Yakın Cumhuriyet dönemine ışık tutmuş Konyalı değerlerden biri de Namdar Rahmi Karatay’dır. Düşünür ve yazar olan Namdar Rahmi Karatay, hiciv şairleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Aradan yıllar geçse de şiirleri halen güncelliğini korumaktadır. 

Aslen Konyalı bir ailenin çocuğu olarak 12 Teşrinisani 1312 (1896)’de Kütahya’da doğmuştur. Babası Evkaf Müdürlerinden Konyalı Abdülfettahoğulları’ndan Rahmi Bey’dir.

1908 yılında Kütahya’da rüştiyeden mezun oldu.  Ailesinin yeniden gelmesi ile 1912’de idadiyi Konya’da bitirdi. Bir taraftan babasının isteğiyle Hukuk mektebi’ne devam ederken bir taraftan da edebiyat hocası Hayrettin Bey’in açtığı Özel Ümit İdadisi’nde öğretmenliğe başladı. Hocalık yaparken, Ufk-u Ati Mecmuasında yazılarıyla dikkatini çeken Konya’nın yetiştirdiği kültür insanlarından Naci Fikret Baştak’la arkadaş olur. Baştak’a hayranlığı giderek arttı. Yine şiirlerine divan edebiyatının en güzel örneklerini işleyen ve “Benim için büyük bir üstattı” dediği Ali Ragıp’la tanıştı. Yazılarını sürekli takip ettiği Naci Fikret Baştak’la düşünce dünyasını zenginleştirirken, Ali Ragıp ise divan edebiyatı zevkini tattırdı.  Öğrenimini yaparken edebiyatla, sanatla uğraşan gençlerle karşılaşan, onlarla edebi çalışmalar içinde bulunan Karatay, o dönemde Babalık Gazetesi’nde yazmaya başladı. Yazılarının tesiri ile Mutasarrıf Şevket Bey’in talebi üzerine Afyon Lisesi’nde tarih-coğrafya öğretmenliğine başladı. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması ile askerlik vazifesi için İstanbul’a gönderildi. Zayıflığından dolayı tekrar öğretmenliğe verilince Konya’ya döndü. Nümune, İttihat ve Terakki, Anadolu İntibah gibi özel okullarda öğretmenlik ve müdürlük yaptı. 1920 ve 1922 yıllarında iki defa orta öğretim kâtipliği yaptıktan sonra, 1920–1922 yılları arasında Konya Sultanisi’nde Edebiyat ve Felsefe derslerini okutmuştur. Okul yıllarında Muzaffer Hamid ve Hulki Amil’in çıkardıkları Şahap dergisinde ilk şiirleri yayınlanmıştır. Ayrıca Naci Fikret Baştak’ın çıkardığı, Yeni Fikir’in yanı sıra Milli Mecmua ve Afyon’da yayınlanan Nur Dergisi’nde de felsefi ve içtimai yazıları çıkmıştır. 

1917 yılında Konya Türkocağı tarafından çıkartılan Ocak Dergisi’nin başına getirildi. 1918’de arkadaşlarıyla birlikte Budapeşte ve Viyana okullarında incelemede bulunmak üzere Valilikçe Avrupa’ya gönderildi. Babalık gazetesine Paris Mektupları’nı bu dönemde yazmıştır. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde psikoloji ve pedagoji öğretmeni iken Babalık’ta, Konya anılarını yazmıştır. Yeni harfin kabulünden sonra Uyanış adını alan Servet-i Fünun dergisinde felsefi yazıları çıkmıştır. 

1932 yılında Dil Kurultay’ın davet edilir. Burada yaptığı konuşma oldukça beğenilir ve Paşa’nın da dikkatini çeker. Kendisini alkışlayanlar arasında öğretmenlikten atan Maarif Vekili Cemal Hüsnü Bey’de vardı. Fakat, Paşa’nın özel dikkatini çekmesine rağmen II. Dil kurultay’ın çağrılmadı. Çünkü sivri dili sayesinde pek çok düşman edinir!

