Alaeddin Tepesi’nin Alaeddin Camii’nin bulunduğu kısmından başlayıp İnce Minareli Medrese’ye kadar uzanan alandaki selcuklu İckalesi ve Selcuklu Sarayinin bir kisminin kazı ve restorasyon çalışması büyük ölçüde tamamlandı. Çalışma bittiğinde Konya’nın çehresi değişecek.

Alaeddin Tepesi’nde Kılıçaslan Köşkü’nün bulunduğu alanda yaklaşık 10 yıl önce başlayan kazı çalışmaları restorasyon çalışmaları ile devam ediyor. Şehrin tam orta yerinde olduğu için dikkatleri cezbeden bu alanda merak edilen birçok şey var. 

Yenigün Gazetesi olarak merak edilen soruların yanıt bulması için kazı alanında incelemelerde bulunduk. Bölgede yapılan çalışmalarda gelinen süreci tüm yönleriyle gözlemleyip, yapılan çalışmalarda gelinen aşamayı sizler için araştırdık. 

Bölgedeki kazı çalışmaları 2010 yılında Konya Büyükşehir Belediyesi’nin koordinasyonunda ve Konya Müze Müdürlüğü başkanlığında başladı. Aslında ilk kazılar 1940’lı yıllarda yapılmış. Bu dönemde yapılan Orduevi’nin yapımı sırasında ahali Alaeddin Tepesi’nin bir höyük olduğunu ve burada yapılaşmanın olamayacağını söylüyor. Dönemin yerel idarecileriyle anlaşılarak yapılaşmanın olurunu alabilmek için Türk Tarih Kurumu tarafından bir kazı çalışması yapılıyor. Sonrasında Kılıçarslan Köşkü’nün bulunduğu alanda da bir kazı çalışması başlatılıyor. Kazılarda buranın Selçuklu sarayının bir kalıntısı olduğu ortaya çıkıyor. 

Yapılan çalışmalar neticesinde sur duvarları ve burçlarda Roma, Bizans ve Osmanlı izleri çok net bir şekilde görülüyor. Özellikle Roma ve Bizans dönemine ait devşirme taşlar kullanılarak yapılan Selçuklu İç Kalesi adeta bir açık hava müzesine dönüştürülmüş. Selçuklular’ın Roma ve Bizans dönemine ait mezar stellerini, yazıtları surlarda yoğun olarak kullandığı görülüyor. 

2. Kılıçarslan Köşkü’nün ve Selçuklu Sarayı’nın bir kısmı tüm verileriyle günümüze ulaşabiliyor. Elde kalan tek veri, bu bölgede koruma altına alınmış olan kalıntı. 1907 yılında köşkün cumbası kalıyor, geri kısmı yıkılıyor. Önünde bulunan aslan figürleri kalıyor ve ortadaki kerpiç dolgu kalıyor. Burada ani bir yıkılma olduğu belirtiliyor. Yıkılmanın ardından aslanlardan bir tanesi Türk İslam Eserleri Müzesi’ne götürülerek sergileniyor ancak diğer aslanın akıbeti bilinmiyor. 

Günümüze gelen tarihi yapı, yani kerpiç dolgu aslında bir duvar değil, üstünde bulunan ve yıkılan yapıyı taşıyan bir kolon. Burası kerpiç malzeme. Anadolu Selçuklu döneminden günümüze kalan nadide yapılardan bir tanesi. Bunun farkına varıldığı için 1961 yılında yapılan kazı çalışmasıyla birlikte bir proje üretiliyor ve köşkün kalıntısını korumak adına yakın zamana kadar varlığını sürdüren beton şemsiye yapılıyor. Beton şemsiye, dönemin şartlarına göre gayet güzel hazırlanmış. Var olan malzeme tüm açılardan görünebiliyor. Fakat bunun yapımı sırasında konsolun ayaklarını surların ve sarayin temellerine dayandırıyorlar. 

Zaman içerisinde bu beton şemsiye işlevini yitiriyor. Şemsiyenin artık ayakta kalamayacağı oluşturulan bir komisyon tarafından belirlenip rapor halinde sunuluyor. Şemsiyenin yıkılma tehlikesinin olduğu, Kılıçarslan Köşkü’nü koruyamayacağı ve hatta Karatay Medresesi’ne bile zarar verebileceği bu raporda beyan ediliyor. Bunun üzerine Kültür Bakanlığı, Konya Valiliği ve Konya Büyükşehir Belediyesi arasında protokol yapılıyor. Betondan yapıldığı için şemsiyenin onarılamayacağı ve tarihi yapıya zarar vermeden şemsiyenin kaldırılması gerektiği kanaati oluşturuluyor. Şemsiye kaldırıldıktan sonra burada Konya Müzeler Müdürlüğü Başkanlığı’nda kurtarma kazısı yapılıyor. 

