarlıkta 68 mezar olmak üzere toplamda 72 ayak ve baş taşı incelenmiştir. İlave olarak da 8 adet de parça başlık çalışmaya dâhil edilmiştir."

GEÇ OSMANLI DÖNEMİNE TARİHLENEN MEZAR TAŞLARI

Yukarı Hadim Mezarlığı'nda babadan oğula müftü ve müderrislik görevinde bulunmuş zatlar ve ailelerinin mezarlarının bulunduğunu aktaran Bülbül, " Hâdimîzadelerden önce de defin yapılmaktaydı fakat bunlar Aşağı Hadim Mezarlığındaki ölenin başına basit bir taş dikme anlayışıyla aynı doğrultuda yapılmış örneklerdi. Kitabeli mezar taşı dikme anlayışı ise Hâdimî’nin babası Karahacı Mustafa Efendi’nin ölümüyle gerçekleşmiştir. Geç Osmanlı dönemine tarihlenen kitabeli mezar taşları 1734-1909 yılları arasını kapsamaktadır. Mezar taşlarında Orta Asya'dan gelen Balbal geleneği yani insan biçimli veya figürlü mezar taşlarının yapılması farklı şekilde devam etmiştir. Mezar taşlarındaki farklı saç modelleri de dikkat çekmektedir. Bu durum da Türk geleneğimizden gelen ölen kişinin yaşamıyla ilgili bilgi vermesi amaçlı yapılmıştır. Çoğunlukla ölen insanın cinsiyeti, yazı ile belirtildiği gibi çoğu zaman ilk bakışta anlaşılabilecek türden bir başlık, sembol ya da süsleme ile anlatılmak istenmiştir. Bu mezarlıkta yer alan kadın mezar taşlarında da saç motifinin kullanılmış olması mezar taşının bir kadına aitliğini gösteren en güzel sembollerden biridir ve ayırt edici özelliklerindendir. Ayrıca, farklı türde saç bezemeli kadın mezar taşlarının yapılması ustaların bu türü yapmaktan zevk aldıklarını ve o yıllarda Hadim’de böyle bir geleneğin yaygın olduğunu da gösterir. Bu saç örgülü örneklerin varlığı Türkmen geleneğinin ve Türk kültürünün sürekliliğini gösteren en önemli kanıtlardan biridir" ifadelerini kullandı.  

4 SÜLALE TESPİT EDİLDİ

"Yukarı Hadim Mezarlığında incelemiş olduğumuz mezar taşlarında dört sülalenin ismine değinilmiştir. Bunlardan ilki Hadim’e ismini veren ve hemen hemen bütün mezar taşlarında görülen Hadimi sülalesidir" diyen Bülbül, şunları kaydetti: "Farklı olarak bir mezar taşında Hâdimzade şeklinde kullanılmıştır. Bugün de o sülaleden gelenlerin soy ismi olarak Hâdimîoğlu manasına gelen bu adı kullandıkları görülür. Hâdimî Hazretlerinin kız kardeşi ve torunlarından aynı isme sahip Ümmügülsüm Hanımların Yeğen Efendizade sülalesine gelin gitmesiyle akrabalık bağı kurulmuştur. Böylelikle mezar taşlarında YeğanEfendizade sülalesinin adını görmek mümkündür. Mezarlığın içerisinde mezar kümesi şeklinde dikkati çeken tarihsiz mezar taşlarının kitabesinde ise İbradılıMuradzade ismi geçmektedir. Kitabe metninden ailenin İbradı’dan Hadim’e iş münasebetiyle (Kadı Yardımcılığı göreviyle) yerleştikleri bilgisine rastlamaktayız. Hâdimî sülalesinden olmayıp yine kitabesinden Eski Mal Müdürü’nün karısı olduğu bilgisine ulaştığımız Tahire Hanım ise Konyalı Turşucuzadelerdendir."

HZ. HADİMİ'NİN MEZAR TAŞI ASLI DEĞİL!

Hz. Hadimi'nin mezar taşıyla ilgili önemli açıklamada da bulunan Bülbül, şunları kaydetti: "Zaten ilk defin babası ve annesi ile başlıyor. Hz. Hadimi ile devam ediyor. Sarıklı başlıkların çoğunluğu oğlu çoğunluğu torunu silsile bu şekilde gidiyor. Kitabeli mezar taşlarının tarihi yaklaşık 200-300 yıllık. Diğer mezar taşları çok eski ama üzerinde yazı bulunmuyor. Daha sonra Hz. Hadimi'yi ölümsüzleştirmek için kitabeli mezar taşı yapmaya başlamışlar. Orijinali yok, günümüz anlayışıyla yapılmış mezar taşı var. Fakat mezarının yakınında sarıklı ve iri olan bir mezar taşı var, üzerinde kitabe bulunmuyor. Diğerlerinin çapından büyük olduğu için Hadimi'nin mezar taşı olduğunu düşünüyorum. Çünkü tarikat mensubu olduğu için müritlerine nazaran mürşidin mezar taşı her zaman büyüktür."

HADİM MEZARLIĞI KORUMA ALTINA ALINMALI 

"Peygamberlere, sayısız evliyalara-erenlere ev sahipliği yapan Konya ve civar ilçelerinde, köy ve kasabalarında araştırılacak, öğrenilecek ve belki de yenileri tespit edilecek o kadar çok değer var ki bunların üzerinde durmalı ve her birini milli bir şuur ile gelecek nesillere aktarmaya çalışmalıyız" diyen Bülbül, Hadim Mezarlığı'nın önemi hakkında şunları kaydetti: "Osmanlı döneminde küçük bir belde olan Hadim Mezarlığı'nda Anadolu’da ender bulunan saç bezemeli başlıkların yoğun olarak görülmesi ve çeşitli şekillerde yapılması Orta Asya’dan gelen kültür mirasının devam ettiğini gösterir. Erkek ve kadın başlıkları açısından türlü başlıkların kullanılması, çoğunun kırık halde olması ve münferit tiplerin bulunması bu mezarlığın orijinalinde daha zengin örneklere sahip olduğunu göstermektedir. Biçimselliğin yanı sıra dua, şecere bilgisi ve edebi ifadelerin çeşitliliği kitabelerdeki zengin içerik hakkında da bilgi vermektedir. Bu mezar taşlarının içeriklerinden biz akrabalık bağına, dededen toruna ya da babaanneden toruna geçen isim silsilesine, müftiyyü’ş şeri’at-müfti’i’lenâm-müfti bin el-müfti gibi ifadelerden babadan oğula geçen müftülük mesleğine, hicri takvimin yanı sıra dönem için bir yenilik olan rumi takvimin kullanılması gibi daha birçok bilgiye ulaşılmaktadır. Hadim mezar taşları sadece yerel kültürü değil Orta Asya kültürünü de hazinesine katarak milli bir kültür oluşturmuş ve İslami bir çerçevede sunmuştur. Son olarak diyebiliriz ki; iklim özellikleri sebebiyle dış koşullara oldukça açık olan Hadim mezar taşlarının büyük bir kısmı yok olma tehlikesine karşılık ayakta durma mücadelesi vermektedir. Günlük onarımlarla yaşatılmaya çalışılan mezar taşlarının çoğunun acil bakım ve onarıma ihtiyacı olduğu görülmektedir. Kırık halde bulunan parçaların kaybolmadan onarılması temennimizdir. Çünkü mezarlık hem Hz. Hadim'in tanınması hem de Hadim'in inanç turizmi için önemli. Tanıtılması ve gelecek nesillere aktarılması gerekiyor." 

HASAN AYHAN

Editör: TE Bilişim