Dişçi Mehmed Efendi. Konya’nın yetiştirdiği manevi önderlerden.  Es’ad-ı Erbili Hazretleri tarafından Konya ve çevresine hilafetle görevlendirildi. Güler yüzlü ve insanlara yumuşak davranışıyla etrafında çok sayıda aşıkân ve muhibban topluluğu oluşturdu.  Tevazuu, cömertliği, ihlası, bilgisi, ameli, takvası, güler yüzlü ve hizmeti ile Konya’yı aydınlattı, diriltti ve çok sayıda kıymetli insan yetiştirdi. O, kendisini bütün insanlık için sorumlu hissetmişti. Hayat boyu usanmadan yaptığı sohbetlerle pek çok insanı kemale ulaştırdı. Hayatında Konya ve civarını irşadıyla tenvir ve tamir etti. Ardında çok sayıda hizmet eri bıraktı. 

DİŞÇİ MEHMED EFENDİ KİMDİR?

1887 yılında Hadim’in Kongul Köyü’nde dünyaya geldi. Babası medrese hocalarından Mustafa Efendidir. Kongul Köyü’nde ve Gödene’de imamlık yaptı. Dişçi Mehmed Efendi, 18 yaşındayken babası Kongul’dan Hadim’e göç etti. Dişçi Mehmed Efendi’nin annesi Saliha Hanım’dır. Adı gibi Saliha bir kadındır ve keşfi açık mübarek bir insandır. Özellikle Es’ad-ı Erbili’den aldığı manevi eğitimle manen çok yüksek makamlara erdiği söylenir. Hocaefendi’nin muhterem eşi Hediye Hanım da Salihlerdendir. Saksağan köyünden olan Hediye Hanım, Allah’ın Dişçi Mehmed Efendi’ye bir hediyesidir. Bu evlilikten önce 4 kız çocuğu olur ancak bunların hepsi 10-15 yaşlarında salgın hastalık sonucu bir iki hafta içinde vefat eder. Allah’a tevekkül ederek bu acıya katlanırlar. Bunun üzerine 1929’da Mustafa, 1931’de de Ömer Faruk adlarında iki çocukları dünyaya gelir. Ömer Faruk, 50 yaşında Dişçi Baba’nın vefatından 1 yıl sonra 1982’de vefat etmiştir. Şu anda hayatta olan tek oğlu Mustafa’dır ve 81 yaşındadır. Bu iki evladından 2’si kız 4’ü erkek 6 torunu olmuştur. Dişçi Mehmed Efendi’nin askerliği ise Yemen ev Çanakkale cephelerinde geçmiştir. Çanakkale’de koluna şarapnel parçası gelmesi ile gazi olmuştur. Yaralandığı hastanede tedavi görürken ihtiyaçlarını gidermek için yüzer gramlık paketler halinde çerezler hazırlayarak diğer askerlere az bir kârla satarmış. 7 yıl süren askerlikten sonra Konya’ya dönmüştür. Gençlik ve orta yaşlarında Meram’ın Gemalmaz Mahallesi’nde ikamet etmiş, Konya merkezde hocalık yapmış, ticaretle maişetini sürdürmüştür. Eşi 1960 senesinde vefat ettikten sonra iki oğlunun yanında ömrünü tamamlamış ve bu sürede Meram Perabi Mahallesi’nde ikamet etmiştir. 

Dişçi Mehmed Efendi hem Hadim’de hem de Konya’nın çeşitli medreselerinde dini ilimleri tahsil etmiştir. Çaybaşı Mahallesi’nde bir medrese, ayrıca Alaeddin civarında bir başka medresede okumuştur. 

