Beşir Mirzayi Sermest kimdir?

Beşir Mirzayi Serbest, tasavvuf sanatçısıdır ve İranlı’dır. Bir çok defa Konya’ya gelerek Hz. Mevlana Türbesi’ni ziyaret etmiştir. Bu nedenle sık sık Konya’ya gelmektedir. Serbest, Konya’yı ve Konyalıları seven bir kişidir. 

Tasavvuf Sanatçısı-Psikolog Muctaha Abbasi kimdir?

Muctaha Abbasi de yine tasavvuf sanatçısıdır. Aynı zamanda psikoloji öğretmeni olan Abbasi de Konya ve Hz. Mevlana aşığıdır. Bu nedenle Konya’yı çok sevmektedir. 


Hz. Mevlana’dan dolayı İran ve Konya arasında farklı bir bağ bulunuyor. Buna ek olarak Türkiye’nin en eski komşularından biri olan İran’la komşuluk ilişkileri anlamında yakın ilişkiler söz konusu. İran ve Türkiye arasında kültürel benzerlikler de bulunuyor. Bu nedenlerden dolayı Konya her yıl özellikle de Hz. Mevlana’nın Vuslat Yıldönümü etkinliklerinin yapıldığı Aralık ayında, İran’dan yoğun bir ziyaretçi alıyor. İranlıların gözünde genelinde Türkiye, özelinde Konya özel bir ilgiyle takip ediliyor. İranlı Tasavvuf Sanatçısı Beşir Mirzayi Sermest ve Tasavvuf Sanatçısı-Psikolog Muctaha Abbasi ile İran-Konya ve Hz Mevlana’yı konuştuk. Her iki İranlı isim de Türkiye-İran arasındaki benzerlikler, İranlıların Türkiye’ye olan ilgisi, İranlıların gözünde Hz. Mevlana ve Konya gibi bir çok önemli konulara açıklık getirdiler. 

‘HER YIL KONYA’YI ZİYARET ETMEYE ÇALIŞIYORUZ’

İranlı tasavvuf sanatçıları Beşir Mirzayi Sermest, yaptığı açıklamada, Konya’ya ilk gelişinin olmadığını söyledi. Yaklaşık 10 yıldır Konya’ya ve Hz. Mevlana Türbesi’ne geldiğini belirten Sermest, Hz. Mevlana’nın Konya ve Türkiye’de olduğu gibi İran’da da oldukça tanınan bir alim olduğunun bilgisini verdi. “Konya, dünyada Mevleviliğin merkezi olduğu için sadece bizlerin değil bu yola gönül veren herkesin ilgisini cezp ediyor” diyen Sermest, şöyle devam etti, “Tabii ki Hz. Mevlâna’dan dolayı Konya’yı yakından tanıyoruz ve takip ediyoruz. Hz. Mevlâna ve babasının mezarı burada olduğu için aralık ayında çoğu ülkeden olduğu gibi bizim ülkemizden de Konya’ya gelenler oluyor. Hem Hz. Mevlâna’dan hem de Babası Bahaeddin Veled’den dolayı Konyalılarda bir misafirperverlik var, hoşgörü var, muhabbet var. Konya bizlere her zaman sıcak karşıladı, karşılamaya da devam ediyor. İnsanlar bize her zaman içten ve sıcak davrandılar. Konyalıların bizlere karşı bu sıcak ilgisi bizleri çok memnun ediyor. Hz. Mevlâna’nın dediği gibi bu muhabbet devam ettiği sürece bu şehirde hiçbir aksilik çıkmaz, hep hoşgörü, hep muhabbet devam eder, her zaman bir barış şehri olur Konya. Bizler de Hz. Mevlâna’nın 13. yüzyıldan beri devam eden “her ne olursan ol yine gel” çağrısına uyarak her yıl Konya’yı ve Hz. Mevlâna’nın türbesini ziyaret etmeye çalışıyoruz. Hz. Mevlâna’nın insanlığa yol gösterici öğütleri o dönemde olduğu gibi günümüzde de geçerliliğini sürdürüyor.”

‘TAHRAN VE KONYA’NIN BESLENDİĞİ KAYNAK AYNI’

