Konya’nın yetiştirdiği âlim insanlardan biri de Hüseyin Küçükkalay’dır. Cumhuriyet döneminde yetişmiş olup Osmanlı tarzı medrese eğitimcilerinin son temsilcilerinden olmuştur. 1932 yılında Konya’da doğan Küçükkalay’ın babası Mustafa Efendi, annesi Fatma Hanım’dır. İlk tahsilini Hâkimiyeti Milliye İlkokulu’nda yaptı. Bir süre sanatla iştigal ettikten sonra merhum Hacıveyiszade ve Cemil efendilerden sarf ve nahiv dersleri aldı. İlmini ilerletmek için Suriye’ye gitti. Bir müddet Halep’de kaldı. Oradan Şam’a geçti, Şam’da Şer’i ilimler Enstitüsü’ne kaydoldu. Orta ve lise tahsilini burada tamamladı.

Abdülvehhab el-Hafız’dan fıkıh, Abdur-rahman ez-Zu’bi’den tefsir, Şeyh Halid’den Arap Dili ve Edebiyatı, Şeyh Naif Abbas’dan fıkıh usulü dersleri okudu. Ayrıca Şeyh Abdülkerim er-Rıfaî, Şeyh Ahmet el-Busravî, Şeyh Abdurrahman Ebu Tok, Şeyh Abdülgani ed-Dakı gibi meşhur hocalardan da muhtelif İslâmî ilimler tahsil etti. Bu enstitüyü bitirdikten sonra Bağdat Şeriat Fakültesine kaydoldu. Bu fakültede. Prof. Muhammed ez-Zehebî’den (Meşhur et-Tefsir ve’l Müfessirûn kitabının yazarı) tefsir, Prof. Bedr el-Mütevelli; fıkıh ve usul, Prof. Abdülkadir Cumeyli; bedî, beyan, maânî ve aruz, Prof. Ömer Bavezir; Arap Dili ve Edebiyatı hocalarıdır. Türkiye’ye döndükten ve yedek subay olarak askerliğini yaptıktan sonra, Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’ne Arap Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi tayin edildi. 1969 yılında merhum Prof. Dr. M. Tayyip Okiç yönetiminde doktorasını yaptı. Tez çalışması “Abdullah b. Mes’ud ve Tefsir İlmindeki Yeri” daha sonra kitap olarak da basıldı. Sadece bu kitabı okuyan kişi Hüseyin hocanın ilmi derinliğini görebilir.

Bu arada tefsir derslerini de okuttu. Konya Yüksek İslam Enstitüsünde Fıkıh, Kelâm Bölüm Başkanlığı ve Müdür Yardımcılığı görevlerinde de bulundu. 1982 yılında isteğiyle emekliye ayrıldı.

Bundan sonra, tefsir öğretim üyeliği için, teklif gönderilen Kral Suud Üniversitesi Eğitim Fakültesi İslâmi İlimler Bölümü’ne gitti. Beş yıldan fazla burada tefsir, tefsir usulü dersleri okuttu. Bazı tezler yönetti ve tez savunmalarına münâkış üye olarak katıldı. Ayrıca bölümün müfredat programlarının lisans ve doktora hazırlanmasında komisyon üyeliklerinde bulundu. Türkiye’ye döndüğünde ise ilim aşkı onu ilerlemiş yaşına kadar rahat bırakmıyordu. Konya’da yeni açılan Diyanet İşleri Başkanlığı Selçuk İhtisas Eğitim Merkezi’nde Arapça ve Tefsir dersleri hocalığına davet edilince hiç tereddüt etmeden kabul etmiştir. 

BAĞDAT ŞERİAT FAKÜLTESİ’Nİ BİRİNCİLİKLE BİTİRDİ

Dr. Hüseyin Küçükkalay, Bağdat Şeriat Fakültesi’ni birincilikle bitirmiş ve bu fakülteyi ilk defa bir Türk’ün birinci olarak bitirmesi büyük olay olarak kabul edilmiş, bu olay bütün Bağdat gazetelerinde haber olarak verilmiştir. Konu, zamanın Bağdat Öğrenci Müfettişi ve Kültür Ateşesi tarafından da resmi bir yazı ile Milli Eğitim Bakanlığımıza intikal ettirilmiştir. Fakültede ders ve not çizelgelerinde, bilhassa tefsir ve hadis usulü gibi önemli derslerde notları yüz üzerinden 99-100 puandır. O şartlarda bu, büyük bir başarıdır. O dönemde Türk öğrenciler dahil, Arap hocalar ve öğrenciler Hüseyin hocanın ahlakını, zekasını ve çalışma azmini takdir etmiştir. 

