Şam’da doğan merhum Mehmet Eminoğlu, Mısır’da Ezher Üniversitesi’nde ders aldı. Kuveyt’te İrşad adlı bir okulda öğretmenlik ile Arapça neşriyat yapan İrşad dergisinde sekreterlik yaptıktan sonra 1960 yılında Konya’ya geldi. Eminoğlu birçok makale ve yayımlara imza attı. Mevzularına Göre Kur’an-ı Kerim Fihristi (1968), Çağımızı Aydınlatan Kur’an Mucizeleri (1978), Osmanlı Vesikalarını Okumaya Giriş (1989), Şeyh Memiş Efendi Tarihçesi (2007) basılan eserlerinden bazılarıdır. Pek çok öğrencinin tez çalışmalarına yardımcı olduğu bilinir. Şam’dayken “Babasının “Memleketinize gidin ve İslam'a hizmet edin” demesi üzerine de İstanbul'a gelerek önemli eserlere hizmet etmeye başladı. İlk olarak Kuran-ı Kerim Fihristini tercüme ve ilaveler yapmakla yazarlık hayatına başladı. Çeşitli yayın kuruluşlarında musahhihi ve mütercim olarak hizmetten sonra memleketi olan Konya’ya davetle teşrif etti. Hasan Yaşar’ın kaleminden merhum Mehmet Eminoğlu; 

MEHMET (EMİN) EMİNOĞLU  

1932 yılında Şam’da doğdu Babası, Bozkır’a bağlı Üçpınar kasabasından Müftü Mehmet Emin Efendi’nin oğlu Numan Mehmet Esat, annesi Şeyh Hasan Kudsi’nin kızı Sekine Hanım’dır.  İlk ve orta tahsilini Şam’da yaptı. 1946 yılında tahsil için ağabeyi Ahmet Kudsi Efendi ile birlikte Mısır’a gitti.   Lise dengi bir diploma ile kaydolduğu Şeriat Üniversitesini üçüncü sınıfında terk etti. 1957’de Kuveyt’e giderek İrşad adlı bir okulda öğretmenlik ile aynı adla yayımlanan dergide sekreterlik yaptı. 1960’ta Konya’ya geldi. Burada çıkan Şafak gazetesinde tercümanlık yaptı. 1962 yılında Suriye’ye gitti. Beyrut ve Şam’da yazma eserlerin tetkik usulünü öğrenip bir müddet orada çalıştıktan sonra yurda dönerek İstanbul’da Bab-ı Ali’de Sabah adlı gazetenin ilmî neşriyat bölümünde çalıştı. 1968 yılında İlk tercüme eseri yayımlandı. Ardından Sönmez Neşriyat’ta duvar takvimlerine yazılar yazdı. 1973 yılında tekrar Konya’ya geldi. Nedve ve Can yayınevlerine tercümeler yaptı. 1975 yılında Konya Belediyesi Koyunoğlu Müzesi’nde yazma eserler musannifliğinde bulundu. Belediye’nin bazı birimlerinde de çalıştıktan sonra belediyeden ayrılıp Eminoğlu Yayınları’nı kurarak telif eserler  neşretti. Sırçalı Medrese Konya Taş Eserler Müzesi ve Mevlâna Müzesi’nde bulunan mezar taşlarını okuyarak yeni harflere aktardı. 1995 yılında tekrar Konya Büyükşehir Belediyesi Koyunoğlu Müzesi’nde yazma eser musanniflik ve danışmanlığıyla görevlendirildi. Burada 6.000 yazma eserin tasnifini, ayrıca yirmi dokuz ciltlik Konya vilayet salnamelerini günümüz harflerine aktardı. Bu görev ve çalışmalarının yanı sıra pek çok öğrencinin tez çalışmalarına yardımcı olup Konya mahkeme ve noterlerinin Osmanlıca ve Arapça çevirilerinde bilirkişilik yaptı.   Eminoğlu, Gözyaşı* başta olmak üzere Konya*, Meram* ve KTO’nun Yeni İpekyolu* gibi pek çok dergi ve gazetede ellinin üzerinde makalesi neşredildi. Yayımladığı eser sayısı yirminin üzerindedir. Mevzularına Göre Kur’an-ı Kerim Fihristi (1968), Çağımızı Aydınlatan Kur’an  Mucizeleri (1978), Osmanlı Vesikalarını Okumaya Giriş (1989), Eski Uzaycılar Yeni Uzaycılara ibrettir (2005), Şeyh Memiş Efendi Tarihçesi (2007)   kitaplarından bazılarıdır.