Sermest, Konya ve Tahran şehirlerinin ortak paydaları olduğunu söyleyerek konuyla ilgili önemli tespitlerde bulundu. “Başta ilim, irfan olmak üzere iki şehrin kardeşliği hakkında söyleyeceğimiz çok şey var” diyen Sermest, “İlmin, irfanın olduğu her coğrafyada kardeşlik filiz verir. Hem Konya hem de bu anlamda yıllar öncesinde inşa edilen ilim müesseselerinin ortaya çıkardığı fikirlerin hâlen etkinliğini devam ettirdiği iki şehirdir. Tarihlerinin bir döneminde ortak bir geçmişe sahip olan bu iki şehir günümüzde de kardeşliğini devam ettirmektedir. Bu kardeşlikte Hz. Mevlâna’nın asırlar ötesinden süzülüp gelen engin görüşlerinin katkısı çok büyüktür. Kardeşlik söz konusu olunca renk, ırk, mezhep ortadan kalkar. Kardeşlik tüm ayrıntıları ortadan kaldırır ve müthiş bir hoşgörü ortamı tesis eder. Kardeşlik bağları aynı zamanda sıcaklık ve muhabbete de vesile olur. Hz. Mevlâna’nın dediği gibi; “aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir.” Gönülden gönüle konuştuktan sonra her pürüz ortadan kalkar ve kardeşlik daha da pekişir. İşte bu anlamda Tahran ve Konya’nın kardeşliği de sadece günümüzde değil gelecekte de devam edecektir. Her iki şehir de doğunun düşünce dünyasından yani Hz. Mevlâna, Şemsi Tebrizî, Feriduttin Atar, Ömer Hayyam ve Hafız Şirazî gibi âlim ve şairlerin görüşlerinden beslendiği için bu kardeşlik dünya baki olduğu sürece devam edecektir. Çünkü her iki şehrin de fikir anlamında beslendiği ana kaynaklar aynıdır” diye konuştu. 

‘İRAN VE TÜRKİYE BENZER ÖZELLİKLER TAŞIYOR’

İran hakkında da bilgi veren Sermest, İran’ın Türkiye’nin en eski komşularından biri olduğunu söyledi. Kültürel anlamda Türklerle büyük benzerlikler olduğunu bu nedenle İran’da Türklerin yaşamakta zorluk çekmeyeceğini dile getiren Sermest, sözlerine şöyle devam etti, “İran oldukça geniş bir coğrafyaya sahiptir. Bu geniş coğrafyanın her köşesinde farklı bir iklimi yaşamak mümkündür. Örneğin Hazar Denizi kenarında Karadeniz iklimine benzer bir havayı yaşarken Horasan civarında çöl iklimini yaşayabilirsiniz. Kadim bir geçmişe sahip olan İran tarihî eserler açısından da çok zengin bir ülkedir. Özellikle İran’daki Ortaçağ medreseleri görülmeye değer yapılardır. Medreselerin süslemeleri müthiş bir sanatın izlerini taşır. Tuğla, taş, ahşap ve çini işçili adeta zirveye ulaşmıştır. Öte yandan İran’ın farklı şehirlerinde yer alan müzelerdeki tarihî eserler de görülmeye değer objelerdir. Tarihî eserlerin yanı sıra İran’ın doğal güzellikleri de görülmeye değerdir. Türklerle benzer bir kültürel yapıya sahip olan İran’da Türkler hiçbir zorluk yaşamazlar. Bunun yanı sıra İran mutfağı da Türk mutfağıyla benzerlikler taşır.”  

   

‘KONYALILAR BİZİM İÇİN KARDEŞTİR’

Tasavvuf Sanatçısı, Psikolog Muctaha Abbasi de, Hz. Mevlana’nın kendisi açısında ne ifade ettiğini anlattı. “Hz. Mevlâna ortaya koyduğu Divan-ı Kebir ve Mesnevi gibi eserlerinde insanlara öğütlerinin yanı sıra yaşantısı hakkında da ipuçları vermiştir” diyen Abbasi, “Asırlardan beri insanları hoşgörü ve barışa çağıran bu Mevlevilik öğretisi günümüzde de bu etkileyici üslubunu devam ettirmektedir. Çağları etkileyen bir mütefekkir olan Hz. Mevlâna beyitlerinde hep kardeşlik, muhabbet, sevgi, barış, adalet, doğruluk, iyilik gibi konulardan bahsetmiştir. Aynı zamanda çok etkileyici bir şair de olan Hz. Mevlâna bu vasfı sebebiyle Batı dünyasında genellikle “Rumî” adıyla bilinir. Aslında asıl adı sizin de bildiğiniz gibi “Muhammed Celaleddin”dir. Ama kendisi bu adla değil de daha çok “Mevlâna” adıyla şöhret bulmuştur.  İşte bu nedenle dünyanın çok farklı coğrafyalarından gelen Hz. Mevlâna hayranları gibi bizler de İran’ın farklı şehirlerinden her yıl aralık ayında Hz. Mevlâna’yı anmak için Konya’ya geliyoruz. Hz. Mevlâna’nın “Düğün Günü” olarak nitelendirdiği “Şeb-i Arus” sadece Mevlevileri değil tüm insanlığı birbirine bağlayan bir programdır. Ayrı milletlere mensup olsak da bizler kardeşiz. Biz adeta tek bir vücut gibiyiz. Bizler tek bir vücut olunca her şey biter, hiçbir sorun kalmaz. Çağlar ötesinden gelen bu ilahi bağ bizleri birbirimize kenetliyor ve bu kardeşliğin ortaya çıkardığı samimiyeti hiçbir zaman terk etmiyoruz. Konyalılar bizim için daima kardeştir. Konyalıların bu sıcak ilgisi bizleri Konya’ya çekiyor ve bu davete karşılık Konya’ya sık sık gelmeye çalışıyoruz. Bizler her türlü ayrılığı bir yana bırakıp Konya’ya dolayısıyla sizlere çok sıkı bir bağla bağlanıyoruz. Konya’ya geldiğimiz zaman Hz. Mevlâna’nın manevi ikliminde kendimizi çok mutlu ve huzurlu hissediyoruz. Mevleviliğin o derin hoşgörüsünü bu şehirde en etkili bir şekilde yaşıyoruz” ifadelerini kullandı. 

