Konya’nın Manevi Önderleri sayfamızın bugünkü konuşu Kaşıkçı Ali Rıza Konevi Efendi. Ali Rıza Efendi H.1300 / M. 1883 yılında Alata’da doğdu. Babası Abdulkerim Efendidir. İlk tahsilini Alata’da yapan Ali Rıza Efendi, Hadimi medresesinde bir süre Arapça okuduktan sonra 18 yaşlarında Konya da tahsiline devam edip, zamanın büyük velilerinin ve Konya Müftüsü Yalvaçlı Ömer Vehbi Efendinin derslerine devam edip ondan icazet almıştır. Ali Rıza Efendi, manevi yönden Seyr-i sülukunu Muhammet Esat Efendi de ikmal etmiş ve daha sonra onun halifesi olmuştur. 1934 yılında gördükleri bir rüya üzerine, Fahr-i Kainat Efendimiz (s.a.v.)’in davetlerine icabet ederek, aile efradıyla birlikte Medine-i Münevvere’ye hicret eder. Kaşıkçı Ali Rıza Efendi, genç yaşta öğrendiği kaşıkçılık mesleğini hayatı boyunca sürdürmüştür. Daha sonra Konya’da evlendi, uzun seneler Konya’nın Ahmet Dede mahallesinde İmam Hatiplik yaptı ve ticaretle meşgul oldu. Ali Rıza Efendi, Ravza’da ve Rav-za’ya gelip giderken, devamlı Kur’an okuduğu ve sık sık hatim indiği bilinmektedir. Son derece ahlaklı, mütevâzi bir insan olan Ali Rıza Efendi, aynı zamanda aşk ve cezbe sahibidir. İyi bir şair olan merhum, bütün eserlerini ilahi aşkı anlatan şiirlerle yazmıştır. 

Ali Rıza Efendi, H. 29 Şevval 1388 / M. 19 Ocak 1969 yılında Medine’de vefat etmiştir. Cennetü’l Baki Mezarlığı’na defnedilmiştir. Merhumun kabri Sahabe-i Kiramın kabirleri arasındadır. 

Osmanlıca basılmış eserleri şunlardır : 

1-Necât’ül Mü’minin Min Ehadisil Erbâin 

2-İmdâd’ül Müslîmin Fi Beyânı Akaidil Mü’minin 

3-Divân-ı Rıza Li Necati yevmil Haşr ve’l cezâ 

4-Rahmet Damlaları 

5-Gülzâr’ı Medine 

6-İlticanâme’i Rızâiye 

1. HAYATI 

Son devrin ülkemizde yetişen âlim, şair, velî ve manevi mürşitlerinden Kaşıkcı Ali Rıza Efendi H. 1300 / M. 1883 yılında Konya’nın Hadim/Taşkent ilçesine bağlı Alata köyünde (Balcılar mahallesinde) doğmuştur. Alata Konya ili, Taş-kent ilçesine bağlı, Konya ilinin güneyinde, Orta Torosların üzerinde 1350 rakımlı sağlam zeminli, ağaçlı bir arazi olan Taşeli Platosunda kurulmuştur. 1501 tarihli şeriyye sicil defterlerinden anlaşıldığı üzere, 1501 tarihinde Alata, 15 hane 29 neferdir. 1540 tarihlerinde ise; 32 hane 43 neferdir. Bunlardan anlaşıldığı gibi Alata’nın tarihi takriben 500-550 yıllık bir geçmişe sahiptir. Ömer Vehbi Efendi H. 1286, miladi 1870 yılında Yalvaç’da Konya’ya geldi. Sıbyan mektebinden sonra, Kelam, mantık, sarf, nahiv, belagat gibi âlet ilimleri ve ilmi Kuran, ilmi hadis, ilmi-i fıkıh gibi yüksek din bilgileri öğrendi. Konya müftüsü, Kadınhanlı Hacı Hüseyin Hoca’dan icazetname aldı. Türkçe, Arapça ve Farsça yazma ile yüzü aşkın gence icazetname vermişti. Konya Bidayet mahkemesi üyeliği, istinaf mahkemesi üyeliği de yaptı. Mecelle müderrisliği, usul-ü Hukuk müderrisliği, ahkam-ı Muhammediye, Arapça Nahiv öğretmenliği yaptı. Osmanlı meclisinde milletvekilliği yaptı. 1922 yılında Konya müftülüğü yaptı 13 Mayıs 1927 tarihinde müftü iken vefat etti.  Şu an takriben 1127 hane ve üç bin yerleşik, üç bin de belde dışında olmak üzere altı bin nüfusuyla Alata, Konya’nın, Karaman ili ile sınır olduğu sıfır noktadadır. 

