Yerleri yırtan sel olup taşmalı  
Dağ demeyip taş demeyip aşmalı  
Sende ki coşkunluğa er şaşmalı  
Kahraman askerim uğurlar ola  
Haydi git evladım açıktır yolun  
Zalimlere karşı bükülmez kolun  
Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun  
Haydi levent asker uğurlar ola  
Haydi git evladım uğurlar ola.

Baba, bizim babamız ama şehit hepimizin şehidi!” sözleri, bir şehit evladının ağzından dökülen cümleler. Bugün anlatmaya çalışacağımız Şehidimiz, tam 32 yıl, 4 ay bir fiil bu vatana hizmet etmiş Astsubay Kıdemli Başçavuş Mustafa Özdil.

10 Kasım 1967 tarihinde Afyon doğumlu olan Şehidimize, Atatürk’ün ölüm yıldönümünde doğduğu için  “Bir Mustafa öldü, bir Mustafa doğdu” diyerek ailesi tarafından Mustafa ismi verilmiş. İlkokulu ve ortaokulu Afyon’da okuduktan sonra liseyi Çankırı’da Astsubay Hazırlama Okulu’nda (Askeri Lise) tamamlamış. Ankara Etimeskut’ta bir yıl hazırlık eğitimi aldıktan sonra ilk görev yeri olarak kurada yine Ankara çıkmış. Burada dört yıl Zırhlı Birlikler Tugayı’nda görev almış. 

Ağrı-Batnos (4 yıl), Edirne (3 yıl), Kıbrıs (2 yıl), Diyarbakır (4 yıl), Tekirdağ-Malkara (5 yıl), Konya (6 yıl), AnkaraMamak(2 yıl) ve Şırnak-Silopi toplamda 9 ilde çalışmış, 11 ev değiştirmiş. Yurdun neresi olursa olsun, en doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine, vatan aşkı ile her yere gitmiş. Tankçı birliğinde, lojistik birliğinde ya da hizmet bölük komutanı olarak ülkesine ve milletine hizmet vermiş. Son görev yeri olan Şırnak-Silopi’de Irak sınırında Çalışkan Hudut Taburunda Mühimmat Astsubayı olarak görevliymiş. Tayin dairesine giderek son görev yerini kendisi istemiş üstelik.

İlk görev yerine atandığı zaman 1985 yılında Gülistan Hanım ile birleştirmiş hayatını. Çağatay ve Çağrı adında iki evlat sahibi. Ona göre eşi Gülistan Hanımın oğullarıyla beraber üç kocası varmış. “Bana bir şey olursa iki kocası daha var yanında” demiş hep. Şimdi kendisi ebedi aleme göçmüş ama ardında, eşine, dayanabileceği iki yiğit bırakmış. 

Hayatı boyunca karşılaştığı hiçbir zorluk karşısında boyun eğmemiş, hiç şikâyet etmemiş Şehit Mustafa Özdil. Çocuklarına “Hayatta para ile halledilecek hiçbir şeye canınızı sıkmayın, para bir şekilde bulunur” nasihatini vermiş hep. Hep çözüm odaklı olmuş. Hayat ne çıkarırsa çıkarsın karşısına hep güzel karşılamış. Eşi ve çocuklarının her daim ilk ve en büyük destekçisi olmuş Şehidimiz.

Oğlunun onu tarif ederken kullandığı “Tam bir tank hastasıydı, çok severdi” cümlesini unutmayın çünkü hayatta tesadüf diye bir şey yoktur. 

Bugün yaşadıklarımız, söylediklerimiz, rüyalarımız bize yarından ipuçları verir. Bazen farkına varır bazen varamayız. Eşinin şehadetinden önce Gülistan Hanımın gördüğü rüyalar işte bu türden. Yüksek bir tepenin üstünde bir şehit mezarı görür bir gün rüyasında. Şehit mezarı, diye bağırır, sonra kalabalık bir gurup orayı ziyaret eder. Onların içinde bembeyaz gelinliğin içinde güzel mi güzel bir de kız vardır. Başka bir rüyasında yemyeşil, geniş bir alanda koşarak güzel bir yer arar. Bana güzel bir yer gösterin der. Gaipten bir ses ne yapacaksın yeri, diye sorar. Peygamber Efendimize ev yapacağım, cevabını verir. Rüyasında yapacağı ev, aslında şehit eşinin ebedi alemdeki makamıdır. 

Emeklilik zamanı gelmesine rağmen, üstüne 10 yıl daha fazladan çalışmış, “Ülkemin, milletimin bana ihtiyacı var. Devlet bana 32 sene baktı şimdi bırakırsam bu, vatana ihanet olur, haram olur bana.” diyerek devam etmiş görevine. Ülkemizin 15 Temmuz gibi bir zorlu bir süreçten geçmesinin ardından “Bana ihtiyaçları var” diyerek görevine daha bir sıkı sarılmış. Özellikle Şırnak’a gittikten sonra “Benim botlarımı imam çıkarsın” cümlesini dilinden hiç düşürmeyen Şehidimiz, vatana olan borcunu en son kanıyla ödemiş. Bu ülkeye hizmet verdiği 32 yıl boyunca her gün, aynı heyecan ve aşkla gitmiş görevine. Ona göre “Hedef 23” devletinin onun zorunlu emekli yapana kadar vatan hizmetinde kalmakmış. 