ES’AD-I ERBİLİ HAZRETLERİNE İNTİSABI

Konya ve Karaman bölgesi tarihi olarak Peygamber nurlarının parladığı bir havzadır. İmam-ı Rabbani’nin Hind alt kıtası için ifade ettiği gibi tasavvuf tarihinde bu coğrafyada çok sayıda insan-ı kamilin yetişmesinin bir hikmeti de toprak altında medfun peygamberlerdir. Dişçi Mehmed Efendi de bu kamiller kervanına dahil veliyy-i kâmildi. Onun Es’ad-ı Erbili Hazretlerine intisabı şöyle anlatılır: “Kendisi kaşık ticareti yaptıkları bir dönemde Karamanlı Müderris Osman (Güleryüz) Efendi ile birlikte kaşık satmak için çevre illerde bir yere gitmişler. Bakıyor ki Müderris Osman Efendi, teheccül vakti her gece yarısı kalkıp abdest alıp namaz kılıyor, Kur’an ve tebihatla meşgul oluyormuş. Dişçi Mehmed Efendi, ‘Bunun manası nedir?’ diye sorunca Osman efendi ona tasavvufi hayat ve Es’ad Erbili Hazretlerini anlatır. Böylece gönlüne ilk ateş düşmüş ancak bu konu bir süreliğine kapanmıştır. Aradan bir-iki ay gibi bir zaman geçer ve Dişçi Baba bir gece rüyasında Es’ad Erbili Hazretlerini görür. Etrafındakilere, ‘Rüyamda Es’ad Efendiyi gördüm. Evine gittik, onu ziyaret ettik’ diye anlatır. Dostları da, ‘Haydi Gidelim’ der ve onu Es’ad Erbili Hazretlerine götürürler. Rüyada gördüğü gibi yerleri görünce işte burası da vardı diyerek İstanbul’da Kelami Dergahı’na varırlar. Bu ilk görüşme ile dersi bizzat Es’ad Efendi’den alır. Derslerinin seyru sülukunu tamamladıktan sonra Es’ad Efendi onu Konya ve çevresine hilafetle görevlendirir. Şeyhiyle sık sık mektuplaşır, gereken tavsiyeleri Konya’daki ihvana aktarır. Hatta hayatının son dönemlerinde Es’ad Erbili Hazretlerinden gelen mektupları bir hatıra olarak ihvana sıkça okur, okudukça ağlardı. Es’ad Efendi’nin mektuplarının sonu daima ‘Hâdimu’l-Fukâra Muhammed-i Es’ad’ imzasıyla bitirmiştir ki bunun anlamı ‘Fakirlerin yani dervişlerin hizmetkârı Muhammed Es’ad.’ Bunun sebebi, ‘Seyyidu’l kavmi hadimuhum’ yani ‘Bir topluluğun efendisi onlara hizmet edendir’ hadis-i şerifidir. Bu mektuplar Dişçi Mehmed Efendi’nin vefatından sonra yakın çevresindeki ihvan tarafından paylaşılmıştır. 

ÇOLUK ÇOCUĞUNU İHMAL ETMEDİ 

Dişçi Mehmed Efendi, haftanın bir gününü çoluk-çocuğuna aile hukuku gereği ayırır, diğer günler gündüz dükkanında, akşamüstü de ihvan evlerinde, irşadla, sohbetle geçirirdi. Dişçi Baba, dersi almaya giderken yanında bulunan Karamanlı Müderris Osman efendi ve Kaşıkçı Ali Rıza Efendilerle ölene kadar sadık arkadaş olarak dostluğunu sürdürmüştür. Dişçi Mehmed Efendi, Konya’dan Es’ad Erbili Hazretlerine intisab eden 3. kişi olarak bilinmektedir. 