BİTMEK BİLMEYEN İLİM AŞKI

Tefsir alimi Hüseyin Küçükkalayda ilim azmi çocukluk yıllarında başlamıştır. Öğrenme aşkıyla dolu biridir. 1944 yılında ilkokulu bitirince babası tarafından bisiklet tamirciliği işine verilir. Ancak içindeki ilim aşkına engel olamaz.  1947 yılında okumaya ve İslami ilimleri tahsil etmeye karar verir. Her gün işe gitmeden önce sabah namazından 1-2 saat önce kalkarak o dönemin büyük âlimi Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’den, Cemil Efendi’den Sarf ve Nahiv dersleri almıştır. Mustafa Efendi, yaşça büyük talebelerinden Ali Rıza Işın’ı, Küçükkalay’a yardımcı olması için yönlendirir. Bu durumu ise Ali Rıza hoca bir sohbette şöyle anlatır; “Hacı Veyiszade bazen yeni gelen öğrencilerin eğitimi için eski talebelerini görevlendirirdi. Bir gün 15-16 yaşlarında Hüseyin isimli bir çocukla benim ilgilenmemi ister. Benim ise yapmam gereken dersler olduğu için ilk anda şaşırırım. Bu çocuğun ilme olan tutkusunu denemek için ertesi günü sabah namazından 1 saat önce Aslanlı Kışla’nın oradaki camiye gelmesini söyledim. Bu saatte geleceğini zannetmiyordum, ama gittim. Baktım ki bir çocuk soğukta abdest almaya çalışıyor. Yaklaştığımda bunun dün gelen Hüseyin isimli çocuk olduğunu gördüm. Onun azmi beni çok etkilemişti ve derse başladık.”

Onun azmi annesini bile şaşırtmış, bir keresinde ona kıyamayıp sabahleyin namaza kaldırmamıştı. Uyanınca ona sitem etmiş ve kızmıştır. Bu olaydan sonra rahat uymamak ve sabah namazına kalkabilmek için uyumadan önce sağ elini bileğinden tavana bağlamıştır.  Annesinin bütün ısrarlarına rağmen 2-3 ay buna devam etmiştir. Bu bir yıl içinde sırasıyla Ali Rıza Işın, Hacı Veyiszade Mustafa Hoca, Cemil Efendi ve Mustafa Parlayan’dan (Akdedeoğulların) ders okumuştur.

Son derece kibar ve hassas bir insan olan Dr. Hüseyin Küçükkalay, Arap dili ve edebiyatının bütün inceliklerine vakıftı. Zamanımızda emsali az bulunan gerçek bir ilim adamı idi. Bilhassa Kur’ân-ı Kerim, hadis-i şerif başta olmak üzere, eski Arapça kaynak eserlerin anlaşılmasında büyük yardımı olan ve şahit olarak gösterilen sayıda şiir ezberlemiş olması onun temayüz ettiği yönlerden birisi idi. Tefsir konusunda ihtisası olan Küçükkalay’ın, Arap dilini fasih olarak çok rahat konuşması; ilmî ve dinî hitabelerde bulunabilmesi, Arap hatiplerini bile hayrete düşürürdü. Âmmice denilen ve muhite göre değişen konuşma tarzlarını da çok iyi bilmekte idi. Konya’mızda böyle bir ilim adamının yetişmesi hepimiz için gurur vesilesidir. Son derece zeki ve nüktedan bir insan olan Hüseyin Küçükkalay, sohbetlerin aranan ismi olmuştur. Arif Etik Hoca ile karşılıklı lâtifeleri meşhurdur. Arif Hoca sohbetlerde özellikle onun bulunmasını arzu ederdi.