İLMİ KİŞİLİĞİ VE ŞAİRLİĞİ

Namdar Rahmi Karatay, bir fikir, felsefe ve edebiyat adamı olarak dikkati çekmektedir. Lise yıllarında şiir yazmaya başlamıştır. Felsefî yazıları ve bilhassa Türkiye’deki belki de ilk ciddî felsefe cereyanı olan Enerjetizmin, üstat kabul ettiği Naci Fikret ile beraber, iki kurucusundan biri olacak derecede tefekkür faaliyetine çok genç yaşta katılması mühim bir düşünce hâdisesidir.  Yaşadığı dönemde Cumhuriyet devrinin yanlışlarını, yönetimdeki eksiklikleri, toplumsal sorunları hicvin en büyük temsilcisi olarak yazdığı şiirlerle dile getirmiş, insanların hissiyatına tercüman olmuş bu nedenle büyük ilgi görmüştür.  Hicivlerinde kişileri doğrudan hedef almamış, daha geniş bir çerçevede sorunları dile getirmiştir.     

Yazar Doğan Hızlan, bu noktada Karatay’la ilgili şunları yazmıştır: “Başka kimsenin yazısında adı anılmamış. Günü birlik yaşayan, toplumun unutulanlar listesi uzundur. Hicivlerini halk deyimleri üzerine kurmuş. Şiirinin yaygınlık kazanmasının bir sırrı da burada. Keskin, ardında bir yaşam felsefesi olan toplumsal hicvin en usta örneklerini vermiş.”  

ŞİİRLERİYLE BÜYÜK ÜNE KAVUŞMUŞTUR 

Bunda ki en büyük etken ise arı bir dil kullanımıdır.  Temelinde Türk atasözlerinin, tekerlemelerinin olduğu bu şiirlerde Türkçe’yi öyle güzel, özlü bir anlatışı var ki herkesi kendine hayran bırakmıştır.  Uğradığı haksızlıklar nedeniyle şiir gücünü, kırılan umutlarıyla kendini hiciv alanında öne çıkarmıştır. Şiirlerinde toplumsal meseleleri hicveden bir yaklaşım sergiler. Toplumun üzerindeki bütün olumsuzlukların farkında olup onları tek tek mizah denen o inceden ince iplikten geçirir ve şiir olarak tekrar insanların önüne koyar.

Bu nedenle destansı şiirlerinde ise mürailer, açıkgözler, halkın sırtından geçinen, başkalarını basamak yapıp koltuklara tırmananlar, dalkavuk tipler konu edinilmiştir. Her türlü menfaat kaygısından uzak, yaradan ve yaratılana hayran bir düşünce içindeydi. Ruhunu maddenin içinde boğanlara, “Hey, şaşkınlar!” der gibi acı bir gülümseme ile bakmıştır. 

“Biz batakta köprü olduk, başkaları geçti nehri, İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri” dizelerinde de bataktakilerin dalkavuklar olduğunu yazmıştır.  Yine Sizinki Tatlı Can da Bizimki Patlıcan mı şiirinde de yönetimdeki bozukluğu eleştirmektedir. Şiir şu satırlarla bitmektedir; 

Sizler de bizdensiniz, ne çabuk ayrıldınız?

Her biriniz en yüce yerlere kayrıldınız

Kiminiz doğruldunuz, kiminiz eğrildiniz

Böylece zevk içinde yaşarsınız yalan mı?

Sizinki can da bizim ki patlıcan mı?

Günümüzde “Geçti Bor’un pazarı sür Eşeği Niğde’ye” cümlesini de yeri geldikçe kullanırız. Karatay’a ait olan bu sözle her şeyin zamanında yapılması gerektiğini kendi ruh ikliminde şu şekilde şiir haline getiriyor;

“Başta kavak yelleri estiği günler hani?

Beklediğin nişanlar, şerefler, ünler hani?

Aradığın sevgili, şanlı düğünler hani?

Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye

Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

Sende cevher var imiş bunu herkes ne bilsin!

Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?

Şöyle bir dairede müdür bile değilsin!

Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye

Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!

BURSALI ÖĞRENCİLERDEN ADINA KİTAP 

Karatay, Konya’da doğmuş, görev yapmış olmasına rağmen hak ettiği değeri bulamamıştır. Vefatından sonra kendisine Bursa Lisesi’nde görev yaptığı öğrencileri daha çok ilgi göstermişler, onun adına; “Geçti Bor’un Pazarı” isimli bir kitap yazmışlardır. Konyalı Yazar Mehdi Halıcı, Selçuklu’dan Günümüze Konya’da İz Bırakanlar kitabında bu durumu şu şekilde ifade etmektedir; “Namdar Rahmi Karatay, Konya’da doğmuş, bu kentte görev yapmış, edebi toplantılar düzenlemiş, felsefe ekolü kurmuş olmasına karşın kendisine Bursa okullarından yetişen öğrencilerinin sahip çıkmıştır. Gönül isterdi ki bu çabada keşke Konyalı gençlerimizin de emek ve gayretleri olsaydı.”