İMAMLIK VE DİŞÇİLİK MESLEĞİNİ ÖĞRENMESİ 

Dişçi Mehmed Hocaefendi, ilmi ve mesleki birikimiyle Ak Camii’de 1950’ye kadar imamlık yapmıştır. Ancak o dönemde imamlık maaşlı bir meslek değildir. İmamlık 1950’den sonra Demokrat Parti döneminde maaşlı hale gelince, bu hizmetin parayla yapılamayacağı düşüncesiyle imamlığı terk etmiştir. 1930’lu yıllarda Uluırmak Mahallesi’nde bir yandan imamlık yaparken bir yandan da ailesinin geçimini sağlamak için Dişçi Mehmed adlı bir diş teknisyeninin yanında çırak olarak çalışmaya başlar. Onun yanında dişçilik meslek, tecrübe ve yeteneğini geliştirir. 8-10 sene buradan kazandığı para ile geçimini sağlar. Zamanla diş dolgusu, protez, diş tedavisi konularında iyice uzmanlaşır. Daha sonra çalıştığı yerden ayrılarak şehir merkezindeki Tellar Pazarı’nda Ahmet Ağa ile ortak bir dükkan açar. Ahmet Ağa, dişçilik çıraklığından kalma meslektaşıdır. İyi bir insandır. Ancak bu yeni iş hem dişçilik hem de bakırcılıktır. Bakırcılığın yanı sıra diş protezi de yaparlar. Protezi daha ucuza ve hızlı yaptıkları için müşterileri kısa sürede artar, Konya esnafınca tanınırlar. Zamanla Konya dışına da diş yapmaya gitmişlerdir. O, artık Konya ve civar illerin, ilçelerin Dişçi Mehmed’i olmuştur. 

ÇEŞİTLİ MESLEKLERDE ÇALIŞMIŞTIR 

Dişçi Mehmed Efendi, gençlik yıllarında kendisine ait bir at arabası vardı. Onunla nakliyatçılık yapmıştır. Ekinlerin hasad zamanında harman yerlerine gider oralardan aldığı arpa, buğday, mercimek gibi mahsulatı Konya’ya getirir, esnafa teslim ederdi. Takva ve vera duygusuyla elinin emeği, alnının teriyle çalışmış ve geçimini sağlamıştır. Muhammed Es’ad-ı Erbili Hazretleri yazdığı bazı mektuplarında ona, ‘Kaşıkçı Mehmed Hocaefendi’ şeklinde hitap etmiştir. Dişçi Mehmed Efendi, vefat etmeden az bir süreye kadar bakkallık yapmıştır. Artık sonunda yaşlılık ve bedeni güçsüzlüğü sebebiyle uzlet köşesine çekilmek zorunda kalır, ama ihvana hizmetten asla geri kalmazdı. Çeşitli mesleklerde çalışmış ve hep elinin emeğiyle geçinmiştir. Onun hiçbir mal varlığı olmamıştı. Ama en zorlu günlerinde bile hiçbir şekilde yokluk çekmemiş, bir şekilde rızkını temin etmiştir. 

17 KERE HACCA GİTTİ 

Dişçi Mehmed Efendi, 1967’den itibaren 17 kere hacca gitmiştir. Umre ve hac tertipleyen şirketler kendisini tur hocası olarak yolculuğa götürürlerdi. Çevresi geniş, muhibbanı, yareni, dostları çok olması münasebetiyle hac kafilesindeki hacı sayısı kabarık olurdu. O da bu durumdan istifade ile hacca, umreye gidenleri geniş bilgisi ve tesirli konuşmasıyla irşad ederdi. Hem yaşardı hem de yaşatırdı. Yıllarca hacca gidip gelmesine rağmen en ufak maddi bir ücret almadı, verilen ücretleri reddetti. Yaptığı en son hac görevini 88 yaşında ifa etmişti. Karayolu ile 7-8 gün süren yolculuğu düşündüğümüzde o kutsal topraklara o yaşta dahil aşk burağı ile gidiyordu. 