Alata, 1964 yılına kadar Hadim’e bağlı bir köy iken; 1964 yılında “Balcılar Bele-diyesi” adıyla kasaba olmuştur. 1988 yılında Taşkent’in ilçe olmasıyla Balcılar Belediyesi, Taşkent’e bağlı bir kasaba oldu. 2014 yılında yürürlüğe giren Büyük-şehir yasasıyla Balcılar, Taşkent ilçesinin bir mahallesi oldu. 

Ali Rıza Efendi’nin babası Abdülkerim Efendi’dir. Annesi Fatma Hanım’dır. İlk eğitimini Alata’da Mustafa Efendi’den aldı. Ali Rıza Efendi Hadimi medresesin-de bir süre Arapça ve İslâmi ilimlerine dair; Emsile, Bina, Maksud, Avamil, İzhar kitaplarını iki sene kadar okur ve sonra, 18 yaşında Konya’ya gelir ve o devrin büyük alimlerinden biri olan Konya müftüsü Yalvaçlı Ömer Vehbi Efendi’nin86 derslerine uzun yıllar devam eder ve ondan feyz alarak icazet alır. Onun hakkında “Gülzâr-ı Medine” adlı kitabında söylediği beyitler şöyledir: “Buldum onda Yal-vacî Ömeri / Sahib-ül fazl o vech-i keremi / Gördüm ol ehl-i fünun merd-i gayur / İnce tetkikatla ders okutur / Bulmuşum onu ilimde derya / Şeker armut gibi olgun guya” Yalvaçlı Ömer Vehbi Efendi’den; Molla Cami, Akâid, Menâr, Berika, Kâdi Beydâvî tefsiri, Şemâil-i Şerif kitaplarını okur. Tabii okumak demek, medrese sisteminde, o kitapları derinlemesine tedris etmek hatta okutacak seviyeye gelip icazet almak demektir. 

Genç yaşta tahsiline devam ederken bir yandan da köyde tahta kaşık yapan Seydişehir’de Seyit Harun türbedarı Mudanyalı Hacı Abdullah Efendi’den kaşıkcılık sanatını öğrenerek kaşık yapmaya devam eder. Konya’da kaşıkları boyamayı da öğrenir. Bu şeklide rızkını temin eder. Tahsilini tamamladıktan sonra bu sanatla uğraşır, hayatını böyle kazanır, çoluk çocuğunun rızkını bu yolla sağlar. Kaşıkcılık sanatını nasıl öğrendiğini şöyle anlatır: Zamanımızda talebe-i ulûm yaz tatillerinde civar kasaba ve köylere cerre çıkarlardı, hem köylüye vaaz ve nasihat-te bulunurlar, onların dini bilgilerinin artmasına yardımcı olurlar, hem de maddî yönden istifade ederlerdi. Ben o zaman henüz kaşık yapma sanatını öğrenmemiş-tim, bazı maddi sıkıntılarım oluyordu. Ben de talebe arkadaşlar gibi bir hayvan alarak civar köylere cerre çıktım. Öteden beri memleketimizde yetişen ulemanın hemen hemen ekserisi böyle yetişmişler ve birçok mahrumiyetler içinde tahsillerini tamamlayabilmişlerdir. İlk gün bir iki köy dolaştım. Fakat bu iş bana çok ağır geldi, hayli sıkıldım. Bu zorlukları; şu sözleri ile ifade ediyor. “Ah şu cerre çıkmak yok mu? Onca yolu yaya, yapıldak yürü, sonra bir köye git, dinleseler de dinlemeseler de va’z-u nasihat et, eziyet çek, minnet altında kal, sonra diğer köyün yolunu tut… Allah’ım ne zaman kurtulurum bu güçlükten” diye düşünüyordu” Beni bundan kurtarması için Allah’a dua ettim. O geceyi o köylerden birinde geçirmiştim. Rüyamda Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem efendimizi gördüm.  “Bir seneye kadar sen bundan kurtulacaksın” buyurdular ve bana müjde verdiler, uyandım, sabah namazının vakti olmuş, kalbimde tarif edemeyeceğim bir sevinç vardı. Hem peygamberi rüyada görmenin şerefi, hem de verdikleri müjdenin sevin-ci. Fakat bu nasıl olacaktı ve bu kurtuluş nasıl tahakkuk edecekti kestiremiyorum. 