Vefatına kadar Konya Büyükşehir Belediyesi Koyunoğlu Müzesi’ne danışmanlık ve mütercimlik Yaptı. Eminoğlu  Dayısı Ali Rıza Kudsi Efendi’nin kızı Emine Rida Hanımefendi ile evli olan Mehmet Eminoğlu 16 Kasım 2011 günü Konya’da vefat etmiş, ertesi gün Hacıfettah Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir. 

Mehmet Eminoğlu Hocamın hayat serüveni gurbette dünyaya gelmekle başladı ve şeyh Zeynelabidin Efendi'nin kulağına ezan okuması ve ismini koymasıyla farklı bir anlam kazandı. Konya’mızın en köklü ve en tanınmış Memiş Efendi'nin soyundan Hasan Kutsi Efendi'nin torunlarından olması asil olarak yetişmesini sağladı. Muhtereme bir anneden hem âlim hem asker olan bir babadan olmanın farklılığını daima yaşadı. Küçük yaşlarda her gün evde ailecek okunan kitaplarla yetişmeye başladı hem Türk kültürü hem de Arap kültürünü alarak büyümesi devam etti. Henüz 14 yaşlarında iken küçük çocuklarının daha iyi yetişmesi için hasretlerini bağırlarına basarak el-Ezher’de okuması ve eğitim alması sağlandı. Şeyhülislam Mustafa Sabri, Zahidü’l-kevseri, Mehmet Akif Ersoy, Ali Ulvi Kurucu gibi Eminoğlu Hoca'ma da Kahire vefakâr ve sıcak kucağını hissettirdi. Şeyhü’l-İslam Mustafa Sabri'nin elini öperek, Zahidü’l-Kevseri'nin duasını alarak, Hasan el-Benna'nın ihvan hareketini tanıması onu farklı kılan hususlardan biri oldu. Seyyid Kutup’un Kuran kelimelerini inceleyen eserini okumasıyla hayata bakışı tamamen değişti. Kahire’de adeta tek başına hem hastalıklarla uğraştı hem ilim tedrisi yaptı hem de çok farklı kültürlerden gelen talebelerden sağlam hafızasına engin tecrübeler ve bilgiler depoladı. Liseyi dışardan imtihanla bitirdi. Ezher'e devam etti, bir çok üstaddan ders aldı. Kral Faruk’un davetlerinde bulundu. Şu an İslam devletlerinde en üst düzeyde hocalık ve devlet görevinde bulunanlar onun yakın arkadaşları oldu. Babasının vefatından önce Osmanlının son dönemine ait siyasi tarihle ilgili çok önemli bilgiler aldı. Son Osmanlı halifesi, Şerif Hüseyin ve emperyalist devletlerle ilgili önemli  bilgileri dağarcığına doldurdu. Türkiye’ye gelmeden önce Suriye, Katar, Ürdün, Kuveyt ve Kahire'de bulunmuş olması çok önemli tecrübeler ve bilgiler almasını sağladı. Kuveyt’te gazetede çalışması, ilk olarak yazma eserle tanışıp tasnif yapması ileriki günlerde de ona çok büyük kapılar açtı. Yine babasının “Memleketinize gidin ve İslam'a hizmet edin” demesi üzerine de İstanbul'a gelerek önemli eserlere hizmet etmeye başladı. İlk olarak Kuran-ı Kerim Fihristini tercüme ve ilaveler yapmakla yazarlık hayatına başladı. Çeşitli yayın kuruluşlarında musahhihi ve mütercim olarak hizmetten sonra memleketi olan Konya’ya davetle teşrif etti. Bu durum Konya