KUR’AN VE SÜNNET HAYATININ MERKEZİ OLDU 

Dişçi Mehmed Efendi, bir Allah dostuydu. Kur’an-ı Kerim aşığıydı. Çok Kur’an okur, zaman zaman hüzünlenir ağlardı, müjde ayetlerine sevinir, ferahlardı. Başta tefsir, fıkıh ve hadis olmak üzere İslami literatürde bulduğu bütün eserleri, büyük bir aşk ve şevkle okurdu. İlme çok büyük önem verirdi. O ilmini ihlasla ve amella taçlandırmış, ulemayı amilinden olmuştu. Yaşlılık döneminde diş protezi yapamaz duruma gelen Mehmed Efendi, bakır işi uğraşmaya başlar. Dükkanında bakırdan yapılmış olan dini levhalar vardır ve dini mesaj, ikaz ihtiva eden bu levhaları hediye vermeyi tercih etmiştir. Böylece insanları iyiliğe, güzelliğe, yanlıştan sakınmaya davet etmiştir. Bu levhalardan bazı şöyledir; 

Re’sü’l hikmeti mehafetullah: Hikmetin başı, Allah korkusudur. 

El-Hatau mine’l-iman: Utanma duygusu kişinin mü’min olmasındandır.

Efdalü’z zikri lâ ilahe illallah: Zikrin en faziletlisi, La ilahe illallah’dır. 

Dişçi Mehmed Efendi, hizmette fani olmuş kamil ve mükemmil bir Allah dostuydu. Konya’nın sert, soğuk ve çamurlu kışlarında bisikletle sohbetten sohbete koşmuş, en ufak bir bezginlik ve gevşeklik göstermemişti. Hayatı hep böyle geçmiş olmasına rağmen inayetten lillah ve bir lutf-i ilahi sonucu hastalanmamıştı. Zaman sınırlarını aşmış bir hizmet erbabıydı. Manevi mevsime, manevi güne, manevi hafta ve manevi saate sahip ebu’l-vak bir Allah dostudur. Kendisine ziyarete gelenlerle sohbet ederek gönüllerinde taht kurar, yemek yedirerek karınlarını doyrurur, su ikramıyla iştahlarını açar, manevi havasıyla ciğerlerini temizlerdi. Tabiri caizse damarlarında kan yerine cömertlik akan bir insan-ı kamildi. O, peygamberimizin en çok uyguladığı fiili bir sünneti sürekli hayatında tatbik ederdi; Daima güler yüzlü olmak, yine daima güler yüzlü olmak, yine daima güler yüzlü olmak… Bu nedenle daima güler yüzlü olması ve tatlı dili ile Konya’da tanınmıştır. Bu nedenle sohbetlerinde hep sevgiyi vurgulamıştır. İhvanına hep fıtratlarıyla barışık yaşamalarını vurgular, kabiliyetlerinin önünü açardı. O yaratandan ötürü yaratılanı severdi. Küçük çocuklara sevgisi ise daha fazlaydı. Yani saflığa ve saf ruhlara meftundu. Onlarla büyük adam gibi konuşur, yanında ne varsa ikram eder, onları sevindirirdi. Çocukları kucağında aldığında daima,”Yavrum hafız ol, hoca ol, alim ol, veli ol” diye dua ve temenni de bulunurdu. Çocukların daima imam hatip okullarında okumalarını ve onlara bu imkanın sağlanmasını arzulardı. Zengin fakir kimseyi ayırmamıştır. “Zenginliğinden dolayı, zengine saygı gösterinin dininin yarısı gider” hadis-i şerifinin bilinciyle yaşamıştır. Faizden uzak duran ve faize bulaşmamıy sürekli olarak telkin eden Dişçi Mehmed Efendi, paraya da bağlanmayı kabul etmezdi. Para için, “Cepte durursa caizdir, elde durursa caizdir ama kalbe girerse işte o zaman durum kötüleşir. Ortalıkta felaket dolaşıyor demektir” derdi ve bunu sık sık etrafındaki yarenlerine telkin ederdi. Dünya malından sadece yetecek kadarını bulundurur, fazlasından ahrette mutlaka hesap sorulacağını söylerdi. 

