Dr.Laurence J. Peter ve Raymond Hull 1968 yazdıkları bir kitapla( ülkemizde 1980’li yıllarda meşhur oldu) Peter  ilkesi  diye bir kavram ortaya attılar.

Bir hiyerarşi içerisindeki her çalışanın yetersizlik gösterdiği noktaya kadar terfi etme, atanma eğiliminde olduğunu iddia eden ilke.

Bu İktisatta, yönetim biliminde, politikada  geçerli bir ilke olarak çalışanların kariyer planlarında yol gösterici bir rol oynadı. Üzerinde düşünüldü.

Ben de,  daha üniversitede iken bu ilkeyi ilk okuduğumda benim de dikkatimi çekmişti.

Yaşadığım ve gözlediğim olaylarda sık sık karşıma çıktı.  

Gördüm ki bu ilke evrensel bir sonuç değil iyi kullanana erken uyarı sistemi.

Çünkü kendi pozisyonu,  organizasyonu, çevresi sürekli değişim gösteren insanlar eğer  kendilerini aynı oranda ya da daha ileri düzeyde güncellemez, yeni şartlara ve pozisyonlara göre kendini hazırlamaz ise iktisadın diğer bir kanunun da ifade ettiği gibi  insan verimliliği belli bir seviyeden sonra düşmeye başlayacaktır.

Eğer güncellemeyi becerebilirse, gelecek şartları öngörebilir ve ona göre kendini tedbirini alabilir. Geliştirebilirse veriminin düşmeye başladığı noktada kendisine yeni bir vizyon ve misyon yükleyerek , kendisine daha verimli pozisyonların kapısını açabilir.

Yoksa  bulunduğu  en son başarılı seviye, hayat hikayesinin en güzel anısı olacaktır.

Bu sadece çalışanların yaşamında değil hayatın her aşamasında geçerli.

İnsanın kendi kişisel hayatında, devletlerin yaşamında, şirketlerde, bir ürünün piyasadaki ömründe, hatta düşünce ve fikir yaşamında gelişme olduğu sürece bu ilke geçerli diyebiliriz.

Kuruluş ya da başlangıç, gelişme, duraklama, düşüş ve yok oluş ya da yeni bir hale evrimle.

Tarihin sayfalarında incelediğimiz nice imparatorluklar, devletler, şirketler, başarılı insanlar bu kurala örnektir.

Mesela  Sayın Cumhurbaşkanımız bu  yaşam evresini siyasetçiler için metal yorgunluğu olarak ifade etmişti.

İşte bu duruma düşmemek için gerek insanlar, çalışanlar, yöneticiler, şirketler, devletler ve toplumlar sürekli kendi hedeflerini, rotalarını güncellemeliler.

Dünün ortak hedefleri bugünün yaşamına tam olarak uymayabilir.

Ya da bizzat kendimiz geliştirdiğimiz ortam, çevre ile dünün ihtiyaçlarının yerine çok farklı ihtiyaçların çıkmasına vesile olmuş olabiliriz.

Şu an ülkemiz ve toplumumuz tam böyle bir yeteneksizlik seviyesine yaklaşıyoruz.

Yani metal yorgunluğu emareleri çok arttı.

Amaçsızlık, tekrarlar çoğaldı.

Toplumu top yekun bir amaca yönlendirecek, yeni rotalara misyonlara ihtiyaç var.

Azalan verimler kanunu icabı çöküşü yaşayan Osmanlı imparatorluğu, Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet ile yeni bir rotayla gelişme yoluna girmişti.

Atatürk’ten sonra İlkeleri içselleştiremeyen yöneticilerimiz toplumumuzu rotasız hale soktular.

Kendileri;  var olan rotaları yeteri kadar algılayamadıkları için, küresel güçlerin meydana getirdiği algıların güdümüne girdiler.

Toplumu komünist, faşist, sağcı solcu, elit, elit olmayan, modern, modern olmayan ayrımı ile kendi ortak paydalarından uzaklaştırdılar. Yapay hedeflerle oyalandık.
İkinci plana atılan inancı, kültürü davranışı hor görülen halk uzun yılların ezilmişliğini; cemaatler, esnaf örgütleri, Anadolu kaplanları gibi misyonlarla, kültür, inanç, sosyal varlık ekonomi gibi alanlarda çıkışlar aradı.

Buna karşılık olarak gördüğü siyasi oluşumları yüceltti.

Ama şimdi bir yeteneksizlik seviyesinin daha arifesindeyiz.

Yeni siyasi oluşumlar, yeni arayışlar.

Şimdi şapkayı çıkarıp önümüze koyma zamanı.

Gelişen dünya yaşamı, aynı oranda dişini göstermeye başlayan çevresel problemler bizi yeni ortak paydalara, yeni misyonumuzu belirmeye yönlendiriyor. Tabii ki bilincimizi açar ve uyanırsak.

İnsanlık aslında bizden sadece kendi bekamızın misyonunu değil, aynı zamanda insanlık misyonu için de bizden vizyon bekliyor.

O zaman adalet, barış hak, üzerine kurulmuş, ötekileştirme hastalığından arınmış, liyakate dayalı bir yönetimle özgür inanç, fikir, bilimsel çalışmalara dayanan evrensel değerleri  önemseyen rotamızı belirleyen bir toplum olmalıyız.

Bu faydası kesilmiş politikacıların yeni parti kurması, 

Ya da birisinin başarısızlığı üzerine yaşam hayal etmek,

Olayları analizden çok, insanları itibarsızlaştırmaya çalışan,

Ya da kendi yerini sağlamlaştırmak için akraba, yakın arkadaş yöntemine dayalı yönetim biçimi ile uzaktan yakından alakası yok.

Bunların hepsi toplumun altını oyan çöküşe giden yolun taşlarını döşeyen yöntemden öte bir şey değil.

Şimdi ilke zamanı,

Ortak paydaları hızla oluşturma zamanı,

Şimdi insanları ortak hedefe yönlendirecek misyonu belirleme zamanı.

Öyle ötekileştiren, bize kötüyü gösterip kendisinin iyi olduğunu yutturmaya çalışan, kendi bekasını ülke bekası diye algı oluşturan, birisini yıkarak var olmaya çalışan düşünce tarzı olsa olsa emperyal düzenin değirmenine su taşır.
Şimdi kendi politikalarını oluşturma zamanı. Yeni bir misyon zamanı.