O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

17 yıl, her gün, düğüne gider gibi aşkla gittiği görevinden bir gece yarısı şehit cenazesi gelen Şehit Polis Süleyman Çelik’i anlatmaya çalışacağız bugün. 

1964 yılında Yozgat’ın Yerköy İlçesinde doğmuş Süleyman Çelik. Üç kardeşin ortancası olan Şehidimiz, küçüklüğünden şehadetine kadar anne ve babasını hiç üzmemiş. Babası onun efendi, çalışkan, saygılı, dürüst halini gördükçe, onun bana bir gün şehadet haberi gelir diye hep tedirgin olurmuş. Hatta şehadetinden önce annesi rüyasında şehit olduğunu gördüğünü söylediğinde baba, daha cümlesini tamamlamadan susturmuş anneyi. Hayatı boyunca içinde taşıdığı korkunun gerçekleşme ihtimalini, rüya bile olsa duymak istememiş.

1991 yılında İstanbul’da polis memuru olarak göreve başlamış Şehit Süleyman Çelik. 1994’te Mardin Nusaybin’e tayin olmuş burada üç yıl görev yaptıktan sonra 1997 yılında Konya’da devam etmiş görevine. 

1982 yılında Ümmügül Hanım ile evlenmiş, Erman ve Elmas isminde iki evlat sahibi. 

17 yıllık meslek hayatından geriye onuruyla, gururuyla taşıdığı kıyafetleri ve şerefli bir isim bırakmış eşi ve evlatlarına. 25 Eylül 2003 tarihinde, görevli olduğu Cihanbeyli Bölge Trafik İstasyon Amirliği önünde arkadaşlarıyla uygulama yapan Şehidimiz, ters yönden gelen bir minibüsün çarpması sonucu şehadet şerbetini içmiş.

Berat Kandili’nden bir gün önce kızı ve eşi Ümmügül Hanımı, üniversite kaydı yaptırmak için Yozgat’a uğurlamak için Cihanbeyli’ye kadar onlara eşlik etmiş. Yolda onlardan ayrılırken geriye dönüp kızı ve eşine el sallayarak veda etmiş, bunun bir veda, bir ayrılık olduğunu bilmeden. Sonrasını gözyaşları ile Şehidimizin eşi Ümmügül Hanım şöyle anlatıyor:

Kayıt yaptırmak iзin gittiğimiz gьn Berat Kandiliydi. Akşam eşim beni aradı, işlerimizi halledip halletmediğimizi sordu. Bugьn kandil olduğu iзin ibadet edip edemeyeceğimden endişelenmiş, ibadetlerimi yapmamı sцyledi. O gьn gьndьz зalışmış, akşam evdeydi oğlumla birlikte. Eve gelince namazını kılmış, Kur’an’ını okumuş. Oğlum televizyon izlerken koltuğa biraz uzanacağını, onu birazdan kaldırmasını sцylemiş. Oğlum babası yattıktan biraz sonra yanına gitmiş, koltuğa yaklaşıp yьzьne bakmış. Bana, anne babam цyle gьzelleşmiş ki yьzь bembeyaz olmuş, zaten yakışıklı şimdi iyice yakışıklı olmuş, dedi. Oğlum başucuna gelince uyanmış. Neden uyandırmadığını bugьnьn boş geзmeyecek bir gьn olduğunu sцylemiş.

O gün namaz kılarken taktığı beresini, okuduğu Kur’an’ın üzerine nasıl koyduysa öyle kalmış. Mübarek günde yüzüne vuran nur, ertesi günkü şehadet nuru olmuş.   