KAZI ESNASINDA 2. BİR KÖŞK TESPİT EDİLDİ

Yapılan kazılar esnasında Selçuklu Sarayı’nın Kılıçarslan Köşkü’yle birlikte ikinci bir köşk daha tespit ediliyor. Selçuklu Sarayı’nın aslında tek bir köşkten oluşmadığı, özellikle kuzey cephesinin iki köşkten oluştuğu ve her iki köşkün arasındaki duvarların da çok sağlam olduğu görülüyor. 

Aslında Alaeddin Tepesi’nin etrafında Bizans döneminden Selçuklular’a kadar gelen ve sonrasında günümüze kadar uzanan kale burçlarının var olduğu da bu kazılar ile net bir şekilde anlaşılıyor. Alaeddin Tepesi, aslında Bizans’ın bir kale kenti olmuş. Selçuklular, buraya gelirken iki köşkün iki burcunu alıyor, burçların içini kerpiç malzemeyle dolduruyor ve bu bölgeye bir saray oturtuyor. Devamında da bu burçların bir kısmını onararak Selçuklular ic kale olarak kullanıyor. 

Yapılan kazılarda sarayın kalıntıları bulundu. Bunların yüksek kotlardan çıkmış olması da dikkat çekiyor. Yani aslında sanıldığı gibi etrafı ve üzeri kapalı olan kazı alanın içerisinde derin oyuklar yok. Sadece zamanla toprak aşınması, yağmur ve kar suları ile rüzgarın getirdiği toprakla duvarların önü ve üzeri kapanmış. Herhangi bir şekilde yerin altını kazmadan saray kalıntıları çıkarılabilmiş. Hatta öyle ki, yoldan bakıldığı zaman bile bu kalıntılar görünebiliyor. 

OSMANLI DÖNEMİNDE DE YAPILAŞMA OLMUŞ

Kazılar esnasında 18. ve 19. yüzyılda yani Osmanlı döneminde de bu bölgenin yapılaştırıldığı anlaşılıyor. O dönemde yapılmış olan evlerin yıkıntısı da eklenince sarayın kalıntıları görünmez hale gelmiş. Osmanlı döneminde bu bölgede yapılan evlerde sarayın kalıntıları da kullanılmış. Hatta, sur duvarlarının bir kısmı ev yapımında kullanılmış. Bu da sarayın kalıntılarının genel itibariyle sağlam bir şekilde günümüze kadar gelebilmesinde etkili olmuş. 

KÖŞKÜN KALINTISI, ÇALIŞMA BİTİNCE KENDİSİNİ GÖSTERECEK

Şemsiyenin kaldırılması ve farklı bir yapının yapılmasıyla ilgili proje olgunlaştırıldıktan sonra ilk etapta Kılıçarslan Köşkü’nün şimdiki görüntüsü verildi. Her ne kadar bu şimdilerde biraz eleştiri alsa da öyle bir şey düşünülmüş ki, hem bu yapı korunsun, hem de bir tarafı korurken, diğer yandan kalıntılara zarar verilmesin istenmiş. Bir de 1908 yılına ait fotoğraftaki görüntüyü anımsatması için çaba harcanmış. Aslında sarayın tamamının açılması ve kazının restorasyon kısmının da bitmesiyle birlikte burada bir bütünlük oluşacak ve eğreti görüntü de ortadan kalkmış olacak. çünkü ikinci köşkün de bir kısmı onarılacak. Kerpiç dolgusu çıkmış olan ikinci köşkün de duvarları onarılacak. Sonrasında Kültür Park’tan bakıldığında her iki köşk ve saray kalıntısından oluşan devasa tarihi bölge komple görünebilecek. Yani etrafı ve üzeri kapalı olan alan açıldığında tarih de gün yüzüne çıkmış olacak. Böylece Konya kalesinin bir kısmı görülecek.

