Tüm okurlarımızın geride bıraktığımız Ramazan ayını ve Ramazan Bayramını tebrik ederek başlayalım söze...

Birkaç gün yazmayınca, sizlerle biraraya gelmeyi, yazılarda buluşmayı da özlemişiz...

Rabbim, Ramazan ayının rahmetinden ve bereketinden en çok istifade eden ve bayrama mağfirete ererek ulaşmış olan kullarından eylesin hepimizi...

Allah ülkemiz üzerinde hain emelleri olanları kahr-u perişan eylesin... Bu mübarek günler hürmetine vatanımızın bütünlüğü, milletimizin birliği için yapılmış olan duaları kabul etsin inşallah. 

Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de de belirtildiği üzere zalimler yenilecek ve cehenneme sürüleceklerdir. 

Ülkemiz üzerindeki kanlı eller, Ramazan ayında  ve hatta bayramda da boş durmadı. En tatlı günümüzü acıtmaya çalışırken, ne Ramazan bildiler ne de bayram... O silahları doğrultup gencecik vatan evlatlarını bir hiç uğruna şehit edenleri de onlara uzaktan yakından destek verenleri de, onlarla gönül bağı kuranları da (artık ıslah olmayacakları anlaşıldı) Allah yer ile yeksan etsin. 

Değerli kardeşlerim;

İnsan için en önemli şey huzur ve sağlıktır... Gerisi bir şekilde olup gidiyor. Huzurunuzun olmadığını, sağlığınızın yerinde olmadığını düşünün. Nasıl bir bayram yaşarsanız / yaşıyorsunuz. 

Her ne kadar bayramı yaşamak için çaba sarf eden bir kalp, tebessüm etmeye çalışan bir yüz olsa da yüreğinizin bir yerinde o burukluğu hep hissedersiniz. Huzurunuz yoksa, bayram sizi teğet geçiyor...

Hani derler ya deliye her gün bayram diye... Keşke günü bayram havasında olanlardan olabilsek...

Kısa kısa geçiyorum, anlatacağım çok şey var çünkü. Sizleri de sıkmadan, geride bıraktığımız 3 gün içerisinde içimde birikenleri sizlerle bu satırlara sığdırdığım müddetçe paylaşmaya çalışacağım. 

Eski Ramazanları da eski bayramları da özlüyoruz. Lafa gelince birlikten, beraberlikten dem vuruyoruz. Bir olalım, birlikte olalım, iri olalım, diri olalım diyoruz. Evet olması gereken bu. Bir ve beraber olmalıyız. Yoksa bilye taneleri gibi savrulup gideriz ki öyle de oluyoruz. Allah daha fazla dağılmadan aklımızı başımıza alıp birleşmeyi nasip etsin. 

Eskiden birlik içinde olalım demeye gerek kalmıyormuş demek ki. Uzaklarda olsa da sevdiklerimizin yeri kalbimizdeydi. Sevmediklerimiz diye bir kavram da neredeyse yoktu. Balığın baştan kokması gibi, birlik de baştan geliyordu. Devlet, milletiyle bir bütün halinde olunca o huzur ve birliktelik ruhu da kendiliğinden oluşuyordu. 

Bayramlarımız da bayram gibiydi. Küçük bedenleri küçücük hediyeler mutlu etmeye yeterken, büyüklerimize gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerle onları da mutlu etmeyi başarıyorduk. 

Değerli okurlarım;

Yaşım itibariyle belki eskilerden sayılmam. Ama geri kafalı mıyım nedir, kafa yapısı itibariyle halen eskilerde, aklımın ilk ermeye başladığı o günlerde yaşamak arzusu taşıyorum. Çocukluğuma duyduğum özlem de sanki biraz tetikliyor bunu. 

Ancak şunu da görüyorum ki, benim çocukluğumdaki çocuklukla bugünün çocukluğu arasında çağ farkı var...

Beni rahmetli gocababamın bayram arifesinde aldığı mantar tabancası, bayram sabahına kadar cebinde saklayıp vermediği mantarları elini öptürdükten sonra vermesi mutlu ediyordu mesela.

Mahalle bakkalından cino alacak kadar harçlığım varsa, benden iyisi benden zengini de yoktu...

Bayram ziyaretine gittiğimde bir büyüğümün verdiği balonu patlamasın diye pürdikkat oynar, oynamaktan yorulunca indirir saklardım. Canım sıkılınca tekrar şişirip oynayayım diye. Bir balon bile o kadar kıymetliydi bizim gözümüzde. 

Bayramlığım yeri geliyor en güzel markalardan oluyor; yeri geliyor bir işportacının tezgahından alınıyordu. 

Ama bayramlıktı... Benim aklım ermezdi. Markaymış, iyiymiş, kötüymüş bilmezdim. Benim için önemli olan bayramlıktı...

Şimdiki benim özlediğim yaşlarda olan çocuklara bakıyorum;

Marka takıntısı 5 yaş grubuna kadar düşmüş. O küçücük çocuk ben onu almam, ben falanca marka ayakkabı isterim diyebiliyor. Çocuklarımızın gözünü iyi açmışız da, gönüllerini tamamen kapatmışız anlaşılan. O yüzden de gönüllemek eskisi kadar kolay olmuyor. 

Eline benim patlamasın diye çaba harcadığım balonu verdiğinizde atıveriyor, onda hiçbir kıymeti yok. Babasının veya annesinin cep telefonundaki oyunlar içerisinde sınırsız balon var. Üstelik o oyunların kurgusu da balon patlatmak üzere. İstediği kadar balonu patlatabiliyor. Ama sınırsız eğlence doyumsuzluğu da beraberinde getiriyor. 

Ya bizi çepeçevre sarıp abluka altına alan teknolojiye ne dersiniz;

Sadece çocuklar değil ki, biz de düştük maalesef teknolojinin karanlık çukuruna...

Bu bayram kendi kendime dedim ki, cep telefonumdan mümkün mertebe uzak duracağım. Yanında olamadığım sevdiklerimi selamladıktan sonra bir kenara atacağım. Ancak burada iğneyi başkasına dokundururken, çuvaldızı da kendime saplamam lazım. Yapamadım, gaflete düştüm.

Uzun süredir görüşmediğim kuzenlerimle birlikteydik. Bayramlar dışında da biraraya gelemiyoruz zaten. Onlarla birlikte eskilere yolculuk yaparken, cep telefonumu yanıma almışım. 'Rasim anladık. Telefonunu çok seviyorsun da bari bize ayırdığın vakti bari telefonunla işgal etme' uyarısını alınca, eskilerin deyimiyle başım sapmaya değdi...

Teknoloji insan için birçok kolaylığı sunarken, ipin ucunu kaçırıverdiğimizde aksi bir yöne gidiyor ve teknolojinin esiri oluveriyoruz. 

Ha bu işin bir de tatil boyutu var. Kimileri için bayramlar tatil yapma fırsatı olarak görülüyor. İşin bu boyutuna hiç girmeyelim. Zaten çok uzattık, buraya da girersek çıkamayıveririz.

Bayramlarda eski günleri yad ederken nereden nereye geldiğimizi ve dahası kim olduğumuzu hatırlıyoruz. 

Bu vesileyle tüm ümmeti Muhammed'in Ramazan Bayramı'nı tekraren tebrik ediyor, bu müstesna günlerin İslam alemi için hayırlara vesile olması duasıyla kelamımı sonlandırıyorum.