için ve benim için büyük bir kazanç olurken kendisi için bir hak ettiği değerden bir kopuş oldu. Bozkır’da ve Konya’da birçok tapu ve kayıt varken Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olabilmek için yaptığı mücadele ayrı bir makale konusu olarak işlenebilecek kadar uzun ve anlaşılmazdır. Tek taraflı olarak yazılan resmi tarihin etkisiyle suçlanan tarafta olmanın dezavantajını yaşadı neredeyse Konya’nın köklü ailelerinin çoğunun akrabası olmasına rağmen zaman zaman çokluk içinde yalnızlığı yaşadı. Konya'da “kainat ve Göklerin Fethi”, “Hazreti İsa” gibi kitaplarla yazarlık hayatı devam etti. Çocukluğunda okuduğu kitaplardan kazandığı kelime merakı Kuran kelimeleri hafızı denecek kadar bir derinliğe taşıdı. Hadis-i şeriflerdeki ve Kur’an’da geçen kelimeleri Arap ülkelerinde yetişmiş olmanın verdiği avantajla farklı ve anlamlı yorumlar kattı ve “Kur’an Mucizeleri” kitabını çıkardı. Ecdadın eserlerinin tanınması ve okunması için yazdığı “Osmanlı Vesikalarına Okumaya Giriş” kitabı bu sahada bir çığır açtı ve birçok üniversitede yardımcı ders kitabı olarak okutuldu ve 19 baskı yaptı. Zamanın belediye başkanının teklifiyle Koyunoğlu Müzesi’ndeki tasnif ve çevri çalışmalarına başladı. Buranın bir kültür ve eğitim merkezi olma hüviyetine kavuşması bir nevi onunla başladı. Adeta bir at yarışçısı gibi çalıştı, hem yazma eserleri tasnif etti hem de kendisine gelen Osmanlıca belgeleri çevirdi. Bu süre zarfında çok önemli makalelere de imza attı. Bunlara ilaveten “Karatay Medresesi Yazı İncileri” kitabını çıkardı. Altı bin adet yazma eserlerin tasnifinin tamamlanmasından sonra da Konya’nın en önemli tarihî kaynağı olan Konya salnamelerini toplamaya başladı. Konya’dan İstanbul’dan ve Ankara’dan birçok kütüphane taranarak salnamelerin tamamı toplandı. Otuz cilt ve 7500 sayfadan Salnamelerin çevirisini tamamladı. Bu gün basılan Konya salnameleri onun eseri olarak vücut buldu. Bu noktada zikredilmesi gereken en önemli hususta aileden gelen ve Konya siyasi tarihine ışık tutacak olan el yama eserler ve belgeler ve hatırat kitaplarını karşılıksız olarak Koyunoğlu Kütüphanesi'ne hediye etti. Hele kendisine emanet edilen belki milyarlar edecek nitelikteki kitapları ve belgeleri zaman zaman ihtiyacı olsa bile bir diğergamlık göstererek bağışlamayı tercih etti. Ardından kitaplığını da Koyunoğlu kitaplığına vakfetti. Bununla da kalmayıp abisi Ahmet Kutsi’ye ait olan çok geniş ve önemli kitaplığın da bağışlanmasına vesile oldu. Çalışmak adeta onun yaşam enerjisi olarak hayatına katkıda bulundu ve Konya’nın en önemli tarihi kaynağı olan ve 151 ciltten oluşan Kadı sicillerinin çevirisini başlattı. Başlattığı çalışma hala devam etmektedir. 