Bursalı gençler Namdar Rahmi’nin şiirlerine “Destan” adını vermişlerdir. 29 şiirin yer aldığı eserde çok sevdikleri hocaları için şunları yazmışlardır; “Sevdiğimiz, beğendiğimiz bir hocayı dinlemek, onunla tartışmalar yapmak, bu arada kendi bilgimizi de göstermek ne doyulmaz bir saadettir… Ah, mümkün olsa da o güzel saatleri bir kez daha yaşasak!... Dinlemesini sever ama dinletmesini, hem pek güzel dinletmesini de bilirdi. Nükteli, özlü, doyurucu bir konuşması vardı. O, tıpkı Sokrat gibi talebelerini konuşturur, onlara gerçeği bulmanın yolunu gösterirdi. Biz onun kadar talebesini hayran hayran dinleyen bir hoca görmedik. Bizlere değer vererek ruhumuzda bir gurur estirirdi.”

ÖĞRETMENLİKTEN İHRACI 

Yanlış anlamadan kaynaklanan bir olay sonucu öğretmenlikten ihraç ediliyor. Türkistanlı arkadaşı Ahmet Şekuri Bey’in çıkardığı Balaras isimli mecmuaya yazı gönderir. Yazı sonrası dergiyi kendisinin yayınladığı zannıyla zamanın iktidarının hışmına uğramış, bir süre öğretmenlikten uzaklaştırılmıştır. Bu olay kendisini çok etkiler ve üzer. Kendisini bu felsefi çalışmalarına tam vermiş olduğu bir sırada ona imkanlar verilmesi gerekirken, “Silke-i celil-i maariften tard” şeklinde bir deyimle öğretmenlikten uzaklaştırılır. Fakat o öğretmenliğe dönmekte son derece kararlıydı. Ziraat Bankası Neşriyat Müdürlüğü, Yüksek Öğretim Şube Müdürlüğü gibi görevler sunuldu hiçbirini kabul etmedi. Sonunda istediği oldu, “Hükümetin siyaseteni anladın ya bir daha etliye sütlüye karışmayacaksın” uyarısında bulunarak önce Afyon’a, ardından Bursa’ya nakledilir.  1939’da Bursa’da Süeda Hanım’la evlenmiş, 1942’de

Gazi Terbiye Enstitüsü edebiyat öğretmeni olarak tayin edilmiştir. 1947’de yakalandığı hastalığının tedavisi için İstanbul’a gitmesi gerektiğinden Çapa Kız Enstitüsü’ne tayin edildi. 2 Kasım 1948’de geçirdiği felç sonrası Fatih Millet Kütüphanesi’nde görevlendirilmiş, 1952’de emekli olmuştur.

KONYA’YI TERK EDİŞİ

Bursa’ya görevlendirildikten sonra Konya’ya bir daha gelmemiştir. Konyalı Yazar Mehdi Halıcı’ya göre her şeyini kardeşine bırakarak, Konya’yı terk eder. Ancak, Konya’yı sevmiş ve yetişmesinde etkileri büyük olmuş önemli insanlarla arkadaşlık edinmiştir. Zor dönemlerinde kendisine sahip çıkılmaması başka illere gitmesinde etkili olmuştur.

İLGİYİ HAK EDEN KONYALI BİR ŞAİR

Namdar Rahmi Karatay, Türk Edebiyatı’nda hiciv noktasında önemli eserler bırakmasına rağmen gerek sağlığında gerekse vefat ettikten sonra gerekli ilgiyi görememiştir. O ise yaşamı boyunca Cumhuriyet devrinin aksaklıklarını dile getirmekten, halkı duygularına tercüman olmaktan biran bile geri durmamıştır. Yazar Doğan Hızlan kendisi hakkında, “Hakkı yenen bir hiciv şairi, heccavdır, 1930 ve 1950 arasında yazdıkları pek bilinmez, duyulup yayılmamıştır” diyerek önemine vurgu yapmıştır. Yine Yazar Hasan Pulur da Karatay’ı “Hakkı yenen bir hiciv şairi, heccavdır, 1930 ve 1950 arasında yazdıkları pek bilinmez, duyulup yayılmamıştır” sözleri ile anlatmıştır. Bu anlamda Konyalı olan Namdar Rahmi Karatay’a bu anlamda Kadim şehir Konya’nın daha çok sahip çıkması gerekmektedir. 