SOHBETLERDE ADAB VE MÜSAHABELER OKUNURDU

Dişçi Mehmed Efendi, sohbetlerde Abdullah-ı Hanı hazretlerinin "Adab" adlı eserini okutarak, saliklerin yola ait edeb, incelik, davranış ve muaşeret kurallarını öğrenmesini sağlardı. Çünkü usul kitabı Adab okunmadan, vüsul yanı Allah'a ulaşmak olmazdı ve birçok mühim bir husustur. Ayrıca her sohbette Sami Efendi Hazretlerinin altı kitaptan oluşan muhasebesi, Yusuf Suresi Tefsiri, Ashab-ı Kiram, Bedir, Uhud gibi diğer eserleri okunurdu. Haftalık sohbetlerde bu kitaplardaki bilgilerle saliklerin ilmi yönü, sohbetin feyziyle de kalbi ve imani yönünün geliştirilmesi hedeflenirdi. Her günü sohbetle doluydu. Hiç boş vakti yoktu. Son zamanlarda Pazar günleri sohbete alınmıyordu; hocaefendi için. O gün evde geçirirdi. çok zoruna giderdi sohbetsiz geçen pazar günleri. Birgün dostlarından birine şikayetlenerek şöyle demiştir: "Hay oğlum, bir pazar günü bana bin yıl gibi geliyor." Dişçi Mehmed Efendi, önce yemek, sonra sohbet, sonra hatme sırasını takip ederdi. Yılmadan, usanmadan en şiddetli günlerde sohbetlerini, zikirlerini zekinmeden yaptı. Bir seveni şöyle anlatıyor; Mustafa Hoca görev yaptığı camide namazı kıldırıp zikre katılmak üzere acele ile verilen adrese gelir. Ancak ev karakola çok yakındır. Daha karakola varmadan zikir sesleri ayyuka çıkmaktadır. tam karakolun önünden geçerken onca sese gürültüye rağmen hayretle hiçbir polis ve bekçinin sesleri duymadığını fark eder. Eve yaklaşır, ev bir katlı, penceresi de sokağa bakmaktadır. İçeri göz atar fevkalade büyük bir sayıda bir cemaat toplanmış ve yüksek sesle zikrullaha dalmışlar. Ev yıkılıyor ama yoldan geçen duymuyor, görmüyor, kulaklara gözlere sanki ilahi bir el mühür vurmuş... Dişçi Mehmed efendi en sıkıntılı 25 senede görevini çekinmeden yaptı ve en ufak bir soran soruşturan da olmadı. 

Hocaefendi, dersine dikkat etmeyenlere ise ağlardı. Ders kontrolüne gidiyordu. Herkes sırayla gelip dersleriyle ilgili görüşme yapıyor. Bazen dersini aksatan çıkıyor: 

- Kardeşim kaç sene oldu dersi alalı?

- 15 sene oldu efendim.

- Peki dersin nerede?

-15 sene önce aldığım yerdi...

Dişçi Mehmed Efendi başlıyor hüngür hüngür ağlamaya. Vah kardeşim vah, 15 sene başa mı gitti. Vah kardeşim vah... Neler kaybettin, ne kaybettin biliyor musun, vah vah vah...Kaybeden ağlaması gerektiğini bilmediği için Dişçi Mehmed Efendi, onların yerine de ağlardı. 

ORUCU VE RAMAZAN AYINI NASIL GEÇİRİRDİ?

Ramazan günlerinde ihvanla toplu olarak iftarlaaçılışı, sabah namazıyla kapanışı olan, bereketli vakitler geçirirdi. Pazartesi, Perşembe oruçlarını mutlaka tutar etrafındaki ihvana bu sünnet orucu tavsiye ederdi. Oruçlu günlerde pek dışarı çıkmaz, ibadet, zikir ve tefekkürle meşgul olurdu. Yani vücut organlarına da oruç tuttururdu. Beden orucu, davranış orucu, tefekkür orucu ve tezekkür orucu tutardı. Beden, akıl, amel ve kalp. Buna esasen ehassu’l-havas orucu denir. 