Eminoğlu hocamı rahmetle özlemle sevgiyle anıyoruz. On altı yılımız nerdeyse beraber geçti (1995-2011). 2004 yılına kadar Koyunoğlu müzesindeki odasında çalıştı. 98- 2000 li yıllarda da aynı odayı paylaştık. El yazma eserleri tasnif ediyor, ben de onun yardımcısı olarak çalışıyordum. Bu yıllar benim için çok kıymetli yıllardı. Hem onu tanıyor hem bilgisinden faydalanıyor hem de gelen giden çevresinden istifade ediyordum. 

Beraber olduğumuz yıllarda hem aileyle ilgili hem uzun yıllarını geçirdiği Arap alemi ile ilgili çok önemli bilgiler aktardı. Maalesef Ailenin adı Bozkır hadiselerine karışmış ve Delibaşı ve Bozkır hadiselerinin müsebbibi olarak Anne tarafından akraba olan Zeynelabidin Efendi gösterilmiş, onunla birlikte babası Numan Esad Efendi de yurt dışına çıkmak zorunda kalmışlardır. Olayın yatıştırılması için Konyalı Mehmet Vehbi Efendinin tazyikiyle Kardeşi Rıfat Efendi idam ettirilmiştir.  Zeynelabidin Efendi Hem Babası Bahaddin Efendinin halifesi olarak Nakşi şeyhi, hem ayan meclisi üyeliği yapmış,  İslam ve meşrutiyet kitabını yazmış münevver bir zattır. Nazif yardımcı Beyin anne tarafından dedesi Eski milli eğim müdürlerinden muallim Mehmet Ferit’in bacanağıdır. Zenelabidin Efendi Delibaşı olaylarını tasvip etmediğini müteaddit defa ifade etmiştir. Emin Hocamın anlattığına göre Sultan Vahdettin Atatürk’ü Anadolu’ya görevlendirmeden önce Zeynelabidin Efendiyi göndermiştir. Zeynelabidin Efendi Konya’ya gelmiş ileri gelenleri toplamış ama onlarda bir umut ışığı bulamayınca “memlekette kahd-ı rical var”  diyerek görevi iade etmiştir. Zeynelabidin Efendiyle Sultan Vahdettin arasındaki konuşmalarla ilgili Ali Ulvi Kurucu’nun hatıratında ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır. Doğudaki Şeyh Sait isyanı sırasında Zeynelabidin Efendiye ulaşan bir heyet, Şeyh Sait için silah talebinde bulunurlar. Emin hocamın anlattığına göre Zeynelabidin Efendi Anadolu’daki silah depolarının yerlerini bilmektedir. Zeynelabidin Efendi gelen heyeti tarihi bir cevapla geri göndermiştir.; “Bu millet Müslüman bir millettir. Ülkenin üzerindeki durum bir bulut misalidir, bu kara bulutlar bir gün olur dağılır gider. Bu devletin baki kalması gerekir” 

Eminoğlu hocam birçok Arap ülkesinde bulunmuştur. Suriye’de ve Mısır’da okumuş, Kuveyt’te gazete çıkarmış, yazma eserleri tasnif etmiş, Katarda hocalık yapmıştır. Bulunduğu her ortamda Osmanlının yani Türkiye’nin savunucusu olmuştur. Suriye’de bulunduğu sırada bir Arap; “Türkler Arapları kullandı ve sömürdü deyince” onlara; “ Arapların o yıllarda neyi vardı, petrolü mü vardı da sömürdü. Osmanlı Araplara ancak hizmet götürdü Haremeyn başta olmak üzere her yere unutulmaz eserler bıraktı.” Şeklinde cevap vermiş.  

