Konya Teknik Üniversitesi (KTÜN) Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu (MYO) Görsel, İşitsel Teknikler ve Medya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yağmur Küçükbezirci , Konya Yenigün Gazetesi’ne reklamlarda ve dizilerdeki algı yönetme çabaları hakkında önemli açıklamalarda bulundu.  Teknolojinin her geçen gün gelişmesi ile birlikte yüzyıllardan bu yana algı yönetimi çabalarının daha farklı teknikler ile karşımıza çıktığına dikkat çeken Küçükbezirci, “Reklamlar bir ürüne ihtiyacı olmasa bile tüketicide özellikle ekranlar aracılığı ile o ürünü alması gerektiği hissini uyandırıp tüketime yönlendirmektedir” dedi.

‘SUBLİMİNAL MESAJLAR YOĞUN KULLANILIYOR’

Teknolojinin her geçen gün gelişmesi ile birlikte yüzyıllardan bu yana algı yönetimi çabalarının daha farklı teknikler ile karşımıza çıktığına dikkat çeken Küçükbezirci, “Dolaysız yani direkt olarak gönderilen mesajların yanı sıra gizli kapaklı tabir ettiğimiz subliminal mesajlarda algı yönetimi için oldukça yoğun bir şeklide kullanılabiliyor.  Ürün satışını artırabilmek için kullanılan bilinçaltı mesaj gönderme teknikleri ile tüketici ihtiyacı olmasa bile o ürünü alabiliyor ya da aynı ürünün farklı markalarından bilinçaltı mesaj gönderen reklâmın sunduğu markayı tercih ediyor. Konumuzla bağlantılı olarak, Vance Packard’ın “Gizli İkna Ediciler” isimli kitabında da belirtildiği üzere çıplak gözle görülemeyen ancak insanları aç, susuz, korkmuş hale getirebilecek kelimeler ya da imgeler kullanılabiliyor, bilinçaltları bu mesajlara maruz kalan kimseler ihtiyaçları olmasa da bu ürünleri alabiliyorlar. Yapılan bazı araştırma sonuçlarına göre sütün yanı sıra birçok yiyeceğin gizli anlamlarla dolu olduğunu ortaya çıkartılmıştır. Bu konuda çalışan psikologlar yiyeceklerin oldukça yaygın olarak bilinçaltı seviyede ev hanımları tarafından ödüllendirme ya da cezalandırma unsuru olarak kullanıldığını keşfetmişlerdir. Ev hanımları ailesine karşı sevgisini ve sıcaklığını aktarmak için biftek, çikolatalı süt, meyve salatası ve dondurmayı bazı önemli sözlerle sunarken, diğer taraftan karaciğer, ıspanak, su muhallebisi ya da kurabiye hazırlıyorsa ailesi onun kendilerine karşı bir memnuniyetsizliğinin olduğunu ya da onun duygusal yakınlığını anlayamadıklarından dolayı tepkisi olduğunu anlarlar. Dolayısı ile psikologlar, ev hanımlarının yiyecekleri bir silah, cezalandırma tekniği, azar ya da cesaret vermek olarak kullandıklarını söylüyorlar.  Reklamlar hazırlanırken bu unsurlar göz önünde bulundurulur.  Bazı reklâmlarda “Y markayı kullanan anneler ya da babalar iyi ebeveynlerdir” mesajı veriliyor.  Çocuğunun sağlığını ve mutluluğunu düşünen tüm annelerin hangi ürünleri kullanması gerektiği bilinçaltına öylesine etki edecek nitelikte aktarılmaktadır ki bu ürünleri kullanmayan anneler, çocuklarını düşünmeyen kötü anneler olabilmektedir.  Maddi olarak o markayı alamayan ebeveynlerin çocukları karşısındaki durumu ya da o çocukların o yaşta ki psikolojik durumları, sizce de düşünülmesi gereken bir durum değil midir?   Bu içeriği taşıyan reklamlarda oluşturulan algıya göre, iyi anne, onlara hizmet eder ve orada sunulan ürünleri kullanır veya çocuğuna alır. Diğer taraftan evin geçimini sağlamakla yükümlü olduğu reklâmlar aracılığıyla bilinçaltına tanımlanan baba, daha çok nesne alamazsa, ya da çocuklarının daha fazla tüketmelerini sağlayamazsa, onların mutluluğunu sağlayamayan yeteneksiz ve beceriksiz bir baba konumuna düşürülmektedir. Reklâmlarda bu ürünleri almanın gayet kolay olduğu bilinçaltına yerleştirilmektedir ve bu durum çocuğun anne ve babası ile olan iletişimini olumsuz yönde etkileyen faktörlerdendir” ifadelerini kullandı.

‘REKLAMLAR TOPLUMLARI KÖLELEŞTİRİLİYOR’

Reklamların toplumları köleleştirdiğine dikkat çeken Küçükbezirci, “Reklamlar bir ürüne ihtiyacı olmasa bile tüketicide özellikle ekranlar aracılığı ile o ürünü alması gerektiği hissini uyandırıp tüketime yönlendirmektedir. Dizide oynayan bir oyuncunun kullandığı telefon modeli, elbise modeli, yüzüğü ya da dizideki mekânlar izleyicileri etkileyebilmektedir.  İnsanlar o ürünü alabilmek için daha çok çalışmaktadır, daha çok çalıştıkça kazanılan para ile o ürünün bir üst modelini almak için çabalamaktadır. Farkında bile olmadan kısır bir döngü içerisinde çok kazan çok harca çarkının içerisine çoktan girmiştir” şeklinde konuştu.

‘DİZİLER MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİMİZİ OLUMSUZ ETKİLİYOR’

Evlerimize televizyonun girmesi ile birlikte başköşeden dedemizi, ninemizi kaldırıp baş tacı ettiğimiz televizyonumuzun üzerindeki dantelimizi de hala hatırladığına dikkat çeken Küçükbezirci, diziler ile toplumun değerlerinin zedelendiğini ifade ederek, “Bizlere metal dedikleri masalları anlatırlar, yaşanmışlıklarından, tecrübelerinden bahsederlerdi hatta bazen aynı hikâyeyi, yaşanmışlıklarını o kadar çok anlatırlardı ki aradan kırk yıl geçmesine rağmen hala anımsanırım.  Evimize televizyonun girmesi ile birlikte başköşeden dedemizi, ninemizi kaldırıp baş tacı ettiğimiz televizyonumuzun üzerindeki dantelimizi de hala hatırlarım.  Televizyonun bizim ailemize birey olarak katılmasının ardından tüm dikkatleri üzerine çekmesi ile birlikte büyüklerimizin anlattığı masalların yerine çizgi filmlerin, yaşanmışlıklarının yerine dizilerin ve filmlerin geçmesi o gün için çok hoşumuza gidiyordu. Evet, büyüklerimizin anlattıkları yaşanmışlıklarının, tecrübelerinin yerine televizyonda diziler gelmişti; günümüzde eş dost ziyaretine giderken bile gün belirlemede etkili olan diziler; hoş sohbetlerin, tartışmaların, dertleşmelerin kapısını her geçen gün kapattığı diziler. Televizyonun hayatımıza girdiği ilk zamanlarda milli ve manevi değerlerimize uygun olmayan sahneler çıktığında “yabancı dizi işte, ne olacak” diyorduk.  Ancak ilerleyen zaman içerisinde kendi yerli dizilerimizde öyle sahneler, öyle kurgular, öyle senaryolar yansımaya başladı ki elin yabancı dizilerini arar olduk” dedi.

MUHAMMED ESAD ÇAĞLA

Editör: TE Bilişim