Diyanet İşleri Başkanlığı Selçuk İhtisas Eğitim Merkezi’nin 1. Dönem mezunlarından Rıfat Oral, hocası Hüseyin Küçükkalay’la ilgili şu tespitlerde bulunmuştur; “1990 yılında Mevlana Cıvıloğlu tarafındaki bir Kur’ân kursunun 2. katında derslere başladık. İlk başta 32 kursiyer vardı ve dersler çok ağırdı. Ayrıca hocalarımız Hüseyin Küçükkalay, Nurettin Boyacılar ve Mehmet Savaş gibi dünya çapında ilmi ve saygınlığı olan insanlardı, her 3 ayda bir sınav yapılıyor, sınavda derslerden 70 alamayanlar görevlerine geri gönderiliyordu. Biz de hem hocalarımızdan azami derecede istifade etmek, hem de imtihanlarda elenmemek için gece, gündüz çalışıyorduk. Ancak 3 yıl sonra mezun olduğumuzda geride 12 kişi kalmıştı ve diğer arkadaşlarımız elenmişti. Böyle bir eleme sistemi belki de ilk tecrübe olduğu için çok ağır ve acımasızdı, Eğitim Merkezi tarihinde de bir daha tekerrür etmeyecekti. Ancak şunu itiraf etmek istiyorum ki, bu zorluklar bizi çok iyi yetiştirmişti. Kısa sürede bu kadar mesafe almamız dışarıdaki birçok hocayı şaşırtmıştı. Hüseyin hocam…Tabiri caizse bütün ilmini bize döktü… Arapça derslerinde et-Tuhfetü’s-Seniyye, kitabını Hüseyin hocadan okuduk. Derli toplu bir nahiv kitabıydı.  Engin Arapça ve Edebiyat bilgisi ile bu kitabı öyle şerh ediyor ve anlatıyordu ki sanki bize ciltler dolusu bilgi veriyordu. Ben Arapça eğitimimin büyük bir bölümünü o günlere borçluyum. Ders arasında tahtaya şiirler yazar, onun tahlilini yapar, bize de irabını yaptırırdı. O kadar çok şiir ezberdi ki; cahiliye dönemi, Rasulullah dönemi, Emevi ve Abbasi dönemi, hatta modern dönemlerdeki şairlerin yüzlerce şiirini hiç takılmadan okur, bazen aruz tahlilini yapardı.İhtisas döneminde Hüseyin hocamdan Tefsir ve Ulumu’l-Kur’ân dersleri okuduk. Nesefi ve Kurtubi tefsirlerini bize okutmuş ve kendi mükemmel uslubu ile anlatmıştı. Tefsirdeki ilmi gücü de Arapça’daki maharetinden aşağı değildi. Ben yurt içinde ve yurt dışında birçok hocadan ders aldım, ama tefsirde onun gibi bir alim görmedim. Saatlerce dersini dinlerdik de hiç kimsede bir yorgunluk ve bıkkınlık olmazdı. Asistanlık döneminde dahi bizi kırmadı, evinde, hasta yatağında bize ders okutmaya ve o güzel malumatları vermeye devam etti.”

İlerlemiş yaşına rağmen Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Arapça ve Tefsir dersleri vermeyi de kabul etti. Haftada iki gün Isparta’ya gitmiş, danışmanlık yapmıştır. Ancak, yol yorgunluğuna dayanamayarak, Konya İlahiyata naklini aldırmış, 1998’deki hastalık dönemine kadar burada da eğitimine devam etmiştir. 

İLMİ İLE AMİL BİR İNSANDI 

Küçükkalay, aldığı ilim ve yetiştiği edep, ahlak doğrultusunda hayatını sürdürmüş, ilimi ile amil olmuş bir zattır. İlmi hafife alanlara ve cahilce yorum yapanlara ise çok kızmıştır. İlmi hak eden ve bu yolda şevki ve hırsı olanlara verilmesi gerektiğini savunmuştur. Yeni tanıdığı talebelerine hemen açılmaz, engin bilgilerinden vermemiş, öğrencisindeki şevk ve hırsı gördüğü anda ise bütün bilgilerini aktarmıştır.  Bir gün hasta yatağındayken dostlarının, “Yahu hocam, bu kadar ilminize rağmen medyatik olmadığınız için az tanınıyorsunuz. Size yeterince değer verilmediği için bizler üzülüyoruz” sözlerine şöyle cevap vermişti: “Biz basit kullarız. İmam-ı Azam gibi âlimlerin yanında bizim adımızın bile anılması büyük nasip. Bunu dert etmenin anlamı yok. Allah günahlarımızı affetsin.”

Sözlere çok önem vermiş, bunu imanın bir alameti olarak görmüştür. Randevularına dikkat eder, nerede buluşulacaksa oraya dakikalar öncesinden kendisi gelmiştir. Randevu saati geçtiğinde sözleştiği kişi gelmezse beklememiştir. Sertlikten hoşlanmamış, insanlarla konuşurken sesini yükseltmemiş, her işini güzellikle halletmeye çalışmış, cömert bir insan olmuştur. 