Eminoğlu hocamın çocukluğundan beri hastalıklar ve sıkıntılar yakasını bırakmamıştı. 2000 li yıllarda vakıf hastanesinde diyafram zarının yırtık olduğu tespit edildi. Daha önceler ciğerinde su var diye yıllarca yanlış tedavi uygulanmıştı. Bunların neticesi yorulmuş ve yürüyemez hale gelmişti. Artık çalışmalarını evde devam ettiriyordu. Ben haftada veya on beş günde bir ziyaret ediyordum. Ama her gün istisnasız telefonla görüşüyorduk. Bazen hal hatır sormak için bazen bir ayetin tefsirini sormak için bazen anlayamadığım bir Osmanlıca kelime için arıyordum.   Bu yıllarda zaman zaman merama gezintiye çıkıyorduk bir müddet sonra onu da yapamaz olduk.  Ziyareti geciktirdiğim zaman tatlı sitemlerini bildirir “ama sen yine de akrabalarımdan daha sık geliyorsun” diyerek iltifat ederdi. 

Bir soğuk kasım günü akrabalarından Hocaköylü Mehmet Uysal ile ziyaretine gitmiştik. Yarı uyur yarı uyanık haldeydi bizim geldiğimizi görünce gülümsedi ve doğruldu. Elleri ve ayakları adeta buz kesmişti. Ellerinden tuttum bir müddet sonra açıldınız hocam dedim. Sevinerek “tabii ki dostlar gelirde insan açılmaz mı?” diye cevap verdi. Bilinci gelip gidiyordu ara sıra Molla Mehmet Efendi diye sayıkladığını duyuyordum. Molla Mehmet Efendi Suriye’de metfun dayısı Ali Rıza Kutsi’den sonra Nakşi kolunun temsilcisi ve kendisinin de şeyhi olduğunu söylemişti. Hatta kendisinden daha önce dinlediğim bir hatıratında Konya’da ki buhran günleri zamanında vatandaşlık hakkını daha alamamış yarım yamalak bir gelir İstanbul’dan Konya’ya çağıranlar sözlerini tutmamış, gelen misafirlerin ardı arkası kesilmiyor. Bir anda kendisini caddenin ortasında bulmuş. Onu Molla Mehmet Efendi elinden tutarak kenara çıkarmış.

  Onun çok kullandığı “ Allah kuluna yetmiz mi” ayeti kerimesi hiç hatırımdan çıkmıyordu. Konuşma sırasında “entakanallahu ve entaka kulle şey’ ” ayeti geçti , “antakanallahü ellezi antaka külle şey’”  şeklinde düzeltti, ben “ellezi” yi unutmuştum o halde bile yanlışlığa tahammülü yoktu. Bir saat kadar oturduk Allah’a emanet ol dedik ve ayrılmak istedik ama sanki o ayrılmak istemiyordu ve “hakkınızı helal edin” diyerek bizden helallik istedi. Ben hocam yapmayın size ne hakkımız olacak deyince; “öyle demeyin   uzun süre beraber olduk hak geçmiş olabilir” dedi. Ben de yerden göğe kadar helal olsun siz de helal edin dedim. O da; “helal olsun” dedi ve ayrıldık.  O günün akşamı  hocamın hastaneye kaldırıldığı haberi geldi Mustafa Çıpan hocam ve Mustafa Uysal kardeşimle numune hastanesi aciline vardık ama hocam çoktan gözlerini yummuştu. Daha önce söylediği “Allah’ım ilme hizmet ettiğim sürece beni yaşat, Yoksa hayatın ne anlamı var.”  Sözü hatırıma geldi hakikaten de öyle oldu son gününe kadar çalıştı ve çalışamayacağı bir zamanda da gözlerini yumdu, aramızdan ayrıldı. 

Eminoğlu hocamın her konuda kendi şahsına münhasır farklı fikirleri vardı. Deha derecesinde bir hafızası bitmez tükenmez bir enerjisi vardı. Beraber olduğumuz yıllarda kendisinden dinlediğim güzel sözleri ajandama bir bir kaydetmiştim. O notlardan bir buket sunmak istiyorum. 

• Üzüntülü ve mahzun olduğum zaman bana şu hadis-i kutsi’yi hatırlatırdı. 

“Ben kalbi kırık olanlarla beraberim.” 

• Dünya’ya fazla tamahı olan birisini gördüğü zaman da şu beyti terennüm ederdi. 

