Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi,

Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Ramazan Ayı boyunca her gün bir şehidimizin hayatından birkaç not aktaracağımız yazı dizimizin bu ikinci yazısında,11 Kasım 1988 doğumlu, Şehit Uzman Çavuş Hamdi Karagöz’ü anlatmaya çalışacağız. 

İnsanların acılarını hatırlatmak, yaşadıklarını anlattıklarında aynı acıyı yeniden yaşadıklarını görmek oldukça üzücü. Şehidimizin eşi ile görüşmeye başladığımızda bunu dile getirdiğimde anladığım cevap bir kat daha acıydı. 5 yaşında bir kızı olan Şehidimiz, bizler için, vatanı için, namusu için canını feda ettiğinde kızı 3.5 yaşındaymış. İlk zamanlar babasıyla kurduğu küçük dünyasında onu hatırlatan pek çok anısı varmış. Fakat zaman geçtikçe, okula başladıktan, yeni hatıralar edindikten sonra onunla ilgili hatırladıklarını unutmaya başlamış. Şehidimizin eşi, özellikle kızının babası ile ilgili anıları unutmaması için onun hakkında konuşulmasını istediğini söylediğinde acının bir kat daha büyük olduğunu anlıyorsunuz. Ya da bu tarifi mümkün olmayan acıyı anlamaya çalışıyorsunuz.

Bu girişle başladık Şehidimizin eşi Duygu Hanımla, onun 28 yıla sığdırdığı hayat hikâyesini konuşmaya.

Akören Kayasu Köyünden olan Şehidimiz, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini burada tamamlamış. Üç kardeşin en büyüğüymüş. Bir meslek seçiminden ziyade hep asker olmayı, komando olmayı hayal etmiş. Birkaç ay doğalgaz işinde çalıştıktan sonra vatani görevini yerine getirmek için askere gitmiş. Acemi birliğini İzmir Foça’da, usta birliğini İstanbul’da komando olarak yaptıktan sonra ailesinin istememesine rağmen askerde kalmaya karar vermiş. Askerliğini tamamladıktan sonra 20 gün memleketinde sevdikleri ile görüştükten sonra ilk Ağrı’da göreve başlamış. 10-15 gün burada kaldıktan sonra yeni görev yeri olan Iğdır Komando Taburuna gitmiş. İki yıl burada görev yaptıktan sonra 18 Eylül 2011 yılında evlenen çift, üç yıl daha burada kalmış. Burada görev yaptığı sırada 30 Ekim 2012 tarihinde kızı dünyaya gelmiş. Daha sonra yeni ve son görev yeri olan Ordu Fatsa’ya tayin olmuş.

Şehidimizin kızı Berra, babasıyla ilgili şuan daha çok somut şeyleri hatırlıyor. Beraber yedikleri şeyleri, gittikleri yerleri, oynadıkları oyunları… Şu an en çok da babasının şehadetinden sonra onun cenazesini uçakla getirdiklerini…

Şehit Uzman Çavuş Hamdi Karagöz, ülkemizin 15 Temmuz Darbe Girişimi gibi zor bir süreçten geçtiği bir dönemde, bundan 15 gün sonra 30 Temmuz 2016 tarihinde bölgede teröristlerle girişilen mücadelede iki askeriyle birlikte şehadet şerbetini içmiş. Darbenin ardından üç-dört gün süren arazi görevinden sonra evine dönmüş, ertesi gün gelen haberle apar topar evden çıkmış ve akşam göreve gideceğini söylemiş. Gittikten bir süre sonra geri dönmüş, hemen göreve gideceğini söyleyerek apar topar eşyalarını hazırlamış, kızı ve eşiyle görüştükten sonra, son kez gördüğünü bilmeden belki de, evden ayrılmış. Sonrasını eşi şöyle anlatıyor:

-Evimiz birliğe yakın olduğu için her gün yürüyerek giderdi. O gün arkadaşının arabası almış. O evden çıktıktan sonra araba hareket edince anladım. Arabayı durdurdu, tek bacağını çıkardı arabadan, yukarıya baktı ve el salladı. İşte o an ne kadar görebildiysem son görüşüm bu oldu. Akşam göreve gidince aradı, yerleştiklerini haber verdi. Gece yer değiştirdiler. Sonra bu olay oldu.

Asker eşi olmak zaten şehit eşi olmaya hazırlık gibi. Çok yalnız kalıyoruz, çocuğumuzu kendimiz büyütüyoruz. Diğer asker aileleri ile aile oluyorduk. Düğününden on gün sonra eşinden ne kadar süre ayrı kalacağını bilmeden onu göreve uğurlamak demekti asker eşi olmak. Asker eşi olmak sürekli diken üstünde olmak, en ihtiyacın olduğu zamanda yanında olmaması demekti. O yanımdayken kimseye ihyacım yoktu. Onsuz hiçbir şey yapmaz evden bile çıkmazdım. 7-8 gün göreve mi gidecek, alış-verişi beraber yapardık, ben onsuz dışarı çıkmamak için 7-8 tane ekmek alırdım. Gözyaşlarını tutamadan şimdi bu zorlukların bile güzel geldiğini, göreve mi gidecek 6 ay, 8 ay olsun razı olduğunu söylüyor ve ekliyor, 

-Keşke yanımızda olsaydı da 6 ay göreve gitseydi o zaman geri döneceğini bilirdim…

Sürekli aynı korkuyla geçen bir ömür, bir gün telefonunuzun çalacağı, ya da gecenin karanlığında evinizi aydınlatan polis aracının ışığının size getireceği o haber. Eşi göreve her gittiğinde aynı korkuyu yaşamış Duygu Hanım. Ya bir gün gecenin karanlığında odayı aydınlatan polis aracı, ona korktuğu haberi verirse diye hep Allah’a dua etmiş “Allahım ne olur onları benim kapıma getirme!” diye. Boğazında gözyaşları düğüm olurken,

-Ben yanlış dua etmişim. Böyle dua ettim ama ben onların ayağına gittim ve yalvardım, diyor ve gözyaşlarına boğuluyor.

Kendisini hiç habersiz bırakmayan eşi, onu ilk habersiz bıraktığı an, şehit olduğu an olmuş. Telefonla aradıktan sonra ulaşamadığında eşinin şehit olduğunu anlamış. Hemen birliğe koşarak gittikten sonra bilgi vermeleri için rica ettiğini söyleyen Şehit Eşi, şehadet şerbeti içtiği haberini aldığında sadece donakaldığını ifade edebiliyor.

Tarifi mümkün olmayan bu acı karşısında bile dilimizden tek bir şey dökülüyor: 

Vatan Sağolsun. 

DERYA KARAKAYA 

Editör: TE Bilişim