‘TASAVVUF İNSANI EHLİLEŞTİRİR’ 

Abbasi, tasavvuf müziğiyle ilgili de düşüncelerini aktardı. Tasavvuf müziğinin insanı doğru yola ittiğini söyleyen Abbasi, şunları söyledi, “Tasavvuf ortaya koyduğu engin tecrübeyle insanı ehlileştirir, onu girdiği kutlu yoldaki samimiyetini daha da arttırır. Tasavvufun ayrı ayrı şubeleri olsa da, musikisi tektir. Takip edilen yolar çeşitli olsa da hedef aynıdır. İran, Afganistan, Hindistan, Türkiye, Pakistan ve bütün dünyada tek dil konuşulur. O dil ise tasavvuftur. Tasavvuf ise insanın ruhunu, kalbini, özünü, gönlünü, varlığını, düşüncesini Allah’a daha çok yakınlaştırır. Dünyanın neresine giderseniz gidin tasavvuf musikisi hep tektir. Yöntemler farklı olsa da söylenen dil tektir. Her tarafta dil tek olduğu için nereye gidersen git hiçbir zaman yabancılık çekmezsin. Bu musiki insan fıtratıyla o derece uyumludur ki insan bu musikiye kendisini ve kalbini her halükârda adapte edebilir. Örneğin ben her yerde Farsça söylüyorum. Ama Farsça söylememe rağmen her yerde dinleyenlerle anlamadıkları hâlde bir gönül bağı kurabiliyorum. Burada Farsça söylerken benim sesim hiç Farsça bilmeyenleri bile cezp ediyor. Sözlerimizin başında belirttiğimiz gibi tasavvuf musikisi tek dilden söylendiğinden dolayı anlamına bilmediği hâlde herkesi cezp eder. Hangi dilde söylenirse söylensin tasavvuf musikisi her insanı az da olsa etkiler. Biz söze bakamayız, içeriğine bakarız. Biz hâle, biz duruma bakarız, yani biz insanın dış görüşüne değil, iç dünyasına, gönül dünyasına bakarız. Bizim için dıştan ziyada iç daha da önemlidir. Bizim için esas olan kalp ve ruhtur.”

‘GEL ÇAĞRISINA UYUYORUZ’

Bir İranlı olarak Konya’ya gelme çağrısında bulunan Abbasi, “Konya’ya çağrımızın iki yönü vardır. Biz Hz. Mevlâna’nın dediğine göre; “Nereden olursan ol yine gel…” çağrısına uyup, her sene ve ara dönemlerde Konya’ya geliyoruz. Nereden olursan ol yine gel, sevgiye gel, hoşgörüye gel, muhabbete gel… Hz. Mevlâna zaten bu daveti çağlar öncesinden bizzat kendisi yapıyor. İkinci olarak bize gönüllerini açan Konyalılara çok teşekkür ederiz. Bizleri çok iyi ağırlayıp, misafir ettiler. Konya tarihi ile kültürü ile doğal güzellikleriyle güzel bir şehir. Kimin kalbinde bir Mevlâna sevgisi varsa biz zaten Konya’ya gidip ziyaret etmelerini tavsiye ederiz. Konya’yı ve Hz. Mevlâna’nın dergâhını yakından gör deriz. Mevleviliği merak edenlerin asitane olan Konya’yı gezip, görmelerinde çok fayda var. Konya’ya gelmenin diğer bir sebebi de Hz. Mevlâna’nın gönül dostu Şemsi Tebrizî’nin türbesinin de burada olmasıdır. Mevlevi muhipleri için Şemsi Tebrizî de çok önemli bir şahsiyettir. Konya ziyaretlerimiz sırasında manevi havayı en çok hissettiğimiz yerlerden birisi de Şemsi Tebrizî’nin makamıdır” söyleriyle konuşmasını tamamladı. 

ALAADDİN ALADAĞ

Editör: TE Bilişim