O yıl derslere başladık, yine yaz geldi, tatil oldu ve talebe dağıldı. Bu defa ben, daha önce yaptığım gibi bir tarafa cerre çıkmadım, doğru köyüme döndüm. Köyümüz ormanlık, ağacı bol, havası suyu güzel bir köydü. O yıl, köyümüze tahta kaşık yapan bir usta geldi; kaşık yapıyor, köylülere satıyor ve para kazanıyordu. Bana, kaşık yapma sanatını öğretmesini kendisinden rica ettim. Kabul etti. Kısa bir müddet sonra kaşık yapmasını öğrendim. Ustadan daha seri ve daha iyi kaşık yapar oldum. Dersler başlayıp da Konya’ya döndüğüm zaman kaşığın boyamasını da öğrendim. Bir taraftan tahsilime devam ediyor, bir taraftan da bu sanat vasıta-sıyla ihtiyacımı temin ediyor rızkımı kazanıyordum.” 

Kaşıkcı Ali Rıza Efendi, Hadim’de Sıddıka Hanım (Kuğu nene / 1882-1963) ile evlendi, bu evliliğinden Fadime (Tepeler), Nesibe Hanım ve İbrahim İlimler (1337-1996) isimli çocukları oldu. İkinci evliliğini şehit Mevlüt Efendi’nin dul eşi olan Hatice Hanım ile Konya’da yaptı. Hatice Hanım’dan Abdullah Rıza Efendi, Naime Hanım ve Mustafa Runyun (1917-1988) dünyaya geldi. Üçüncü eşi Mukaddes Hanım ile Medine’de evlendi. Bu evliliğinden Ahmet Rıza isimli bir oğlu oldu.  Kaşıkcı Ali Rıza Efendi önce Seydişehirli Bostanzade adında bir Nakşi şeyhinin müridi oldu, 40 yaşındayken Nakşibendi şeyhi Es’ad Erbilî kuddise sirruh hazret-lerine88 intisab eder. Seyru sülûkunu Şeyh Es’ad Erbilî’den tamamladı. Şeyh Es’ad Erbilî’nin Konya halifesi oldu. Konya’da irşad faaliyetlerine başlayan Ali Rıza Efendi; Konya ile birlikte, Hadim, Alata, Çetmi, Bolay, Avşar, Aladağ köyleri, Eğitse, Kaplanlı köyleri ve Başyayla başta olmak üzere, Ermenek, Mut ve Karaman bölgesinde müridler edindi. 

1847 yılında Musul’un Erbil kasabasında dünyaya geldi. Dedesi Hidâyet Efendi, Hâlid el-Bağdâdî’nin halifesi ve Erbil’de inşa ettirdiği tekkenin şeyhi idi. Es’ad Efendi, baba ve anne tarafından seyyiddir. Dedesi gibi, babası Muhammed Said Efendi de Hâlidî tekkesi şeyhi idi. Muhammed Es’ad Eendi, ilk tahsilini erbil ve Deyr’de tamamladı. 1870 yılında 23 yaşında iken mânevî bir işaretle Tâha el-Harîrî’ye intisab etti. Beş yılda seyr ü sülûkunu tamamlayarak 1875 yılında hilâfet aldı. Aynı yıl hacca gitti. Es’ad Efendi, Menemen’de askerî hastanede “üremi”den tedavi görürken 84 yaşında 3 Mart 1931’de vefat etti. 

