Gerek dinler, gerek medeniyetler, gerek değişik kültürler ve gerekse de değişik inanç sistemleri ve çeşitli doktrinler, insanlarda doğuştan var olan, onun yapısını teşkil edip varlığının temelinde bulunan, “Saldırganlık içgüdüsüne” değişik usullerle tatminler bulmaya çalışmışlardır.
 Ringlerde, arenalarda kanlar içinde can veren, pistlerde veya meydanlarda odun yığınları arasında diri diri yakılan bu insanlar hep bu eski medeniyetlerin taraftarlarına tatmin sağlamak için feda etmek mecburiyetinde kaldıkları kurbanlardır.
Tarihi devirlerde insanların elleriyle yaptıkları taştan, topraktan, ağaçtan putlarına, heykellerine genç kızları, genç erkekleri kurban etmeleri söz konusudur. Böylece bu ilahların kendilerine bir zarar vermesini önleyeceklerini ve böylece korktukları şeylerden emin olacaklarını zannediyorlardı.
Ayrıca içlerindeki saldırganlık içgüdüsünü de böyle kurbanlar sunarak tatmine çalışıyorlardı. İnsanların saldırganlık içgüdüsü çeşitli şekillerde tezahür eder. Ya başkalarını öldürerek, yaralayarak veya bir şekilde zarar vererek çözer. Veya buna imkân bulamazsa bu fiil yön değiştirerek kendine zarar verme şekline girer. Bu da intiharlara kadar gider. Tarih boyunca savaşlarda insanlar birbirlerini yok ederek, öldürerek, engizisyon vb. sebeplerle insan kardeşlerinin kanlarını dökmüşlerdir.
Bu duyguların daha basit bir şekilde tatmini ise birbirlerine karşı kibirlenmeleri, gururlanmaları, tepeden bakmaları, Ben-Ben diyerek kendilerini methetmeleri hep bu saldırganlık içgüdüsüyledir. Bunun gibi insanların dedi-kodu yapmaları, birbirlerinin aleyhinde konuşmaları, birbirlerine iftira etmeleri yine bu saik sebebiyledir. İnsanların küfür etmeleri, birbirlerine olmadık hakaretlerde bulunmaları, birbirleri ile alay etmeleri, yine bu düşüncelerledir. Hatta insanların alışılmışın üzerinde lüks ve pahalı giyinmeleri, çok lüks ve markalı yerlerden alış-veriş yapmaları, böylece kendilerini başkalarından üstün görme ve gösterme gayreti, giyindikleri ve alış-veriş ettikleri yerlerle gösteriş budalalığına soyunmaları, bu tip yerlerden alış-veriş yapamayanları eziklik duygusu içine itmek istemeleri, yine bu tip insanlardaki saldırganlık psikozunun değişik yollarla tatmin aramasının bir sonucudur. Aslında bunlar Kurban kesmenin psikolojik temelleridir diyebiliriz.
İslam dini insanın bu tarafını çok iyi tespit etmiş ve insandaki bu içgüdüyü ilahi bir emirle dengeye oturtmuştur. İnsanda bu içgüdünün oluşturduğu gerilimin belli bir seviyede tutulması gerekir. Eğer yok edilecek olursa bu defa da kişi inziva hayatına çekilip ölümü bekler duruma düşecektir. İslam'da insanlar kurban keserek, kan akıtarak rahatlarken kurban kesmeyen milletlerde bu rahatlama söz konusu değildir. Ayrıca kurban kesmeden önce ve kestikten sonra kurban kesen milletlerde bir sessizlik ve sükûnet mevcut iken, kesmeyen milletler sükûnet araçları arar.
İslam'da kurban kesmekte ki amaç asla sadece bir kan akıtmış olmak olamaz. Bazen cahil insanların “amaç bir kan akıtmak değil mi?” dediklerini duyarız. Allah korusun kurbanın amacına ulaşmasına mani olur. Sadece et ve kemikten başka kurbandan geriye bir şey kalmaz.
Kurban kelimesinin aslı Arapça bir kelime olup yakınlaşmak, yakın düşmek anlamındadır. Fıkıh terimi olarak Allah'a yaklaşmak amacıyla, belirli bir zamanda, belirli bir hayvanı kesmek demektir. Yani dinen belli şart ve usulleri vardır. Bunlara uyduğumuz zaman sıhhatli bir iş yapmış oluruz.
Kurban ibadeti Hz. İbrahim (A.S)'dan itibaren ilahi dinlerde yer alan bir vecibedir. Bayram günleri İslam dünyasının en önemli günlerinden bir tanesidir. Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik duygularının doruğa yükseldiği, birlik ve beraberlik bağlarının kuvvet kazandığı ulvi günlerdir. Özellikle Kurban Bayramı sosyal dayanışma ve sosyal adaletin gerçek manada tezahür ettiği İslami yardımlaşma günlerinden bir tanesidir. Belki yıl boyunca bir defa bile et yiyemeyen fakirlerin neşe ve keyifle beklediği özel zaman dilimlerinden bir tanesidir. Bayramlar zengin-fakir demeksizin çocukların sevinç günleridir. Yeni alınan ayakkabılarıyla-elbiseleriyle heyecanla sabahlanan günlerdir. Yazarların çocukluk anıları ile ilgili kitaplar okunacak olursa, (hatta neredeyse tüm çocuklar için geçerlidir) hayatlarının en özel anıları bayramlarda yaşanmıştır.
Bayram namazları ifa edilirken dikkat edilmesi gerekli hususlardan bir tanesi yılda iki defa gelen bayram namazlarına çocuklarında katılması ve manevi lezzetler alarak camiden dönmeleridir. Bayram namazı vaazlarının çevrenin sevilen, tatlı dilli vaizlerinden seçilmesi gerekir. Konular işlenirken de zaten bayramdan bayrama gelen bazı cemaate de İslam tarihinden güzel, duygusal örneklerle hitap edilmesi gerekir. Çocuklardan hazzetmeyen yaşlı amcaların, dillerinden zehir yerine ceplerinden şekerler, paralar fışkırırsa geleceğin büyükleri çocuklarımız camilerimize kazandırılmış olur.
Kurban Bayramları sınıf farklarının azaldığı, sosyal münasebetlerin arttığı, unutulan akraba ve yakınların hatırlandığı, ziyaret edildiği (sıla-i rahim), küslerin barıştığı, merhamet duygularının arttığı zaman dilimleridir. Bu günlerde kabir ziyaretleri yapılarak kalplerdeki rikkat, hassasiyet arttırılmalıdır. Baba dostları ziyaret edilmeli, hatırları alınmalıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) eşi Hz. Hatice (R.A)'nın hanım arkadaşlarına bile yemek verir, niçin böyle yaptığı sorulunca;
 -“Hiçbir kimsenin bana inanmadığı bir zamanda bana inandı, beni tasdik etti. Onun hakkını ödeyemem.” buyurmuştur. Bayramlar izzet ve ikramın had safhaya çıktığı zaman dilimleridir. Kan ağlayan İslam dünyasını da maddi-manevi dualarda unutmayalım. Herkes imkânları ölçüsünde yardım ederek acılarını paylaşsın ki acıları bir nebze olsun azalsın.  Hac da olan kardeşlerimiz de dualarında bizleri unutmasın. Şimdiden Hacları Allah indinde makbul ve mebrur olsun. Amin!
Bu bayramlar vesilesiyle İslam dünyasında akan kanların son bulmasını, Müslümanların barış içinde mutluluk ve huzur dolu bir dünyada yaşaması duygu ve dileklerimle hayırlı bir Kurban Bayramı geçirmenizi Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum.