Bitki çeşitlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, tohumluklarının üretimi, tedariki ve pazarlamasına ilişkin milli ve sektöre has politikalar geliştirerek,geliştirdiği politikalarla uyumlu milli ve milletlerarası idari, teknik ve hukuki düzenlemelerin yapılması ve uygulanmasına etkin katılım sağlayarak, alt birlikler ve üyelerinin teknik ve teknolojik gelişmelerine destek sağlayıp, her zeminde hak ve menfaatlerini savunarak, Milli tohumculuk sektörünün gelişimine katkıda bulunmak amacı ile kurulan Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Türk tohumculuğuna katkı sunmaya devam ediyor.  TÜRKTOB Başkanı Savaş Akcan TÜRKTOB’un hedeflerini ve çalışmalarını Yenigün’e anlattı. 

Türkiye’de bitkisel üretim materyali üreten bütün kişi ve kuruluşlar size bağlı, TÜRKTOB çatısı altındaki alt birliklerin 50’i aşkın üyesi var. Sektörün ticaret hacmi nedir? Üretim ve ihracat konusunda hedefimiz nedir?

Öncelikle Konya Yenigün Gazetesi’ne sektörümüze gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ediyorum.  Sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiye’de tohum, fide, fidan, süs bitkisi üreten, tüm bunları ıslah eden, işleyip ekime-dikime hazır hale getiren, tüm ülkemiz de dağıtan kişi ve kuruluşlar ile profesyonel tohumluk yetiştiricileri yani çiftçilerimiz, Tohumculuk Kanunu’na göre Türkiye Tohumcular Birliğine (TÜRKTOB) bağlı alt birliklerimize üye olmak zorunda.  TÜRKTOB olarak yaklaşık 55 bin üyemiz ile tarımının temeli olan tohumluk sektörünün kamu kurumu niteliğinde tek çatı örgütüyüz.  Sektörümüzün yarattığı katma değere baktığımız zaman 4 milyar dolarlık bir rakam görüyoruz. Bu rakama tüm ticari fonksiyonlarımızı ve dolaylı sektörlerin faaliyetlerini de eklediğimizde 10 milyar dolarlık ticaret hacmi oluşuyor. Gelelim dış ticarete… 2018 yılında ise 500 milyon dolarlık bir dış ticaret hacmi oluştu.  İthalat ile ihracat arasındaki denge hızla ihracat lehine gelişmeye başladı ve 2015 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 69 iken, 2016 yılında yüzde 88, 2017 yılında ise yüzde 92 oldu. 2018 yılında ise sektör ilk defa ithalattan daha fazla ihracat yaptı ve bu oran yüzde 108’e yükseldi. Başka bir ifadeyle 500 milyon dolarlık dış ticaret hacminin 240 milyon doları ithalat, 260 milyon doları ihracat olarak gerçekleşti. Sanılanın ya da iddia edilenin aksine dış ticarette artıdayız. Sorunuzun son kısmı hedeflerimizle ilgili. Türkiye’de her yıl 2 milyon 800 bin ton tohum toprakla buluşuyor. 1 milyon 60 bin ton sertifikalı tohum üretimimiz, ihtiyacımızın yüzde 40’ını karşılıyor. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 80-85 civarında. İlk hedefimiz bu orana ulaşmak.  Buğday, arpa, çeltik, bazı yem bitkileri ve yemeklik baklagillere ait sertifikalı tohumlukların önemli bir kısmı Türkiye’de ıslah edilen çeşitler kullanılarak üretiliyor. Yeterlilik oranımız hububatta yüzde 100, hibrit sebze tohumculuğunda yüzde 60 seviyesinde. Hibrit sebze tohumculuğunda kısa sürede yakaladığımız bu oran büyük bir başarıdır ancak yerli ve milli çeşitlerimizle bu oranı daha da yukarılara çekeceğiz.  Fidan, fide ve süs bitkilerinde de iç ve dış pazarın taleplerini, istendiği miktarda, istendiği zaman, yüksek kalite ve uygun fiyatla milli üretim ile karşılamak önceliğimiz olacak. Kayıt dışı üretimi ve satışları minimum düzeye indirmekte amaçlarımız arasında yer alıyor.  Bugün 80 ülkeye, 260 milyon dolarlık ihracat yapıyoruz.  Hem ihracat yaptığımız ülke sayısını hem de ihracat miktarımızı yükseltmek için gayret gösteriyoruz. Orta vadede 500 milyar dolarlık ihracat hedefini ulaşılmaz görmüyoruz. 