Ali Rıza Efendi, 1934 yılında oğlu Mustafa Runyun ile hacca gitti; ertesi sene, bütün ailesini alarak Türkiye’den ayrılır, Şam’a gider. Bir yıl kadar Şam’da kalır. Şam uleması tarafından büyük hüsn-i kabul görür. Ali Rıza Efendi, kaşıkcılık mesleğini burada da sürdürür. Ne var ki o sırada, Medine’ye gitmesi için pasapor-tun süresi dolmuştur. Şam ûlemâsı bir çare bulması için Ali Rıza Efendi’yi Şam valisine götürür. O zamanlar Şam valisi, sonradan Fransa cumhurbaşkanı olan Degoulle’dir. Yanındakiler, Ali Rıza Efendi’yi büyük Türk âlimlerinden birisi olarak tanıtırlar. 

Ali Rıza Efendi Medine’ye hicret ettikten sonra zaman zaman Konya’ya ve köyü Alata’ya gelerek, çeşitli irşad faaliyetlerine katıldı ve sohbetlerde bulundu. Alata’da merhum Mustafa Ulu91 Hoca’yı (d. 1901 v. 2000) yerine halife olarak görevlendirdi. Mustafa Ulu Hoca vefat edinceye kadar bu mânevi mirası devam ettirdi. Mustafa Ulu Hoca’nın vefatından sonra bu görevi oğlu Mehmet Ulu Hoca üstlendi ve halen bu görevi devam ettirmektedir. 

91 Mustafa Ulu, M. 1901 yılında Alata’da doğdu. İlk tahsilini babası Yusuf Hoca’dan aldı. Kur’an, sarf, nahiv ve halebî okudu. Sonra Veli Efendi’den medresede sarf, nahiv dersleri okudu. M. 2000 yılında Alata’da vefat etti. 

Ali Rıza Efendi, son derece ahlaklı, mütevazi bir insandı. Aşk ve cezbe sahibiydi. Aynı zamanda iyi bir şairdi. Bütün eserlerinde ilâhi aşk ve Hazreti Peygamber sevgisini ele almış; aşk ve muhabbetini şiirlerle dile getirmiştir. Öğretici bir üslu-bu var ve dili de halkın rahatlıkla anlayabileceği bir şekilde sadedir. 

Ali Rıza Efendi, Hicri 29 Şevval 1388 / Miladi 19 Ocak 1969 tarihinde Medine-i Münevvere’de Hakkın rahmetine kavuştu. Cennetü’l Baki mezarlığına defnedildi. Merhumun kabri sahabe-i kiramın kabirleri arasındadır. 

2. AHLÂKİ ÜSTÜNLÜKLERİ 

Merhum Kaşıkcı Ali Rıza Efendi, sureten güzel, mehib, heybetli bir adamdı. Bu cemâliyle beraber ahlâkı da Kemâl halindeydi. Şâirane hâliyle birlikte, ciddi, boş sözü sevmeyen, Celâl sahibi bir zattı. Gül renkli simasına gözlerini kapatacak kadar gül olan kaşları, heybet hissi verirdi. Tevâzuda dengi yok gibiydi.

Konya’da zengin olmasına rağmen, malı mülkü terk etmiş; imân zenginliği ile hicret etmiş, hicretin ateşten gömleğini giymişti. 

Medine-i Münevvere’de yaşadığı elli yıl içinde kimseye yük olmamış; kaşık yapmakla geçinmiş; bir sene çalışarak yaptığı kaşıkları Hac mevsiminde satarak maişetini temin etmiştir. Sabah namazından sonra evine gelir, evin avlusunda keserle kaşık yapardı. 

Ali Rıza Efendi âşık ve cezbeli bir zat idi. Meclislerde Kur’an-ı Kerim, yahut kasideler okunurken ağlar, cezbelenirdi. Bulunduğu meclisleri, aşk, vecd ve cezbe haline getiren samimiyetli bir kimseydi. 

Meclislerde okunan aşr-ı şeriflerin ve okunacak kasidelerin manalarına çok dikkat eder; makama münasib olanların okunmasını ister, böyle yapanlara: Ne güzel yaptınız, Allah razı olsun, derdi. 

Ömrünün her ânını zikirle, fikirle geçiren bir zat idi. 

Medine’de yaşamakta olan Eskişehirli Abdurrahman Efendi de, Ali Rıza Efendi ile ilgili olarak şunları anlatır: Ali Rıza Efendi ile uzun süre beraber olduk. Rav-za-ı Mutahhara’da otururken, yeşil kubbeyi görecek şekilde oturur, daima Kuran okur, hiç dünya kelamı konuşmazlardı. 

Ali Rıza Efendi, çok sehavetli biriydi. Medine dışına ziyaretlere çıkardı. Ziyaretlerden dönüşünde ziyafet verirlerdi. Umre yaptıklarında da, umreden dönüşlerin-de de aynı şeklide ziyafet verirlerdi. Ziyafet vermelerinin sebeb-i hikmeti sorulduğunda, “Medine’yi çok seviyorum, Medine’ye döndüğüme şükür için bunu yapıyorum” buyurdular. 

Ali Rıza Efendi, bir hak âşığıdır. Eserlerinde birçok âyet ve hadisleri nazım ve nesir yoluyla tefsir ve açıklamasını yapmışlar. Yine eserlerinde birçok Arapça beyitlerden söylenmiş, hikmetli sözlerden ilham alarak vaaz ve nasihatler vücuda getirmişlerdir. 

3. ESERLERİ 

İyi bir şair olan merhum Ali Rıza Efendi, bütün eserlerini ilâhi aşkı anlatan şiir-lerle yazmış ve nesir yazılarıyla da açıklamıştır. Merhumun Osmanlıca yazılmış eserleri şunlardır: 

1. Necâtü’l-Mü’minin Min Ehadisil-Erbâin (Kırk Hadis ile Mü’inlerin Kurtulu-şu): 40 hadis sünnetine uyma maksadıyla yazılmış bir eserdir. Hadislerin Arapça metinleri ve manaları verilip açıklamaları yapıldıktan sonra hadislerin anlamları-na uygun bir tuluat, bir şiir söylüyor. Kitapta 40 hadis ve 44 şiir bulunmaktadır. 

2. Divan-ı Rızâ li Necâti Yevmi’l Haşr ve’l Cezâ (Diriliş ve Ceza Gününde Kur-tuluş Niyetiyle Rızâi Divanı): Geleneksel bir şekilde tertip edilmiş, her harf ile yazılmış manzumelerden oluşan bir eserdir. Duâ mecmuâsı makamında nice münacaâtı ve tazarruâtı içeren, Medine’yi öven, Peygamber Efendimizi ve ashabı hakkında naatları ihtiva eden, âşıkların kalbinde aşkullah ve muhabbetullahı can-landıran bir kitaptır. 

3. Gülzâr-ı Medine: Bu eser de kaside tarzında yazılmış tevhidler, münacaâtlar ayrıca nazım ve nesirlerden oluşan, bazı âyet ve hadislerin meâli, hikmetli sözle-rin açıklanması şeklinde didaktik bir eserdir. Bu eserde toplam 104 konu başlığı vardır. Kader Yayınları tarafından 1965 yılında İstanbul’da Latince olarak basımı yapılmıştır. 

4. İlticâname-i Rızâiye (Rızanın Allah’a İlticası): Müellif bu eserinde de diğer eserlerinde yaptığı gibi, muhtelif vesilelerle dini akide ve ibadetlere sarılmanın her iki alemde sebeb-i saadet ve selâmet olduğunu beyan etmiş, duygularını hak-ka ve peygambere olan aşk ve muhabbetini şiirlerle ifade etmiştir. Esasen müellif bütün eserlerinde aynı üslub üzere hakikatleri ifade etmiş dini vaaz ve irşatta bulunmuştur. 