TOPLUMSAL KONULARA BAKIŞI 

Küçükkalay, toplumsal konulara da duyarsız kalamamış, Müslümanları iyiliğe yaklaştırıp, kötülükten uzaklaştırmaya çalışmıştır. Bu anlamda iki güzel çalışması vardır. Biri fakirlik konusu diğeri ise Hz. Muhammed (SAV)’in hayatını anlatan filmdir. Her iki konuyu da ilmi açıdan yaklaşmış, önemli tespitlerde bulunmuştur. “Kur' an-ı Kerim ve Fakirlik Problemi” başlıklı makalesinde fakirlik konusuna ciddiyetle eğilen Küçükkalay, milletlerin karşı karşıya kaldıkları ve çözüme kavuşturamadıkları fakirlik meselesini İslam’ın asır önce ele aldığını ve fakirliğin yok edilmesi için gereken her çareyi bütün açıklığıyla ortaya koyduğunu ifade etmiştir. “Bir tarafta haksız kazançlar, vurgun ve meşru olmayan usullerle gelir temin edenlerin yanında aynı toplumda günlü\c yiyeceğini elde edemeyen, maddi sıkıntısı yüzünden bir kutu ilacını alamayan, kışın ısınamadıkları için çocuklan donarak ölen insanlar yaşıyorsa bu toplumda ciddi bir hastalık var demektir. Bu toplumlarda cinayetler artar, intiharlar çoğalır, insanlar arasındaki dini ve milli bağlar tamamen gevşeyip kopar” diyen Küçükkalay, bu anlamda fakirliğin çözümü için düzgün bir nizam kurulması gerektiğini şu şekilde belirtmiştir: İnsanlık öyle bir nizama sarılmalı ki bu nizamın tümü hak ve adalet olsun, devlet malına saldıranlar olmasın, fertlerin kalpleri Allah korkusuyla dolup taşsın, suçlular layık oldukları cezaları mutlaka görsün ve fakirlerin tüm haklarını korunsun. Kötülüğe götüren yollar kapatılsın, layık olmayanlar iş başına gelmesin, ‘kardeşim aç iken ben gecemi tok olarak geçiremem’ inancı kalplere yerleşsin. Bu nizam insana nereden gelip nereye gideceğini öğretsin. İnsanlara devlet malını korumayı telkin etsin. Ölümden sonra neler olacağını ve bir ikinci hayat bulunduğunu, herkesin burada hesaba çekileceğini körpe dimağlara anlatsın. ‘Benim tebaam fakir durumdadır ben de onlar gibi bir müddet et ve yağ yemeyeceğim’ diyen

Sorumluları iş başına getirsin. ‘Bir fakir açlıktan ölürse yarın bana bunun hesabını soracaklar’ inancını taşıyan insanlar yetiştirsin. İşte insanlığın böyle bir nizama ihtiyacı vardır. Susuzluğunu ancak bu nizamı yaşamakla giderebilir. Çünkü tüm sistemler çürümüş kullanılmaz hale gelmiştir. Umarım insanoğlu ancak İslam'da bulunabilen bu nizama kulak

verir de dünyada ve ölüm ötesinde huzura kavuşur.”

Küçükkalay, İslam’la ilgili tüm alanlarda görüş ve fikirlerini izah etmiş ve yazılar yazmıştır. Bunlardan biri de ‘İslami Açıdan Bir Filmin Eleştirisi” isimli kitabıdır. Libya’da çekilen ve özellikle Ramazan aylarında Hz, Muhammed, Çağrı isimleri ile TV’lerde gösterilen “Muhammed” filmine dikkat çekmiş, peygamberler ve onların ashabıyla ilgili filimlerde peygamberlerin kişiliklerinin baltalandığını, Allah’ın Kur’an-ı ve Hz. Peygamber (SAV)’in sünnetine dil uzatıldığını, yapımı bitmiş pırıl pırıl bir İslam binasının temellerinin dinamitlendiğini vurgulamıştır. “Resulullah7ın ve ashabının gerek sinema perdeyerinde ve gerekse sahnelerde kişiler tarafından temsil edilmesi kesin olarak haramdır. Bu maksatla Mekke, Medine ve Kabe gibi mukaddes yerlerin kullanılması da doğru bir hareket değildir. Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflerde temsil ve taklidin kat’i olarak haram olduğu beyan edilmektedir” diyerek 3 önemli tespitte bulunmuştur; 

1- Peygamberlere büyük mevkiler tanıyan ve onların yüce kişiler olduğuna inanan bir insan perde ve sahnede onları temsil edenleri seyrettikten sonra, temsil edilen kimse bu insanın gözünde küçülür ve bu sebeple de Müslümanların inançları zedelenmiş olur. 

