Muammer Ulutürk kimdir? Hayat hikâyenizden biraz bahsedebilir misiniz?

1969 yılında Konya’nın Meram ilçesinde doğdum. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım mahallem Vâdi-i Meram’da geçti. Biz yedi göbek Konya yerlisiyiz. Beş kardeşin en küçüğüyüm. Annem ve babam hayatta değiller. Evli ve iki kız çocuk babasıyım. İlk, orta ve üniversite eğitimimi Konya’da tamamladım. 

Sizi tarihçi olmaya yönlendiren sebep neydi? Niçin tarih bölümünün seçtiniz?

Tarihe olan merakım ilkokul sıralarında başladı. Özellikle tarih ve coğrafya atlaslarına dalar giderdim. Çok severdim bu iki alanı. Fakat günün birinde şu anda yapmakta olduğum işi yapacağımı söyleselerdi inanmazdım galiba. Bizim zamanımızda üniversite sınavına girerken üniversite tercih cetvelini doldurur, sınava gireceğimiz yere götürür ve sınav evrakıyla birlikte teslim ederdik. Yani puan görmeden tercihler yapılırdı. Böyle çok saçma bir tercih durumu vardı. Ben o günlerde siyasal okumak niyetindeydim fakat olmadı. Edebiyat okumak da düşündüklerim arasındaydı. Şimdiki gibi etrafımızda bizi ilgi duyduğumuz alanlara yönlendirecek kimseler yoktu diyebilirim. Öğrencilik yıllarımda hem okudum hem de kendi işimde çalıştım. Fakülteyi bitirdikten sonra tamamen ticaret yapmaya hazırlamıştım kendimi fakat çok olumsuzluklarla karşılaştım. Bunlardan biri de 5 Nisan 1994 ekonomik krizi oldu. Üniversitede araştırma görevlisi olamazsam öğretmen olayım dedim. O dönemde 28 Şubat günleri ortalığı kasıp kavuruyordu. Bana açık bir şekilde üniversiteyi rüyamda görmemi söyleyenleri unutmuyor ama burada isimlerini de vermiyorum. 1987 yılında başladığım lisans eğitimimden sonra Dinler Tarihi alanında yüksek lisans ve doktora yaptım. Tarihle birlikte bu defa dinler ve kadim kültürler ilgi alanıma girdi. Mesleğe öğretmenlikle başladım. Farklı okullarda öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaptım. Daha sonra üniversiteye intisap ettim. Batman Üniversitesi yeni kurulmuştu. Bu üniversitenin kuruluşundan hemen sonra Fen Edebiyat Fakültesinin Tarih bölümünde çalıştım. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünün kurucu müdürlüğünü yaptım ve 4 yıl boyunca bu görevi sürdürdüm.  2015 yılından itibaren Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesinde Eski Çağ tarihi ana bilim dalı başkanı ve öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Bu arada fakültemizde dekan yardımcısı olarak görev yaptım. 

Tarihçiliğinizin yanı sıra fotoğraf sanatıyla da ilgileniyorsunuz. Fotoğraf maceranız nasıl başladı?

Fotoğrafa merakım 1982 yılında rahmetli babamın satın aldığı Kodak Ektraliteanolog basit bir makinayla başladı. 1985 yılında da o günün şartlarında fena sayılmayan Japon malı Yashica marka bir analog makinem oldu. Şimdiki gibi digital makineler yoktu. Film satın alır bitinceye kadar çeker ve fotoğrafçılara tab ettirirdik. Görüntülerin estetik kaygılarla çekilmesinin fotoğraf olacağını ve bunu sanat yapacağını bilmiyordum. Bütün ailenin hatta sülalenin hatıra fotoğraflarını çektim. Şimdi bunlar aile arşivi oldu. 1989 yılıydı galiba, kendime iş edinerek Konya’daki tarihi eserlerin çoğunun fotoğraflarını çektim. Bunların negatiflerini hala saklarım. Az evvel dediğim gibi hala estetik bakışla fotoğraf çekmek nedir bilmiyordum. Buna rağmen sayısız fotoğraf çekmeye devam ettim. Derken Konya Fotoğraf Amatörleri Derneğiyle yolum kesişti. Bu defa kompakt bir makinem oldu. Sonra da iyi bir makineye terfi ettim. Derneğin iki dönem yönetim kurulu üyeliğinde bulundum ve KONFAD Bülten’in yayın yönetmenliğini yaptım. Son 12 yıldan beri fotoğrafla ciddi şekilde ilgileniyorum. Binlerce karelik arşive sahibim şimdi. İki kişisel fotoğraf sergisi açtım, çok sayıda karma sergilerde yer aldım. Ünlü fotoğraf sanatçımız Hamit Yalçın, Eczacı Memduh Ekici ve Arkeolog Tuna Akçay ile birlikte Ankara’da Anadolu Fotoğraf Derneğini kurduk. Kendi değerlerimizi ulusal ve özellikle uluslararası alanda fotoğrafla ifade etmeyi amaçladığımız bir hareket başlattık. Bu maksatla Anadolu Fotoğraf Dergisini 30 sayı kadar internet ortamında yayımladık. Derginin bölüm editörlüğünü yaptım. Türkiye’nin şimdiye kadar görmediği iki büyük ulusal sergi açtık. İki ayrı sergide ülkemizin tanınmış fotoğrafçılarının birer eserini sergiledik. Toplamda 80+60 olmak üzere 140 fotoğraf 12 kadar şehrimizin tanınmış galerilerinde ve İtalya’da sergilendi. Sayısını hatırlamamakla birlikte çoğu Güneydoğu Anadolu şehirlerinde olmak üzere fotomaratonlar düzenledik. Binlerce fotoğrafçıyı farklı illerde buluşturduk. Mardin, Elazığ, Hakkari, Van, Diyarbakır, Manisa bunlardan birkaçı. 