Dünyayı terk et ve hicret et

Dünya ticaret alanı değildir

Dünya bir tenceredir 

Herkes onda pişmektedir. 

• Osmanlıcayı bilmeyen ve milliyetçilik taslayanlara da şu mısraları söylerdi.

Ebced-i bilmez iken ol epter 

Eb ile ced ile tefahur eder.

(Eski harfleri okumayı bilmez ama babasıyla dedesiyle övünür)

• Son zanlarından ihtiyarlığın verdiği sıkıntıları ifade etmek içinde şu Arap şiirini söylerdi;

“Ah gençlik gelse de ihtiyarlığın bana neler yaptığını bir anlatsam.”

• Uzun yıllar gurbet hayatı yaşamış ve akrabalarından da yaşayanlar olmuş onlardan Abdurrahman Şahin’in şöyle söylediğini not etmişim;

Bir gün olur boran kış hep savuşur 

O zaman emmi yeğen kavuşur

Acep mülakatımız nasip ola mı

Yoksa hasret kıyamete kala mı 

• Bir insanda olması gereken özellikleri şöyle sıralamıştı;

Dilde letafet

Sözde zerafet

Kalpte selamet

Anlatımda halavet 

• Kuran’la irtibatı hafız derecesinde ileriydi ve bazı ayetleri hiçbir tefsirde bulunmayan şekilde yorumlardı. Kuran’ın lafzından çok manasının önemli olduğunu söylerdi bir keresinde Kurtubi’den nakille şunları söyledi;

“Kim Kuran’ı okurda onu tefsir etmez veya tefsirini öğrenmezse Sanki a’madır sanki yabancıdır.”

• Beraber çalıştığımız yıllar şu hadisi- şerifi yazdırmıştı; 

Dünyada misâfir gibi olun. 

Câmileri ev edinin. 

Kalplerinizi inceliğe ve yumuşaklığa alıştırın. 

Çokça tefekkür edin ve ağlayın. 

Nefsin kötü arzûları sizi ayrılığa düşürmesin. 

İçinde oturmayacağınız binâlar yapıyorsunuz. 

Yiyemeyeceğiniz şeyler topluyorsunuz. 

Ulaşamayacağınız emeller besliyorsunuz

•Hayatı özetleyen şu manidar ifadeleri de ondan dinlemiştim; 

Hayat elemdir

İlacı emeldir

Acelesi de eceldir. 

• Diğer bazı notlar;

-Dört şey seni aldatmasın: 

Sultanlara (idarecilere) yakınlık

Kadınlardan elde ettiğin mal

Kışın sıcaklığı

Düşmanın gülmesi 

-Şu iki şey bir araya gelmez:

Zina ile zenginlik

Erken kalmakla fakirlik 

-Nefis tamahkârdır

Sana kanaat etmek düşer

Onu bil ve ona göre yaşa  

Onun şu duası zikredilmeye ve örnek alınmaya değer diye düşünüyorum “Allah’ım ilme hizmet ettiğim sürece beni yaşat, yoksa hayatın ne anlamı var. ” Onun bana diğer nasihatleri de şöyledir ;

-Ben yürürken bile en uzaktaki yürüyeni hedef alır ve onu geçmeye çalışırdım.

-Ben işten değil iş benden kaçardı

-Alasulu olma ya önde ol, ya sonda

-Hiç yapılmayanı yap; tekrarcı olma.

-Cömert ol ve küçük hesaplar peşine düşme.

-Kara sinek gibi olma, arı gibi ol. Kara sinek asalaktır, arı üretkendir.

-Çocukların iyi yetişmesi için iyi bir mahallede otur.

   Allah rahmet etsin, kabri cennet bahçesi olsun, kendisinin söylediği bir dua ile bitirelim “Cennette Hazreti peygamberin tefsir derslerinde buluşalım” inşallah

HAZIRLAYAN: Hasan YAŞAR

Editör: TE Bilişim