Konya’nın yetiştirdiği önemli âlimlerden biri de Hacı Veyiszade İbrahim Efendi’dir. Konya’nın meşhur âlimlerinden Hacı Veyis Efendi’nin oğlu ve alim, gönül insanı Ali Ulvi Efendi ile Ahmet Ziya Efendi’nin babası Hacı Veyiszade İbrahim Efendi, 1892 yılında Konya’da doğmuştur. Yine Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Efendi’nin de kardeşi olan İbrahim Efendi, dine yönelik baskıların olduğu bir dönemde Konya’yı terk ederek Medine’ye yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. Medine’ye hicret etmesi ile hayatı yeniden şekillendiği gibi gelecekte manevi yönden insanlara ışık olacak çocukları Ali Ulvi Efendi ile Ahmet Ziya Efendi’nin en iyi şekilde yetişmesini sağlamıştır. 

İbrahim Efendi, ilk tahsilini ve hafızlığını tamamladıktan sonra, medrese tahsilini Adliye Medresesi’nde babasından yaptı ve babasından icazet aldı. Birinci Dünya Savaşı’na subay olarak gitti ve Sina Cephesi’nde bulundu. Daha sonra Şatır, Sakyatan Göçü köylerinde imamlık ve öğretmenlik yaptı. Konya’ya döndükten sonra, Tekke Mahallesi’nde Piri Paşa Camii civarındaki mescitte uzun yıllar imamlık yaptı ve hatimle namaz kıldırdı. Sabah namazlarından sonra da burada vaaz ve nasihatlerde bulundu. Mevlit’e büyük önem vermiş, mescidinde sık sık mevlit merasimleri olmuştur. O gün yatsıdan sonra ağabeyi Hacıveyiszade Mustafa Efendi de cemaati ile birlikte mevlitlere katılmıştır. Merhumu yakinen tanıyan Konya’nın değerli isimlerinden Mahmut Sural, onun hakkında şu ifadeleri kullanmıştır. “Hacı Veyiszade Hacı İbrahim Efendi de, tıpkı babası ve ağabeyi gibi âlim, fazıl, muttaki ve ihlâs sahibi bir olgun kişi idi. Çok nekre ve şakacı olan merhumun da kalbe vakıf olduğu söylenirdi. İbadet ve ihlâsta üstüne gelen yoktu. Merhum Hacı Veyis Efendi ile iki oğlu, maneviyat yolunda üç yarışçı gibi idiler. Birinde bulunan güzel bir davranış, diğerinde de mutlaka bulunurdu. Bu üç mutlu insanın birinden söz ederseniz, diğer ikisinden de söz etmiş olursunuz. Bu üç değerli insanın görüntüsü gözlerimin önünden hiç gitmez.”

YETİŞMESİNDE HACI VEYİS EFENDİ’NİN ETKİSİ 

Hacı Veyis Efendi ailesi genel olarak ilim ve irfanla meşgul olmuştur. Camide ve medresede talebe yetiştirmekle meşgul olmuşlar, ailenin hanımları da evde Kur’ân-ı Kerim öğretmiştir. Hacı Veyis Efendi, medrese hocalığı ve imamlık vazifesi dışında çocuklarının eğitimleriyle de ilgilenmiştir. Mustafa Efendi ve İbrahim Efendi’yi hafız yapmış, kızlarının hocalık yapacak kadar ezber yapmasını sağlamıştır. Bu nedenle şüphesiz Hacı Veyis İbrahim Efendi ve Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Efendi’nin yetişmesinde babaları Hacı Veyis Efendi’nin etkisi büyük olmuştur. İlk eğitimlerini babalarından almışlar, icazetnamelerini de yine babaları vermiştir. Hacı Veyis Efendi’de kendini ilme vermiş ve bugün dahi sevilen ve saygı duyulan bir şahsiyet timsalidir. Küçük yaşta hafız oldu, Konya’nın meşhur âlimlerinden Aladağlı Hoca’nın derslerine devam etti ve ondan icazet aldı. Adliye Medresesi’ne müderris oldu. Adil Efendi’nin oğlu Mehmet Zari Efendi’nin 1904 yılında ani vefatı ile medresenin idaresi tamamen kendisine kaldı. Burada, başta oğulları Mustafa Efendi ile İbrahim Efendiler olmak üzere Dülgerzade Mevlüt Efendi ve Hattat Mustafa Efendi gibi pek çok talebe yetiştirdi. Bir ara da Islah-ı Medaris’te oğulları Mustafa ve İbrahim Efendilerle birlikte Kur’an-ı Kerim Hocalığında bulundu. Medreselerin kapatılmasından sonra, adıyla anılan Dolav Camii’nin imam ve hatipliği görevini üstlendi. Vefatına kadar bu görevi devam etti. Kur’ân ve din dersleri okutmanın yasak olduğu dönemlerde merhum, gizli gizli çocuk okuttu ve bu yüzden de, zaman zaman takibatlara uğradı. Ahlâk-ı Muhammedî ile muttasıf olan merhum, züht ve takvasıyla tanındı, örnek bir hayat yaşadı. Geçimini köylerindeki tarlaları bizzat ekip kaldırarak sağladı, kimseye muhtaç olmamıştır. İbadetine son derece düşkün olmuş, başta selâm verme alışkanlığı dahil, hayatındaki bütün güzellikleri oğullarına da aşılamış, örnek bir şahsiyet olarak hatırlanmıştır. Bu açıdan örnek bir babadan örnek alınması gereken iki evlat yetişmiş, onlarda kendi zamanlarını aydınlatmışlar ve aydınlatmaya devam etmektedir. 