Şehit olduğu gün eşinin rüyasında şehadetini gören Ümmügül Hanım, eşi genç olduğu için yakıştıramamış ona ölümü. Rüyasından uyandıktan sonra eşiyle konuştuğunda yarın Konya’ya dönüşünde onu Ankara’da karşılayacağını, onu orada bekleyeceğini söyleyen Şehidimiz, inşallah şehadetinden nasiplendireceği eşini cennette karşılayacak, orada bekleyecek şimdi…

Cuma gün gece, saat 24.00 gibi çalan telefon, Ümmügül Hanımın bütün gün yüreğine dolan sızının sebebi olmuş. Arayan oğlu, kendisine, kardeşini de alıp Konya’ya dönmelerini söylemiş. Sessizdeki telefona gelen aramaları duymayınca eşinin şehadetini oğlundan öğrenmek nasip olmuş Ümmügül Hanıma. O gece hemen kızıyla Konya’ya geri dönen şehit eşi, anlatırken gözyaşları sel oluyor ama bir yandan da, “Eşsiz, evlatsız yaşanır ama vatansız yaşanmaz” diyor.

Şehadetinden 15-20 dakika önce yaşanan şu olay ise onların kendi şehadetlerinin ilk şahitleri olduğu fikrimi biraz daha kuvvetlendirdi. Mesai arkadaşları ile birlikte görev yaptığı bir an, arkadaşının yanına gelerek havada çok güzel bir koku olduğunu, onların da hissedip hissetmediklerini sormuş Şehidimiz. Ardından derin bir nefes alıp havayı içine çekmiş ve “Havada зok gьzel bir koku var, almıyor musunuz kokuyu” dedikten 15-20 dakika sonra malum kaza gerçekleşmiş… Sözün bittiği yer dedikleri bu olsa gerek.

Cuma günü şehadetinin ardından cumartesi Konya’da yapılan törenin ardından memleketi Yozgat’ta düzenlenen törenle, sevdikleri ve mesai arkadaşlarının gözyaşları içerisinde son yolculuğuna uğurlanmış.

Ümmügül Hanım, teselliyi Kur’an’ı Kerim’de bulmuş. Her gün fırsat buldukça okumuş, okumuş. Sadece sabır dilemiş Allah’tan kendisine ve bütün şehit ailelerine. Oğlunun kızı olan ilk torunu Rabbinin ona verdiği diğer teselli olmuş, üzülen bir çocuğun eline verilen bir oyuncak gibi…

Şehadetin sonra, Şehidimizin üzerinden çıkan eşyaları getirilmiş eve. Kimliği, rozeti, kalemi, tırnak makası, silahı, şarjörü, içerisinde bir tek sigarası kalan paketi, çakmağı ve tarağı. Son kez taradığında tarakta kalan iki beyaz saç telinin birini oğlu saklamış, birini kızı. Ondan geriye kalan son hatıra…

Şimdi aşağıda okuyacağınız satırlar, bir kız çocuğunun babasının arkasından yazdığı mektuba ait. Gözyaşları içinde yazarken yarım kalmış satırlarda Elmas şöyle sesleniyor babasına:

“SЦZ VERDİĞİM GİBİ

Benim babam 39’lu yaşlarda, зevik iradeli, uzun boylu bir adamdı. Saзlarının yьzьne kattığı ifade, onu biraz daha olgun gцsteriyordu. Siyah gцzlь ve biraz da zayıf bir vьcuda sahipti. Kendisine gьveni цylesine artmıştı ki nereye gitse, kiminle olsa yılmaz iradesi, alnı aзık yьzь hep dikti. O цğretmişti bana gьзlь olmayı, sabretmeyi. Hele o karneyi aldığım gьn цylesine sabırlıydı ki sınıfta kalmamın bile hiз цnemi yoktu. Onun sayesinde yendim dьnyadaki tьm kцtьlьkleri. Onunla doğdum ama o bensiz ayrıldı dьnyadan! Fakat ne olursa olsun gцrevden geldiğinde koştuğum gibi koşacağım. Bu defa ben ondan зikolata almak iзin değil, sцz verdiğim gibi diplomamı gцstermek iзin koşacağım. Ne kadar da yakışıyordu o deli dolu ve mert insana ьniforma. Oysa iradeli ve gьзlь babama kefen hiз yakışmamıştı!!!

RUHU ŞAD OLSUN…”

Vatan Sağolsun.

DERYA KARAKAYA 

Editör: TE Bilişim