5. İmdâdül Müslimin Fî Beyânı Akaidi’l Mü’minin (Müslümanların İtikatları ile Mü’minlere İmdat): Bu eserde ağırlıklı olarak akaid konuları, mezhebler, fıkıh ve ahlâki konular hakkında bilgiler verilmekte, Müslümanlar uyarılmakta, nesir ve şiirlerle açıklamalar yapılmaktadır. Osmanlı’nın son dönemleri, cum-huriyetin başlarına denk gelen yıllarda yayınlanmış ilmihal tarzında bir kitaptır. Eserin Şuur Yayınları tarafından Konya’da Latince basımı yapılmıştır. 

6. Rahmet Damlaları: 162 Âyetin metin ve meâli verildikten sonra, şiirlerin açık-lamalarının yapıldığı, 1635 beyitten oluşan bir eserdir. Eser, müellifin vefatından kısa bir süre önce bitirilmiştir. Kader Yayınları tarafından 1969 yılında İstan-bul’da Latince olarak basımı yapılmıştır. 

4. DİN EĞİTİMİNE KATKILARI 

Türkiye’nin din öğretim ve eğitimi tarihinin son yüzyıllık dönemi gerçekten tet-kike değer. Pek çok birikim ve malzemenin hâlâ meçhul bulunduğu bu sahanın, kıyısından köşesinden yaklaşılarak yapılmış bazı incelemeler oldu. Fakat onların, ilmi anlamda köklü bir tahlili/analizi henüz yapılmadı. 

1908 yılında 2. Meşrutiyet ilan edilmiş, Osmanlı Devleti’nin dışta olduğu kadar, içte de çalkantılar dönemi başlamıştır. Bundan sonra 31 Mart Vakası, 1911’de Trablusgarb Savaşı, 1912’de I., 1913’te II. Balkan Savaşları, 1914’te Harb-i Umum-i diye bilinen 4 yıl süren I. Dünya Savaşı ve ardından 4 yıllık Milli Müca-dele dönemi başlamıştı. 

Böyle bir ortamda, köylerde ve Alata köyünde bu savaş yıllarında erkekler grup grup cephelere gönderilmiş, gidenlerin bir kısmı şehadet şerbetini içmiş, geri dönmemiş, bir kısmı ise öyle uzun süre cephede kalmışlar ki, dönünce annesi babası evlatlarını tanıyamaz duruma gelmişler. Köyler tenhalaşmış, kadın, ihtiyar ve çocuklardan oluşan bir nüfus meydana gelmişti. 

O dönemde Osmanlı Devleti ilme ve âlime verdiği önemden dolayı ilim adamlarını askere almıyordu. Ali Rıza Efendi köyü Alata’ya döner Alata’da kör hafızı, Küçük Ahmet’i, Çalık Hasan ve Yusuf Efendi ile büyük Lâtif Efendi gibi gençlere Kuran-ı Kerim öğretir ve onlara hafızlık eğitimi verir. Kör hafız (Ahmet Tutar) içlerinden çelik hafız olmuş. 18 yaşına varmadan hafızlığını bitiren kör hafız, Kur’an talimatına başlamış; bütün köy halkına, büyük, küçük, namazlık ya da Kuranı yüzünden okuma ve kısmen de hafız yetiştirmekle tam 58 sene her bahar, hatim duaları ve tekbirle merasimler sürdürmüştür. 

Sıbyan mektebi de diyebileceğimiz Alata Köyünün eğitiminde bir ekol olan Kör Hafız Hoca Efendi, köyde hemen her haneden her kişiye Kur’an eğitimi vermiş, Sofu Hasan ve oğulları Mehmet Ali ve Sünûllah Güler hoca efendiler temel dini bilgiler diyebileceğimiz Kur’an-ı Kerim okuma, namaz sureleri ve otuz iki farz eğitimi vermişlerdir. Mehmet Ulu Hoca ve Mustafa Ulu Hocaefendiler de Ala-ta’da dinî eğitimde birer örnek olmuşlardır. 

