16 Nisan'da yapılan seçimlerin ardından yavaş yavaş yeni sistemin parçaları oturmaya başladı. İlk olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kurucu genel başkanı olduğu Ak Parti'ye geri dönerek, ''Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'' resmen başlamış oldu. Tabi bunun yanında yeni sistemin ardından gözler Ak Parti'de dâhil olmak üzere tüm siyasi partilere çevrildi. Acaba bu sistem siyasi partilere nasıl yansıyacak?

Hatırlayacağınız üzere bir önce ki yazımızda da yazdığımız gibi sisteme ilk tepki Ak Parti'den eldi ve hızlı bir uyum süreci başlamış oldu. Bu süreç zarfında Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeniden partisine döndü ve 21 Mayıs'ta ki kongreyle büyük bir olasılıkla genel başkan olacak. Tabii bu durum sadece genel başkanlık değişimi değil, siyaset tarihinde bir ilk yaşanacağı gibi Ak Parti içinde ikinci bir yükseliş devri beklentisi büyük. Tüm bu değişimler yaşanırken diğer partilerin oluşumlarında da büyük olasılıkla hareketlilik olacaktır.
İşte tam bu noktada son zamanların kaynayan kazanı Cumhuriyet Halk Partisi ilk sırada geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi, sadece referandum kaybetmenin sancılarıyla değil, son yedi yılda yapılan tüm seçimleri kaybetmenin de ağır bir sarsıntısı içerisinde. Oluşan bu tablo ister istemez Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde ki muhalefetlerin harekete geçmesine neden olacaktır. Dahası ise Kemal Kılıçdaroğlu'nun koltuğu bırakması için haklı tüm nedenleri masaya yatıracaklardır.  Ancak Kemal Kılıçdaroğlu bunun farkında ve son açıklamasında ''kapı önüne koyma'' siyasetini bile yapacağını açıca beyan etmiş durumda. Hal böyleyken parti içerisinde ki hareketlilik sadece bu durumla sınırlı değil. Deniz Baykal'ın seçim öncesinde kurmuş olduğu diyaloglarda önemli rol oynuyor. Eski genel başkan Baykal, Ahmet Türk'ü cezaevinde ziyaret ettiğinde acaba yeni bir ittifak mı kuruluyor söylentileri baş göstermişti. Buna ise parti içi misilleme yapılarak Tuncay Özkan-Selahattin Demirtaş görüşmesiyle cevap verdi. Karşılıklı yapılan bu iki hamlede kazanan taraf biraz daha ağır basarak Kemal Kılıçdaroğlu verdi ve 2019'a giden zaman diliminde resmi ittifak anlamında ilk adımı atmış oldu. Ahmet Türk yerine Demirtaş'ı seçerek de tabana güçlü bir mesaj vermiş oldu. Bu birliktelik aslında daha öncede olmuştu. 7 Haziran seçimlerinin ardından ''birlikte salladık'' diyen Cumhuriyet Halk Partililer bir kez daha hayal kırıklığı yaşar mı bilinmez ama bu birliktelikte baya ısrarcı görünüyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu'nın kapı önü siyasetini yeniden gündeme getirdiği şu günlerde Cumhuriyet Halk Partisi'nin büyük bir kazan kaldırma olayının içerisinde olduğu kesin. Özellikle geçmiş zamanda da muhalefet olarak baş gösteren Muharrem İnce'nin seçimli olağan üstü kongre isteği olayları daha çok alevlendirmiş durumda. Tüm bir 16 Nisan seçim maratonu boyunca ''tek adamlık ve diktatörlük'' vurgusu yapan Kemal Kılıçdaroğlu'na da bu manada en büyük tepki İnce'den gelmiş oldu ve böyle bir tavır içerisinde olanın Cumhurbaşkanını eleştirmeye hakkı olmadığını açıkça beyan etmiş oldu. Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu'nın HDP sevgisi ise seçmenler tarafından artık sıklıkla eleştirilmeye başlanmış durumda. HDP'nin teröre karşı çıkmadığı, PKK ile arasına mesafe koymadığı sürece Cumhuriyet Halk Partisi tabanının da buna sıcak bakacağını düşünmüyorum. Kandilden emir almadan hareket etmeyen Demirtaş'la bir iş yapmak ne kadar parti vizyonuna yakışır orası tartışılır. Ya da akıllara iki soru işareti bırakacak bu kendilerince samimi açıklamalar yeni bir proje mi yoksa siyasetin yeni bir sentezi mi sorularını sordurtacaktır.