Türkiye’nin ne kadar tohumluk (tohum, fide, fidan, süs bitkisi) üretimi bulunuyor? 

Tohumluk üretim miktarımız 2008 yılında TÜRKTOB kurulduktan sonra müthiş bir ivme ile artmaya başladı. Bunu artışı rakamlarla ortaya koymak isterim. Sertifikalı tohum üretim miktarlarına baktığımıza 2008 yılında 289 bin tonluk bir rakam görüyoruz. 2018 yılında bu rakam 1 milyon 60 bin tona ulaştı. Bu 3,6 katlık bir artış anlamına geliyor. Meyve ve asma fidanı üretimlerimizde son 10 yılda 3 kat artmış durumda. 2008 yılında 64 milyon 600 bin adet meyve ve asma fidanı üreten Türkiye, 2018 yılında bu rakamı 188 milyon 680 bin adede çıkardı. Süs bitkileri üretimini son 5 yılda 236 milyon adet artırarak, 1 milyar 711 milyon 773 bin adede çıkardık. Üretim alanları ise son 15 yılda yüzde 250 artarak 50 bin dekara ulaştı.  Az önce ifade ettiğim gibi bir başka başarı öyküsünü de fide sektöründe yazmaya devam ediyoruz. Türkiye’de 2000 yılında 150 milyon adet fide üretilirken, 2010 yılında 2 milyar 600 bin adede, 2018 yılında da 4 milyar adede çıktı. Son 20 yılda 26 kat, son 10 yılda yüzde 53’lük bir üretim artışı var. 

Tohumda dışa olan bağımlığımızın etkili bir şekilde düştüğü söyleniyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Öncelikle net bir şey söyleyeyim.  Türkiye tohumculukta dışa bağımlı bir ülke değildir. Şu anda devletimiz, tohum ithalatını tamamen yasakladı diyelim; emin olunuz hiçbir temel ürün grubunda üretim sıkıntısı yaşamayız.  İlk sorunuzda ihracat hedefimizi açıklarken verdiğim rakamları vurgulamak yerinde olacaktır. 2018 yılında 501 milyon dolarlık bir dış ticaret hacmimiz oldu. Son 10 yılda ithalat ile ihracat arasındaki denge ihracat lehine değişti. Örneğin, 2015 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 69 iken, 2016 yılında yüzde 88, 2017 yılında ise yüzde 92 oldu. Geçen yıl ise sektörümüz ilk dış ticaret fazlası verdi ve bu oran yüzde 108’e yükseldi. Bu oranı her yıl artırmak en büyük hedeflerimizden biridir.  Meşhur İsrail tohumu konusunun da bir şehir efsanesi olduğunu bir kez daha ifade edeyim. 2018 yılında bu ülkeden yapılan ithalat, toplam ithalatın sadece yüzde 5’idir. Ayrıca İsrail’e 1 milyon dolarlık tohum ihracatımız var. 

Dünyada yeni tür savaşların tohumculuk üzerinden olacağı öngörülüyor. Peki, Türkiye milli tohumluk üretimi konusunda nasıl adımlar atmalı? 