İyi bir fotoğrafçı olabilmek için ne yapmak gerek?

Artık anonim olmuş bir söz var. Ömrüm boyunca fotoğraf çektim fotoğraf makinem olmadığı zamanlarda bile diye. Bazılarımız böyledir. Farkına varmadan kadrajlar yakalar, detaylar görür ve zihinlerinde bunları fotoğraf yaparlar. Böyle biriyseniz şanslısınız. İyi fotoğraf çekmek için binlerce fotoğraf görmeniz gerekir. Tabii ki temel veya ileri düzeyde fotoğraf eğitimi almak lazım öncesinde. Severek ilgilenirseniz her işte olduğu gibi fotoğrafta da hayli yol alırsınız. Bizler fotoğrafla amatör olarak ilgilenen insanlarız. Hırslardan uzak durmak iyidir. 

Vadi-i Meramlı olduğunuzu biliyoruz.Kadınların dışarıya çıkarken kullandığı namaz bezi diye tabir edilen örtü hakkında ve burada kullanılan kıyafetler hakkında bilgi verir misiniz?

Bu dediğiniz namaz bezi değil. Sokağa çıkarken kullanılan örtüdür. Adı yevreş. Artık orta yaşı çoktan geçmiş olanlar kullanıyor bunları. Bizim mahallenin çok farklı bir sosyolojik yapısı var. Eski gelenekler bir şekilde yaşatılıyor. Hanımlar eskiden çarşıya gideceklerse poşu denen kalın şal örtünürlerdi. Özel günlerde mesela düğüne gideceklerse kadife kumaştan şalvar giyerlerdi. Şimdi kalmadı diyebilirim. Eski erkek kıyafetlerini bilen zaten yok ki giyen olsun.

Bu arada Mahalle Mektebi dergisinin de görsel editörlüğünü yapıyorsunuz. Biraz da Mahalle Mektebi’nden bahsedebilir misiniz?

Derginin kurucu ekibinden birkaç isim sayayım. Abdullah Harmancı, Ulvi Kubilay Dündar, Köksal Alver, Hasan Arslan ve ben. 2011 yılında başladığımız dergi maceramız büyük bir edebiyat çevresi oluşturdu. Türkiye’nin en önemli edebiyat dergilerinden biriyiz. Bugünlerde 45. sayının (Ocak-Şubat 2019) hazırlıklarını yapıyoruz. Bizden sonra ikinci hatta üçüncü bir edebiyat kuşağı geliyor. İlk günkü gibi heyecanla çalışıyoruz.

Mahalle Mektebi’nde kaleme aldığınız “Aks-i Suret” başlıklı fotoğraf yazılarıyla ilgili neler söylemek istersiniz? 

Düzenli olarak yazmaya çalışıyorum. Yazılarım fotoğrafın tarihi, sosyolojisi ve felsefesiyle ilgili. Zaman zaman fotoğraf okumalarına dair yazdığım oluyor. Son üç yıldır devam ediyorum. Türkiye’de maalesef bu alanda yeterli üretim yok. 

“İyi bir fotoğrafçı aynı zaman da iyi bir gezgindir” diyebilir miyiz? Bildiğimiz kadarıyla gezmek de hobileriniz arasında. Daha çok hangi şehirleri gezmeyi seversiniz? 

Ben yaz aylarında belirlediğim rotalar doğrultusunda ülke dışında seyahatler yapıyorum. Bir kısmı da iş vesilesiyle yaptığım seyahatler. Bütün Avrupa’yı birkaç ülke hariç gezdim. Orta Asya’yı, Ortadoğu’yu, Uzak Doğuda Japonya’yı gördüm. Gezdiğim ülke sayısı 40’a yakın. Her fotoğrafçı gezecek imkan bulamayabilir ancak her gezgin fotoğraf çeker. Tarihi ve kültürel dokusuyla öne çıkmış şehirler görmek önceliğim.

Muammer Hocam birazcık da yayınlanan kitaplarınızdan bahsedebilir misiniz?

Yayımlanmış dört kitabım var. Havariler, Dinlerde Gayb İnancı, Putkıran (Bizans Kilisesinde İkonaklazm Krizi) ve Vâdi-i Meram. İlk üçü akademik, sonuncusu ise bir monografi. Beşinci kitabım da Hece Yayınlarında baskıya hazırlanıyor. Bir de seyahat kitabımın taslaklarına çalışıyorum. 

Bir eğitimci olarak gençlere kültür-sanat açısından neler tavsiye edersiniz?

Bir kere gençlerin öğrenme süreçlerinin içinde gönüllü olmaları lazım. Okul her zaman var ve vereceği bellidir. Kendini yetiştirmek isteyen gençler için her türlü imkan var şimdilerde. Kurumların, kuruluşların sosyal-kültürel program ve projeleri, üniversite toplulukları ve en önemlisi dergiler ve büroları var bizim olduğu gibi. Biz kimseyi yalnız bırakmıyoruz. Okumayı çokça yapmalılar, yazma, çizme gibi özel ilgilerini pekiştirmek için ortamlarında olmalılar. 

Editör: TE Bilişim