İLMİ YÖNÜ VE JANDARMA BASKISI 

Hacı Veyis İbrahim Efendi, kendini ilme vermiş, özellikle çocukların yetişmesine gayret etmiştir, bunun için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Eşinin köyü olan Göçü Köyü’nde imamlık yaparken köye bir okul yapılmasına öncülük etmiştir. Ayrıca Okulda çocuklara Matematik, Tarih, Coğrafya ve Geometri dersleri vermiştir. Kur’ân-ı Kerim eğitimi üzerine makam dersleri öğretmiştir. İbrahim Efendi, köyde hem imam hem de muallimlik vazifesini üstlenmiş fen ve din ilimlerini köyün çocuklarına öğretmiştir. 

Bununla da yetinmemiş, “Hizmet cihattır” düşüncesiyle kız talebeler için de ayrı bir mektep açtırmıştır. Yetişmiş kız talebeler, küçük kız talebelere ders vererek, Kur’ân-ı Kerim öğretmiştir.  Bu faaliyetler devam ederken, Türkiye’de Harf İnkılâbı olmuş ve köy imamlarına Konya’ya gelerek 15 gün Latin harflerini öğrenmeleri mecbur tutulmuştur. Kendisi de bu eğitime katılarak Latin harflerini öğrenmiş olarak köyüne dönmüştür. Hem Lâtin harfleri hem de Osmanlıca harflerle derslerine devam etmiş. Ancak, eski yazının yasaklanması üzerine jandarma tarafından sürekli baskı altında tutulmuştur. İhbar üzerine jandarmalar tarafından sorgulanmış bu durum ise kendisini çok üzmüştür. Bu durumu oğlu Ali Ulvi Kurucu şu şekilde aktarmaktadır: “Bu ihbar var sözü, babama çok ağır gelirdi. ‘Yahu köylere kötü kadınları getirirler. Bunlara ihbar yok da ben, cahil köylünün çocuğunu okutuyorum, gelip suçlu gibi mektebimi basıyorlar’ derdi. Jandarmaların gelip gitmesi sıklaşmış ve her gelişlerinde ikramlar artmıştı. Yazı inkılâbı çok şiddetle devam etmekte, kimseye göz açtırılmamaktadır.1930 yılı başlarında, jandarmaların baskısından Kur’ân-ı Kerim okutulamaz hâle gelmiş ve bu durum İbrahim Efendi’yi çok üzmüştür. Hapse girmekten değil eğitim vermekten geri kaldığı ve âlem-i İslam’ın evlatlarına Kur’ân-ı Kerim’i öğretemediği için çok üzülmüştür.”

Merhum Kurucu, Jandarma baskın yapıldığı sıralarda babası İbrahim Efendi’nin, yanında olduğunu ve babasının öğrencilere zarar gelmemesi için gayret ve çaba gösterdiğini de ifade etmektedir. 