MERAK EDİLEN SORULARIN YANITI DA ASLINDA BURADA

Bölgedeki kazı çalışmalarının neden kapalı bir şekilde yapıldığı da aslında Konya kamuoyunun en çok merak ettiği konular arasında. Kazı alanında yaptığımız incelemelerde gördük ki, burada herhangi bir güvenlik sorunu yaşamamak ve kazıda çıkan tarihi yapıların dış etkilerden korunmasını sağlamak için kazı alanının, kazı ve restorasyon çalışmaları bitene kadar kapalı kalması gerekiyor. Yağmurdan, rüzgardan, kardan, çamurdan korumak gerekiyor. Selçuklu’dan kalan ve merkezde bulunan payitahtın tek kalıntısı burası olduğu için en iyi şekilde korunması gerekiyor. Kazı esnasında da bu konuda ciddi hassasiyet gösteriliyor. Koruyup, sağlam bir şekilde sergilemek için ne gerekiyorsa yapılıyor. 

YILLARDIR TARTIŞILAN BİR KONU AYDINLANIYOR 

Konya’nın iç kalesiyle ilgili de yıllardır sanat tarihçileri arasında tartışılan bir konu, buradaki tarihin gün yüzüne çıkarılmasıyla aydınlanmış olacak. Konya’nın iç kalesi var mıydı, Selçuklu sarayı nasıl bir saraydı gibi konular sanat tarihçilerinin uzun yıllardır tartıştığı bir konuydu. Hatta bazıları burada bir sarayın olup olmadığını dahi tartışmaya başlamıştı. Bunun önüne geçmek ve şehrin tarihini doğru bir şekilde kayıt altına almak anlamında dahası, tarihin kendini ispatlaması anlamında buradaki yapının gün yüzüne çıkması büyük önem arz ediyor. Saray kalıntılarının düzgün bir şekilde çıkarılmasına dönük en büyük avantaj ise, yapının zaten yerin hemen yüzeyinde olması. Yani bölgede çalışma yapan uzmanlar, derin oyuklar açıp, yapıları buradan çıkarmıyor. Sadece yukarıda bahsettiğimiz gibi zamanla meydana gelen dolgu malzemelerin açılması neticesinde yapılara ulaşılabiliyor. Sonrasında ise yine titiz bir çalışma ile saraydan kalan parçalar temizlenip kayıt altına alınıyor. Bazı noktalarda çimi ya da daha önce burada bulunan çay bahçesinin zemin döşemelerini kaldırır kaldırmaz eski yapıya ulaşılabiliyor. 

KILIÇARSLAN KÖŞKÜ’NDEN İNCE MİNARE’YE KADAR UZANAN ALAN AÇILACAK

Toprağın altındaki yapının sağlam olması, Anadolu Selçuklu döneminden kalan en nadide eserlerden birinin burada bulunması, bölgede ikinci bir köşkün bulunması, burçların ve yapının genel olarak sağlam bir şekilde kalması nedeniyle proje daha da detaylandırılmış. Bu bölgedeki kalıntıların Kılıçarslan Köşkü’nden başlayarak İnce Minareli Medrese’ye kadar çıkarılmasına kararlaştırılmış. Bu alan Koruma Bölge Müdürlüğü tarafından kabul edilmiş. Bunun ardından İnce Minare’den de köşke doğru bir kazı çalışması yapılmış. Yapılan kazılarda üç yeni burç ve sur duvarlari bulunmuş. Bunlar da Bizans döneminden kalmış ve Selçuklu döneminde kullanılmış olan burçlar. Bu manada burası bir arkeopark olarak değerlendiriliyor. Şu an burada toplamda 7 burçlu bir Selçuklu kalesi var ve açığa çıkarılmış durumda. Yine bölgede iki tane köşk bulunuyor. Bunlardan biri herkesin bildiği Kılıçarslan Köşkü, diğeri de Selçuklu sarayının batı köşkü… Her iki köşkte de kullanılan malzeme, nitelik, ölçü birebir aynı. Muhtemelen 2. Kılıçarslan Köşkü döneminde yapılmış burası. 

Genel itibariyle kazı alanını çıplak gözle incelediğiniz zaman açık söylemek gerekirse çok da bir şey anlayamıyorsunuz. Ancak alandaki uzmanlardan fikir istediğinizde sizi yönlendirip, neyin ne olduğunu anlatıyorlar. Ve yapılan çalışma kafanızda daha iyi şekilleniyor. Zor bir çalışma olduğunu ve sürecin uzun olmasının da bundan kaynaklandığını ancak bu sayede anlayabiliyorsunuz. 

RASİM ATALAY

Editör: TE Bilişim