2- Peygamberlerin temsil edilmeleri Müslümanlar arasında büyük tartışmalara yol açacaktır. 

3- Peygamberin temsil edilmesi semavi dinlere inananlar arasında çatışma ve anlaşmazlıklara yol açacaktır. Böyle bir fitnenin ortaya atılmaması için de bu temsil işinin mutlaka yasaklanması gerekir. Hz, İsa’nın öldürülmüş olduğunu söyleyen Hıristiyan aleminin yapacağı bir film herhalde kendi inancına uygun olarak yapılacaktır. Hâlbuki bir Müslüman’a göre durum böyle değildir. Çünkü Hz. İsa ne öldürülmüştür ne de çarmıha gerilmiştir. 

Bu tespitlerde bulunduktan sonra İslam dünyasının film üzerindeki eleştirilerine dikkat çeken ve bunları belgelerle ortaya koyan Küçükkalay, filmin amacının İslam’ı öğretmek olmayıp Hz. Peygamber (sav) ve ashabına zarar vermek olduğunu ifade etmiştir. 

Bunlar gibi onlarca konuya duyarlı bir yaklaşım göstermiş, İslam’ı ve Müslümanları korumaya, toplumsal sorunlara çözüm sunmaya çalışmıştır. 

VEFATI VE ESERLERİ 

Ömrünün sonuna kadar ilimle uğraşan Tefsir Alimi Hüseyin Küçükkalay, hasta olmasına rağmen yatağının başında dizili duran kitaplarını her fırsatta okumaya çalışmış, öğrencilerine ders vermeye devam etmiştir.  1998 yılı Aralık ayında hastalığı iyice ağırlaştı ve Ramazan ayının 28. Günü (27 Ocak 1999 tarihinde) Hakkın rahmetine ulaştı. Cenazesi çok kalabalık oldu.  Vasiyeti gereği çok sevdiği hocası Hacı Veyiszade Mustafa hocaefendinin kabrinin yakınlarına defnedildi. Her nefis ölümü tadacaktır, hükmü onun için de gerçekleşmişti. Daha sonra bir kitabın girişine yazdığı (Arap şiirinden tercüme) şu mısralar onun kabir taşına yazıldı:

Başı zora geldiğinde arayacak insanım benim,

Tıpkı karanlık gecede dolunayı aradığı gibi.

Geride çok sayıda eser bırakmıştır. Bu eserleri şunlardır;

Kur’ân Dili Arapça

Abdullah b. Mesûd Ve Tefsir İlmindeki Yeri

İbn Kesir, Hayatı İlmi Şahsiyeti ve Tefsirdeki Metodu

İslam ve Kızıl Rüzgar Komünizm (Belgeler-Bilgiler) 

Hür İslam Eğitimine Doğru, (Ebu’l-Hasen en-Nedvi’den tercüme)

İslam’ın Gençliğe Çağrısı, (Prof. Dr. Abdullah Ulvan’dan tercüme)

Çocuklara Peygamber Hikayeleri, (Ebu’l-Hasen en-Nedvi’den tercüme)

Din ve Maddecilik Arasında Ezelî Savaş, (Ebu’l-Hasen en-Nedvi’den tercüme)

İslami Açıdan Bir Filmin Eleştirisi

Batının İslam Korkusu (Gizli Belge)

Hz. Peygamber ve Zeynep

KAYNAKÇA

KÜÇÜKKALAY, Hüseyin (1995), Kur' an-ı Kerim ve Fakirlik Problemi, SDÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 2

KÜÇÜKKALAY, Hüseyin (1995), İslami Açıdan Bir Filmin Eleştirisi, Konya: İsmail Kaya Eğitim Vakfı Yayınları 

ORAL, Rıfat (2014), Ku’an’la Buluşmak, Dini İhtisas Dergisi Büyük Tefsir Alimi Merhum Hüseyin Küçükkalay Anısına, Sayı: 3

UZ, Mehmet Ali (2013), Konya Âlimleri ve Velileri, Konya: Meram Belediyesi Kültür Yayınları

Editör: TE Bilişim