Mustafa Ulu Hoca 20 yaşında Ali Rıza Efendi’ye intisab eder. Tam altmış yıl sabah namazının arkasında, Alata’da Yenicami’de hatmi havâce okuttu. Güneş doğmadan camiden çıktığı görülmedi. Her Cuma akşamı çeşitli camilerde “Hala-ka-i Zikiri” devam ettirdi. Altmış yıl yatsının son sünnetini dörtler ve vitir nama-zını gece kılardı. Her gece teheccüd namazında iki cüz okur ve her gece teheccüd kılacaklar için ve nafile oruç tutacakları, ibadet yapacakları uyandırmak için bir “salâ” ile ilk ezanı okurdu. Üç ayları tutardı. İslam ahkâmından asla vazgeçmezdi. Vefat edinceye kadar camiden, cemaatten, zikirden ve hatta tarlada çalışmalardan asla kalmazdı. Kırkbeş sene fahri imamlık ve gasillik yaptı. 2000 yılında Alata’da vefat etti. 

Ali Rıza Efendi zâhiri ve Bâtıni ilmi ve eğitimi birlikte yürüten alimlerden önemli bir örnektir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşamış, bıraktığı ilmi gelenek ve yetiştirdiği öğrencilerle, irşad ettiği müridleri ile etkisi cumhuriyetin başlangıç yılarına, oradan da günümüze kadar intikal etmiş, seçkin şahsiyetlerdendir. Ali Rıza Efendi, tekke geleneğini bünyesinde güzelce geliştirmiş, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ilim ve ahlak eğitimini yürütme modelini de Konya ve civarında devam ettirmiştir. Bugün Hadim, Taşkent, Bozkır, Ermenek, Karaman, Mut ve Konya civarlarında binlerce müridi ve seveni bulunmaktadır. 

1910-1960 yılları arasında, yurdumuzda yaşayan, hayatlarının en verimli çağında öteki aleme göç eden o kadar çok sûfi, din âlimi, eğitimci, büyük insan vardır ki, bunların hayatlarının bugün için tescilini, bıraktıkları kitaplar, yazılar ve bölük pörçük belgeler, bilgiler ve yazılar aracılığı ile tesbite gayret etmekteyiz.98 İşte bu alimlerden biri de Kaşıkcı Ali Rıza Efendi’dir. Hayatı insan eğitmekle geçen, fiilen ümmet mensublarının her türlü yükünü ve kahrını çeken, bundan dolayı da çok önemli yazılı eser bırakan Ali Rıza Efendi, yalnız yazılı eser bırakmakla kalmayıp; halkının dindar kal-ması için gerçekten insanüstü çaba göstererek, yaşadıkları çevrede bizzat kendileri örnek kişi olarak etraflarına güzel huylar, uygulamalar ve fıtrî etkiler bırakmışlardır. 

Kaşıkcı Ali Rıza Efendi, başta köyü Alata’da olmak üzere çevre köy, kasaba, ilçe ve illerde, tasavvuf eğitiminin incelikleriyle birlikte, hal ilmini de öğreten bir eğitim kurumu kurmuştur. Ali Rıza Efendi’nin mürşidliği ile kurulan kadınların toplantı yeri olan “Hatme Hoca”larda ve erkeklerin toplantı yerleri olan “Zikir Meclisleri”nde günübirlik zikir, vaaz, nasihat ve ibadetler yapılmıştır ve halen yapılmaktadır. Bu eğitim o kadar etkili olmakta ki; bu eğitimden geçen bir insan, sokakta bir kâğıt parçası görse, bir ekmek parçası gibi onu alır, duvarın kovuğuna onu sokardı. Çünkü, ilme, âlime ve ilim vasıtalarına gösterilen saygının Allah’a saygı olduğuna inanılırdı. 

Kaşıkcı Ali Rıza Efendi, Konya ve özellikle yetişmiş olduğu bölgede köylere zaman zaman irşad ve vaaz faaliyetlerine giderdi. Bu vaazlar o kadar etkili ol-muştur ki; bölge halkı Ali Rıza Efendi’nin hangi köye gittiğini duysalar, onun vaazını dinlemeye o köye giderlerdi. Köyler arasında veya âileler arasında bir kavga veya anlaşmazlık olursa, Ali Rıza Efendi hemen o yere davet edilir ve Hocaefendi oraya giderek sulhü temin ederlerdi. Dini konularda bir sorunu olan, Ali Rıza Efendiye müracaat eder, sorununu hallederdi. 

HAZIRLAYAN: H. Ali DEMİRLEK

Editör: TE Bilişim