Tarım ve gıda artık stratejik bir öneme sahip. İleride teknoloji değil tohum, tarım ve gıda savaşları yaşanacaktır. Aslında savaş, dış ticaret üzerinden çoktan yaşanmaya başladı bile. Tarım, son dönemde daha sık bir şekilde ülkelerin dış politika aracı haline gelmeye başladı. Ülkelerarası ticaret savaşları ile birlikte tarımsal ürünlerde ambargo, yüksek gümrük vergileri, ve çeşitli yaptırımlar gündeme geliyor. Özetle tarım ürünleri bir silah olarak daha sık masaya konuluyor. İşte bir bu yüzden yerli ve özellikle milli tohumculuğun gelişmesi için var gücümüzle çalışıyoruz. Tohuma sahip olan geleceğe sahip olacak, bu kadar açık ve net. Biz Türkiye tohumculuk sektörü olarak çok hızlı koşmak zorundayız. Çünkü tohumculukta gelişmiş olarak değerlendirilen ülkelerin sektörel tarihi incelendiğinde görülür ki;  özellikle üretim ve ticaret konularında oluşturdukları sistem ve kurallar Türkiye’den ortalama yarım asır önce devreye girmiş.  Yine gelişmiş ülkelerde tohumculukta çok önemli olan bitki ıslahı ve çeşit geliştirme konularını da içine alan AR-GE faaliyetleri, aktarılan kamu kaynaklarının da etkisiyle ülkemizden çok önce başlamış. Biz bu mesafeyi kapatmak zorundayız. Milli tohumculuk, ancak araştırma – geliştirme (AR-GE) çalışmalarının artması ile ıslah edilecek milli çeşitlerin üretime kazandırılmasıyla gelişir.  AR-GE çalışmaları yüksek teknik bilgi, personel, donanım, finans ve sabır isteyen, uzun süreli ve riskli bir iştir. Özel sektör firmalarımız AR-GE için yeterli maddi kaynağa ve sermaye birikimine henüz sahip değil. AR-GE yapan kamu kurumlarının da kaynakları sınırlı. Özel sektöre verilen AR-GE kredi ve finans desteği yetersiz ve kullandırma süreleri de AR-GE’nin tabiatına uygun olacak şekilde uzun süreli değil. AR-GE yapan Bakanlık - üniversite - araştırma kuruluşları - özel sektör - sanayiciler ve kullanıcılar arasındaki iletişiminde çok yeterli olduğunu söyleyemeyiz. İşte bu sorunlarımızı çözdüğümüzde milli tohumculuğun çok daha hızlı bir şeklide geliştiğini göreceğiz. 

Türkiye’de GDO’lu tohum üretmek ve ithal etmek yasak. Çok tartışılan bir konu olan GDO ile Hibrit tohumu arasındaki fark nedir? Melez tohum konusunda yanlış bildiklerimiz nelerdir?

Bu soru için çok teşekkür ediyorum. Tohum, hatta tarım ile hiç ilgisi bulunmayan akademisyenler, doktorlar, gazeteci ve yazarlar, fitoterapistler ve sözde sağlık kürleri satıcılarının yanlış ve bazen maksatlı açıklamaları yüz binlerce çiftçimizi ve milyonlarca tüketicimizi olumsuz etkiliyor. Bu kişiler, milli ekonominin temeli olan tarıma zarar verdiklerinin farkında değiller. Eğer farkında olarak yapıyorlarsa çok daha acı. Ülkemizde ilgili yasalar GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohumların üretimini ve her türlü ticaretini yasaklamıştır. Aksi halde çok ciddi miktarda maddi ve 12 yıla kadar hapis cezası verilmektedir. Hibrit (melez) tohumlar ise daha yüksek verim, pazar değeri yüksek, kaliteli, standardı değişmeyen, iç tüketim ve ihracatta tercih edilen ürünlerin arzı için doğal yöntemlerle üretilir. Adı üstünde doğada zaten kendiliğinden olan melezlemenin insan eliyle yapılmasından başka bir şey değildir. Hiçbir genetik değişiklik, müdahale söz konusu olamaz. Hibrit tohumlar kısır değildir, ayrıca hibrit tohumlarla üretilen ürünlerin kısırlık dâhil insan sağlığına zarar verdiği iddiası gerçek dışıdır. 

TÜRKTOB olarak ne kadar tohum kazandırdınız?

Biz tarımı ve tarımın en stratejik girdisi olan tohumluğu en az savunma sanayi kadar önemli görüyoruz. TÜRKTOB olarak yerli ve milli çeşitlerimizin geliştirilmesi ve kendi tohumluklarımızın tarımsal üretim sürecinde daha çok yer alması için yoğun gayret sarf eden bir sektörü temsil ediyoruz.   Ayrıca genetik kaynaklarımızın korunması, toplanması, saklanması ve sektörümüzün kullanımına sunulması için çalışıyor, Tohumun İzinde isimli bir proje yürütüyoruz. Şu ana kadar 171 yerel çeşidi gen bankamıza yani ülkemize kazandırdık.  Bu yerli ve milli duruşumuzu perçinleyecek, amaçlarımıza uygun faaliyetlerimizi artıracak her reforma sonuna kadar destek vereceğiz.  

MUHAMMED ESAD ÇAĞLA

Editör: TE Bilişim