Dönemin Babalık Gazetesi’nin Sahibi Afif Evren, öğretmeni olan Karatay için, “Konya, Naci Fikret Baştak ve Namdar Rahmi Karatay gibi yüksek zekâları, bilim adamlarını; ikisinin ölümlerine kadar yetiştirememiştir. Her ikisinde de dehanın izleri belirtileri vardır” ifadelerini kullanarak, kendilerini fikir meşalesi olarak nitelendirmiştir. 

NAMDAR RAHMİ KARATAY’IN ESERLERİ 

Hiciv ustası Namdar Rahmi Karatay, geride çok sayıda eser bırakmıştır. Kimisini kitaplaştırmış, kimisini ise nereye yazdığını bulamamıştır. Bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Müsveddesini hazırladığı destanlar otantiktir. Yalnız birkaçını bulamadım. Ölüm de başucumda bekleyip duruyor. Mesela, ‘Uğraş didin nafile, dipsiz ambar boş kile’ bentli bir şiirim vardı, bulamadım. Bir de, ‘Aptal, ata binince bay oldum sanır, şalgam suya girince yağ oldum sanır’ bentli bir tercim vardı onu da beyaza çekemedim.” 

Kendisinin eserleri şunlardır;

1- Felsefi Meslekler Vokabüleri (Felsefe dersleri için yapılmış sözlük kitabı)

2- Namık Kemal ve İdealizm (Doğumunun 100. Yılı dolayısıyla yazdığı eserde Namık Kemal’i psikoloji ve sosyoloji bakımından incelemiştir.)

3- Paris mektupları (1925-1928 yıllarında Sorbonne Üniversitesi’nde Okurken Konya’daki Babalık gazetesine gönderdiği mektuplardan oluşmaktadır.  Eserde Batı kültürünü ve Fransız irfan ocaklarını ele alır.”

4- Yazma Dersleri (Güzel Yazı yazmanın sırlarını araştırır, liseler için hazırlanmıştır.)

5- Kitaplarımın Hikayesi (Kültür konusu üzerinde durur.)

6- Geçti Bor’un Pazarı (Şiirlerinden oluşan ve ömrü yetmediği için vefatından sonra öğrencileri tarafından çıkarılan kitabıdır.)

VEFATI

Konya kültürüne ve edebiyata büyük önem vermiş olan Namdar Rahmi Karatay, damar sertliğinden ileri gelen nefes darlığı, baş dönmesi, felç geçirdi.   Bunca hastalığına rağmen emeklilik işlerinin uzaması onu çok üzmüştür.  Öğretmenlikten kendisini ihraç edenler bu seferde emeklilik işlemlerinin uzatma yoluna gitmiştir. Son görevini ise Fatih’teki Devlet Kitaplığı’ndaki hizmetiyle noktalamıştır. 1953 yılı Haziran ayında yerleşmek için gittiği İzmir’de 26 Ağustos 1953 günü vefat etmiştir. 

KAYNAKÇA

BİRİNCİ, Ali (2012), Namdar Rahmi Karatay’ın Hikâyesi, Türk Yurdu Dergisi, Sayı:301

DEMİRSOY, Adem (2008), Konya Basınında Afif Evren (1922- 1977), Konya: SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi

HALICI, Mehdi (2007), Selçuklu’dan Günümüze Konya’da İz Bırakanlar, İzmir: Tibyan Basım Yayım 

HIZLAN, Doğan (2002), Tek şiiriyle hatırladıklarımız, Hürriyet:7 Temmuz 2002

PULUR, Hasan (2002), Hiciv ve Düzen, Milliyet:12.4.2002

VARLIK, M. Bülent (1987), Unutulmuş Bir Mizah Ustası Namdar Rahmi Karatay,

Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Dergisi, Ankara.

Editör: TE Bilişim