Baskılar neticesinde öğrencilere ders vermeyi bırakıp, ağabeyi Mustafa Efendi’ye Kur’ân-ı Kerim okutamaz hâle geldiğine dair yazdığı mektup sonrası, Konya’ya gelir ve Tekke Mahallesi’ndeki bir mescidin imamlığını yapmaya başlar. Bu kendisini çok mutlu etmiş, imamlık ettiği bu mescide sabahları erkenden fecir vaktinde gelmiştir. Sabah ezanından namaz vaktine kadar vaaz etmiş, Cemaat buna alışmış ve bu durumdan çok memnun olmuştur. Vaazları o kadar ilgi görmüştür ki kış aylarında dahi vaazını dinlemek ve arkasında namaz kılmak için cemaat öyle kalabalık oluyormuş ki birbirinin sırtına secde ederlermiş. Konya’nın uzak mahallelerinden İbrahim Efendi’nin arkasında namaz kılmak için gelenler, sabah namazını kıldıktan sonra, yakındaki Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi’nin imamlık yaptığı Piri Mehmet Paşa Cami’ine vaazını dinlemeye giderlermiş. İbrahim Efendi’nin vaazlarında ve konuşmasında insanın manevi duygularını kabartan bir tarzı vardır. Kıssalar anlatıp cemaatini etkileyen çok tesirli bir üslubu vardır. İslam tarihinden, bilhassa ayet meâllerinden insanı ağlatacak anlamlar çıkarmıştır. 

ÇOCUKLARININ EĞİTİMİ İÇİN HİCRET EDİŞİ 

1935 yılında Babaları Hacı Veyis Efendi’nin vefatı ile bir anlamda hocalarını kaybeden İbrahim Efendi ve Mustafa Efendi, Konya’nın manevi hayatında babalarının boşluğunu doldurmaya çalıştı. Fakat çocuklarını daha iyi şekilde yetişmelerini sağlamak adına hicret etme kararı aldılar. Fakat Mustafa Efendi, aldığı manevi işaretler, yaptığı istişareler sonucunda bu kararından vazgeçti. Kardeşi ve yeğeni İstanbul’a vizeleri almak için gittiğinde son gün bulundukları otele, “Benim vizem dursun” diye telgraf çekmiş, gitmemiştir. Gitmiş olsaydı, Konya’da yaptığı hizmetleri yapamayacak ve Konya halkı onun hizmetlerinden istifade edemeyecekti. Üst üste iki defa Hicaz’a giderek hac vazifesini yerine getirdi. Konya’da kalarak irşat vazifesini en iyi şekilde yerine getirerek, insanların manevi dünyasını aydınlattı, ismi gönüllere kazındı.  

İbrahim Efendi ise 1938 yılı sonlarına doğru çocuklarını istediği gibi okutamamanın üzüntüsünü yaşadığı için Medine-i Münevvere’ye gitmeye karar verir.

Medine-i Münevvere’ye gitmeye karar verdiği günlerde akrabalarından zengin bir zât olan Hacı Mehmet Efendi, Vehbi Çelik Hoca, Hacı Veyiszade Mustafa Efendi, Fahri Efendi ile İbrahim Efendi’yi yemeğe davet eder, maksadı İbrahim Efendi’yi fikrinden caydırıp Konya’dan salmamaktır.

İbrahim Efendi:

“Üç oğlum var, onları istediğim gibi okutamadım, onları okutmak için gideceğim.” deyince…

Mehmet Ağa:

“- Sanatın yok, servetin yok, orada, perişan olursun” şeklinde karşı çıkması üzerine,

İbrahim Efendi:

“- Yanımda götürdüğüm para bitinceye kadar okuturum, bitince de hacılara sakalık yapar tahsillerini bitiririm” der. Söze karışan Vehbi Çelik Hoca, Mehmet Ağa’ya şöyle der:

“Mehmet Ağa! Aşk hâline gelen ulvî bir arzu engellenemez, bırak gitsin.”

Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu’nun Yakınlarından Mustafa Koruyucu ise Vehbi Çelik Hoca’nın İbrahim Efendi’nin Medine’ye hicret etmesini istemesinin kişisel hırsız olduğuna dikkat çekmekte ve İbrahim Efendi giderse ortamın kendisine kalacağı düşüncesi içinde olduğunu belirtmektedir. “Hacı Veyiszâde’nin ve kardeşi İbrahim Efendi’nin Medine’ye göç hadisesi vardır. Mehmet Vehbi Çelik bunu neden destekliyor?” sorusuna Koruyucu şu cevabı vermektedir; “Mehmet Vehbi Çelik “Aman gidin, gitsinler” diyor. Gitsinler de ortalık boşalsın istiyor. Mehmet Vehbi Çelik’in iyi veya kötü çalışmaları vardır. “El-Akaidü’l- Hayriye” büyük bir çalışma ve iyi bir eserdir. Bir insanın iyi tarafları olduğu kadar kötü tarafları da vardır. Mehmet Vehbi’in yaklaşımlarında donuk olmayan düşünce tarzı var, bunlar iyi ama İttihatçılık ve Halk Particilik yönü ağır basar. Yalnız manidardır, son zamanlarında itirafı şöyle olmuştur: ‘Dağlı’ya kızdık, ama o kazandı biz kaybettik’ demiştir.”

Konya’da mebuslukta yapan Mehmet Vehbi Çelik’in oldukça partizan bir kişiliğe sahiptir. Bu yönüyle Osmanlı’nın son devrinde ilim yönünde önemli hizmetleri olduğu kadar, siyasi yönden de hataları olmuştur. Delibaş Hadisesi sonrasında Konya’daki idamlarda etkili olmuş hatta kendisine söz verdiği halde, Islah-ı Medaris Medresesi hocalarından Zeynel Abidin ve Ahmet Ziya Efendi’nin kardeşi Rıfat Efendi’nin sorgusuz sualsiz asılmasını engellememiştir. Hatta sonrasında da Hacıveyiszade Mustafa Kurucu’yla sohbetlerinde “Hoca dağlının uşakları ne oldu? Vatan kovdu, dağlının uşaklarını değil mi?” demiştir.  Dağlının uşakları dediği Muhammed Bahaeddin’nin oğulları Ziya Efendi ile Zeynel Abidin Efendi’dir.

Onun için Mehmet Vehbi Efendi’yi sevmemiş ve kendisine devamlı mesafeli durmuş, kendisi hatta mezarlıktan geçerken, kabrini görmemek için hızlı hızlı yürümüş bunun nedeni sorulduğunda ise; “Şu adamın kabrini görmeye yüzüm dayanmadı” demiştir. Hilafetin, saltanatın kaldırılması ve sonrasında yapılan inkılaplara destek verdiği için de Vehbi Efendi’ye tepki göstermiş, Konya’yı kandırdığını söylemiştir. 

VEFATI 

1938-1939 yıllarında Medine-i Münevvere’ye gider ve üç oğlunu da okutur. İbrahim Efendi 1945 yılında Medine’de vefat eder. Ali Ulvi Bey’le diğer oğlu Ahmet Ziya tahsillerini Mısır’da Ezher Üniversitesinde, üçüncü oğlu Mehmet Nuri de Amerika’da yapar. Her üçü de hafızdır. Ahmet Ziya Efendi aynı zamanda iyi bir hattattır. Mehmet Nuri Bey Madrit’teSuud Hükümeti’nin sefiri idi. Sefirlikten emekli olan Nuri Bey Halen Medine’de ikamet etmektedir. Kardeşlerinden, Ali Ulvi Bey, ULVÎ bir şair, gerçek bir münevver, muttakî bir kul, seller gibi coşan bir Peygamber âşığı idi.

Diğer kardeşi, Ahmet Ziya Bey ise, Medine-i Münevvere’de ikamet etmektedir.

KAYNAKÇA

UZ, Mehmet Ali (2013), Konya Âlimleri ve Velileri, Konya: Meram Belediyesi Kültür Yayınları 

FAYDA, Mustafa ve KÜÇÜKAŞÇI, Mustafa S. (2015), İmam Hatip Okulları ve Hacıveyiszade Ailesi, 100. Yılında İmam Hatip Liseleri Uluslararası Sempozyumu, İstanbul: Ensar Neşriyat 

Hacı Veyis Efendi

KÜÇÜKAŞCI,  Mustafa Sabri(2010), Hacı Veyiszade İbrahim Efendi, Konya Ansiklopedisi, Cilt: VI, Konya:Çizgi Yayın Evi

YORULMAZ, Ahmet (2018), Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Efendi’nin Hayatı Ve İlmî Kişiliği, Mücadelesi, NEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya: Yüksek Lisans Tezi 

Editör: TE Bilişim