Buraya kadar anlattığımız şeyler bile onun görevine ne kadar âşık olduğunu gösteriyor. Ama özellikle son bir buçuk yıl içerisinde ailesinde herkese “Dua edin ben şehit olayım” demesi sözün bittiği yerdi bana göre. 

Duası kabul edilmiş 13 Ocak 2017 tarihinde. Şırnak’ın Silopi ilçesinde tank kazası sonucu yaralanmış ve kaldırıldığı Silopi Devlet Hastanesinde şehadet şerbetini içmiş. O çok sevdiği, görmeden, sesini duyduğunda hangi model olduğunu bildiği tank, şehadetinin aracı olmuş.Şehidimiz Tankçı Astsubay Kıdemli Başçavuş Mustafa Özdil’in (50) cenazesi Konya’ya getirilmiş.Şehidin naaşı, kılınan cenaze namazının ardından Konya Şehitliği'nde gözyaşları arasında toprağa verilmiş. 

Hem tankın hem de konvoyun komutanı olarak yola çıkacakları sırada, Şehidimiz, kendisine baba diyen ve 15 aydır yanında çalışan Uzman Çavuşun kullandığı 18 tonluk kirpi denen araç kazasında yaralanmış. Saat 15.30’da gerçekleşen olay, aile ocağına akşam saatlerinde ulaştırılmış. 

O gün, Gülistan Hanım, Balıkesir’deymiş. Büyük oğlu Çağatay Bey, Cuma günü gidecekleri halde sürpriz yaparak bir gün önce eşi ve kızını annesinin yanına Balıkesir’e göndermiş. Diğer oğlu Çağrı ise Beyşehir’de. Ailenin bütün bireyleri bir yerde. Devamını evde yalnızken babasının şehit haberini alan Çağatay Bey anlatıyor:

Ben annemler evde yokken telefonumdan şehit haberlerinin nasıl verildiğini açıp izliyordum. Çünkü babam bir, bir buçuk yıldır bize şehit olmak istediğini söylüyordu. Bu haberleri açıp hüngür hüngür ağlıyordum. Ben onlara ağladığım kadar babama ağlayamadım. Hep dua ediyordum Allah’ım bana bu acıyı yaşatma ben kaldıramam diye ama kaldırabiliyormuşum. Ben bir ay öncesinden de haber bana yalnızken gelirse ben ne yaparım diyordum çünkü annem sürekli anneannemin yanındaydı. Kardeşim Beyşehir’deydi.

Akşam 20.00 gibi evde yalnızdım. Annemleri aradım onlarla görüştüm. Sonra amcam ile telefonla görüştüm. Kaza haberi duyulmuş fakat eniştem zannetmişler. Tekrar annemleri aradım eniştemde bir şey yoktu. Telefonu kapattıktan sonra kapı çaldı. Kapının deliğinden baktım üç erkek bir bayan vardı. Bir asker çocuğu kapısına askerler geldiğinde neden geldiğini bilir. Kapıyı açtığımda askerleri görünce babamın şehit olduğunu anladım. Dışarıda insanlar toplanmış ama bir benim haberim yokmuş. Kapıyı kapatmak istedim. Söyleyecekleri şeyi duymazsam babam ölmemiştir diye geçirdim aklımdan ama…

Ben babamın yükünü, onu kaybedince anladım. Dağların yükünü almış ama dimdik durmuş benim babam” diyen oğlu Çağatay Bey, babasının hayatı boyunca hiç şikâyet etmediğini ifade ediyor.

Yüzünde gülümsemeyle veda etmiş bu dünya ve sevdiklerine. Haberi alan Gülistan Hanım hemen Konya’ya dönmüş. Aile, evlerinin direği olan Şehidimizin şehadet haberi ile bir araya gelmiş bu defa.

Daha sonra öğrenildiğine göre eğer Astsubay Kıdemli Başçavuş Mustafa Özdil, o kazada şehit olmasaymış operasyona giden konvoy, kurulan pusuya düşecek ve can kaybı belki de daha fazla olacaktı. Gülistan Hanım “Benim bir eşim şehit olmasaydı o gün 38 kişi şehit olacaktı belki” diyor. 

Aracı kullanan uzman çavuşun kardeşi bir gün önce rüyasında evlerinin bayraklarla süslendiğini, her yeri kalabalık insanlarla dolu olduğunu, abisinin şehit olduğunu ama cenazesinin bir türlü gelmediğini gördüğünü anlatıyor. Hâlbuki şehitlik değil ama şehadet şerbetini uzatma görevi nasip olmuş abisine.

Öbür dünyada makamların en güzeli olan Şehitlik makamına ulaşan babasını düşünen Çağrı Bey rüyasında babasını görüyor. Babasına canının acıyıp acımadığını, nasıl gittiğini soruyor. Babası, “Oğlum iki kişi geldi. Bana seni çok güzel bir yere götüreceğiz dediler. Ben gitmeyeceğim dedim ama gideceğimiz yer çok güzel dediler…

Ruhu şad olsun. 

Vatan Sağolsun.

DERYA KARAKAYA 

Editör: TE Bilişim