HUZUR İÇİNDE YAŞADI, HUZUR İÇİNDE ÖLDÜ 

Dişçi Mehmed Efendi, etrafına çok duyurmasa da şeker hastasıydı. Ama vücudu dinç, yapısı çok sağlamdı. 94 yaşında şekerine rağmen yataklara serilecek kadar ağır bir hastalığı olmamıştı. Eskilerin demiyle ibadet dirisi, zikir dirisi, hizmet dirisiydi. 94 yaşına bastığı 1981 senesinden önce vücuduna halsizlik çöker ve evde istirahat eder. 15. Gün iyileşir üzerine afiyet ve dinçlik gelir. Çok geçmeden bir Cumartesi günü öğleden sonra saat 16.30 sıralarında birden rahatsızlanır. Yanında sadece oğlu Mustafa Efendi vardır. Çok geçmeden Allah Allah diyerek ruhunu çok sevdiği Mevlasına teslim eder. Huzur içinde yaşar ve huzur içinde ölür. Dr. Hulusi Baybal, bütün dostlarının ve sevenlerinin katılması için cenaze defin törenini bir gün sonraya yani Pazar gününe terhir eder. Cenazesini çok sevdiği dostu Ciltci Ali Efendi yıkar. Ertesi Pazar günü çok kalabalık bir cemaatle Kapı Camii’nde öğleden sonra cenaze namazı kılınır. Aşrı izdiham nedeniyle tabutu eller üzerinde Hacı Fettah Kabristanı’ndaki mezarına defnedilir. Yasinler okunur, gönüller gamlanır, gözler yaşarır, dualar yapılır. 

Merhum Ömer Kurazoğlu Efendi, onun mezar taşına şu dizeleri yazmıştır: 

El-Hak ilmiyle amil

İşte İnsan-ı kâmil

Nur kaplamış yüzünü

Zikre vermiş özünü

Tasdik etmiş sözünü

İki mürşid-i ekmel 

Sadık etkiyadandı

Halis asfiyadandı

Derdi hep Allah Allah

Cism ü canı zikrullah

Örnekti fakir hali

Tevazuda o kemali

Kimseden incinmedi

Kimseyi incitmedi 

Cidden halis bir yaran

Eşi bulunmaz insan

Dişçi Hoca Efendi

Kadirî Nakşibendî

Geçirdi Mehmed lekesiz

O bir asrını tertemiz. 

***

DİŞÇİ MEHMED EFENDİ'NİN OKUDUĞU BİR İLAHİ

AĞLARIM

Canımı cananıma kurbana geldim ağlarım 

Bir garibim Ahmed-i zişâna geldim ağlarım 

**

Canda özge sana layık armağanım yok

Feyz-i cûdudan almaya ihsana geldim ağlarım 

**

Her mürüvvet, her saadet, her şerâfet sendedir

Tut elimden sen şahid ol bana geldim Allah'ım

**

Bir beşâret ver bana, yandım oldun kebab

Sen susuzları kandıran, ummana geldim ağlarım 

**

Rahmeten li'l-âleminsin hem şefia'l-müznibin

Sen şefkatkâr bir sultan, sultana geldim ağlarım

**

Ders-i tedricim bu aşktan aldığım günden beri

Aşk u şevkiyle Habibin yanına geldim ağlarım

**

Nâ ümid oldum kesildi her taraftan ellerim

Dertlere dermân ola Lokman'a geldim ağlarım

**

Başıma devr-i zamandan yağdı bârân-ı belâ

Dertliyim ben sana dermana geldim ağlarım 

**

Aşkına can vermek isterdi rızasıyla pervâne 

Aşıkım bu ravza-yı cihanda derdime ağlarım. 

HAZIRLAYAN: MEHMET DOLULAR 

Editör: TE Bilişim