Gündelik yaşamımızın her anında yazılım program ve bilgisayarlar bir şekilde var.

Hatta yaşamda düşündüğümüz, projelendirdiğimiz her şeyi yazılımlarla programlaştırarak, yaşamımızın bir parçası haline getiriyoruz.

En basitinden hepimiz bilgisayarda oyun oynamışızdır. Oynamayanımız yok gibidir.

Bir ekranda düğmelerle, lojistiklerle idare ettiğimiz oyunları kontrol ettiğimiz ekran paneli, oyunun konsoludur. Kumanda merkezidir.

Bu oyunun bir yazılımı vardır. Bu oyunun programı vardır, yani sistematize   edilmiştir.  Bir de oyunu oynayabileceğimiz donanımda bilgisayarımız vardır.

Yani yazılım, program, oyun, bilgisayar ve onu idare eden oyuncu; biz.

Bu oyunu oyuncular yazmaz. Bizler yazılmış oyunların oyuncusuyuzdur.

Aynı şekilde yaşamımızın birçok yerinde bilgisayar teknolojisini benzer şekilde kullanırız.

Ofisimizde günlük işlerimizi yaparız.

Fabrikada üretim yaparız.

Devleti yönetirken,  karar alma mekanizmalarımızda bu teknolojileri kullanarak en karmaşık bilgileri çok kolayca değiştirebilir, düzenleyebilir ve bu bilgileri kullanarak devleti yönetebiliriz.

Mesela neredeyse nüfus sayımımızı, ithalat, ihracat ve vergilerimizi an be an bir konsol üzerinden takip edebiliyoruz.

Sanayide üretimin her aşamasını her geçen gün daha gelişmiş yazılım ve donanımlarla bir yönetim panelinden takip edebiliyoruz.

Bugün Almanya’da başlayan ve hızla gelişen Endüstri 4:0 ile yüzde yüz bu teknolojilerle  yönetilen fabrikalara doğru gidiyoruz. Binlerce insanın yaptığı işleri, sıfıra yakın  bir hata ile çalışan bir teknoloji .

Bu teknolojiyi anlayan, hızla geçen, bu teknolojide lokomotif olan ülkelerin işsizlik problemi olmayacak. Aksine bu teknolojiyi anlamayan ülkelerin vatandaşları her zamankinden daha bağımlı bir ülkenin fakir insanları olacak.

Artık savaşlar da bildiğimiz oyunlardan farklı değil. Savaşın her alanı bir yönetim panelinden idare ediliyor.

İnsansız hava araçları, gözetliyor, bilgi merkeze geliyor çeşitli simülasyonlarla savaş planı yapılıp, gerekli savunma ve saldırı planları yapılıyor.

Sahada savaşın piyonları ve paralı elemanları sadece saha işlerini yapıyor ya da ölüyorlar.

Bu işler yıllardır stratejik ortaklı, Nato, Birleşmiş Milletler gibi görünürde ciddi kurumlar ve üyeleri aracılığı ile yapılıyordu. Ülkemiz de bu kurumların aktif üyesi olarak, aldıkları bütün kararlara iştirak ettik. Kore, Afganistan, Kosova’nın son aşaması, 90’lı yıllarda Irak’ta, Somali’de olmak üzere fiilen katıldık. NATO’nun sanki jandarması gibi olduk. 

Üstelik içimizi karıştıranlar, bize karşı terörist yetiştirenler kendi müttefiklerimiz olduğu için hep zarar görerek.

Yani bir dünya sistemine göre yazılmış, bir programın her zaman taşeronu olarak.

Öyle ki onlardan aldığımız uçakların, tankların kodlarını fiilen alamayarak.

Yani dünya savaş ve çıkar oyununda bir şekilde piyon olmaya razı edilerek.

Ne zaman ki bizim de irademiz var, insanlık adına yapılanlar beni de ilgilendirir deyinceye kadar.

Öyle ki bu sistem oyunu devletlerin yönetilme biçiminde bile yüzyıllardır oynana geldi.

Çok az güçlü kesim yazdı, dünya oynadı.

Mesela demokrasi sistemi ile yönetilen devletler bile,  bu yönetim panelinin çizdiği sınırların içinden çıkmadılar.
Sanki demokrasi bile onlar için yaşam üretiyordu.

Demokrasinin en güzel aracı seçim sistemleri, algı yönetimleri ile onların kuracakları sisteme hizmet eden insanları yönetime getiriyor, seçim bitinceye kadar baş tacı edilen seçmen ve halk, seçim bittikten sonra devre dışı bırakılıyor, sistem asıl sahiplerine bırakılıyor.

Öyle ki bütün üniversitelerde dünyanın en iyi devleti olarak anlatılan Amerikan sitemi bile Trump’ın seçilmesi ile anlaşıldı ki; yönetim panelindeki güçlerin aksine seçimler olursa devlet özelliğini kaybediyor.

O koca Amerika iki seçimdir, başkanlarını neredeyse baypas etti. Trump’la bu ayrıma doruk noktasına geldi.

Bir binbaşı, danışman ya da yardımcı yetkili insanların tam aksi açıklamalarla dünya sistemini sarsmaya başladılar.

Birde buna yıllardır, jandarmalık yapan Türkiye gibi devletin, kendi iradesine göre hareket etmesi oyunu çok farklı boyuta getirdi.

Bilgisayar oyunlarında üretilmiş Truva virüsleri gibi kullanılan terör örgütlerini, şimdi kendi müttefiklerine karşı açıkça bir piyon olarak kullanmaya başladı.

Tıpkı virüsleri program kullanıcılarını, antivürüs programı kullanımına razı ederek kazanç sağlayan insanlar gibi, devletleri kendi çıkarına hizmet eden mekanizmalar haline getirmek için,  terör virüsleri ile dünya sistemini yönlendirmeye başladılar. Kendi istedikleri  noktaya getirip diz çöktürmek için.

Yaşadıklarımıza bir de bu gözle bakarsak;

Yönettiğimiz; ev, fabrika, devlet kurumu,  savaşlar,   stratejiler, taktiklerin oynadığımız oyunlardan ne fakı var.  Yönetim panelinin başına geçiyorsun yönetiyorsun.

İşte bura yapmamız gereken;

Oyunu yazmak, kendi kodumuzu yazılıma dökmek, kendi irademizle değiştirebileceğimiz, geliştirebileceğimiz programlara sahip olmak.

Yapmamız gereken, kendi yazılımızı yazmamız. Kendi irademizi bir an evvel teknolojik olarak ifade etmemiz.

Dünyanın da buna ihtiyacı var.
Elbette adalet, hak, vicdan ölçülerini kaybetmeden. Biz bu ölçüleri Veda hutbesinde öğrendik, Cumhuriyet ile sistemleştirdik. Bir an evvel geliştirmeli ve insanlığın hizmetine sunmalıyız.

Yoksa o konsol etrafında dünya sistemini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendiren güçler,
Başta Amerika, Avrupa olmak üzere Truva atı misali dışarıdan uygar, özde çıkar ağırlıklı yönetim biçimlerini dayatmaya devam edecek.