9 Kasım 2019 tarihinde ‘’Gençler Evlenemiyor’’ başlıklı yazımdan aylar sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ‘’gençler evlenmiyor’’ açıklaması ben ve çevrem açısından tebessüm ettiren bir tesadüf oldu.  Arkadaşlarım tarafından ‘’yazdıkların külliyede okunuyor herhalde’’ esprilerinin yapılmış olması konuya tekrar değinmek zorunluluğu hissettirdi. Üstelik  en çok dönüş aldığım yazılarımdan bir tanesi olmuştu, evlilikle ilgili yazım. Hem tarihsel bağlamda geçmiş dönemlerde ki benzer sorunlara yönelik uygulanan fermanlar ve cumhuriyet dönemindeki yasalar hem de bugünün gerçeklikleri en azından okuyucuların önemli bir kısmından dönüş almıştı. 

Bunun üzerine aradan iki ay kadar bir zamandan sonra Cumhurbaşkanımızın bu konuyla ilgili açıklama yapması ve bunun bütün Türkiye’de gündem oluşturması hemen konuya yönelik ilgimi tekrar cezbetti. Tabii, benimde hem genç hem de evlilik ile ilgili bir gündeme sahip olmam doğal olarak konuya yönelik dikkatimi daha çok çekiyor. 

Cumhurbaşkanının , "Batı çöküyor. Niye? Aile kurumu diye bir kavram kalmamış. Maalesef gençlerimiz genç yaşta evlenmiyor. Çoğu 30'u aşkın evleniyor ya da çoğu evde kalıyor. Böyle bir şey olur mu ya? Evlilik dışı hayat biçimi özendirilmeye çalışılıyor. Aman bunlara dikkat edin" açıklaması sonrası özellikle sosyal medya da büyük bir gündem oluştu. Twitter da ’’evlenmiyoruz çünkü’’ diye başlayan etiketlemelerde oldukça fazla yorum yapıldı. Bunun üzerine daha çok muhalif tavır sergileyen medyada da konu epey işlendi. 

Buralara bakıldığı vakit genel yorumların, açıklamayı eleştirmeye yönelik olduğunu gördük. Bu eleştirilerin temelinde gençlerin evlenememesinin ekonomik temelli bir sebepten kaynaklandığına yönelik bir bakış hakimdi. Eleştirilerin bir kısmına hak vermekle birlikte evlilik meselesinin yalnızca ekonomik alana sıkıştırılmasını makul ve anlamlı bulmuyorum. Kabul ediyorum ki, en önemli sebeplerden bir tanesi ekonomik alanla ilgili ama bütün bir mesele buraya sıkıştırılınca bunu yapanların çuvaldızı kendilerine bir batırmaları gerektiğini düşünüyorum. 

Çuvaldızı kendilerine saplarlarken de aile ve evlilik üzerine ahkam kesenlerin varaklı mobilya ile altın gramı tartışmasından çıkıp çıkamadığını ya da düğünde yemek verilip verilmeyeceği üzerine büyütülen hatta ertelenen yetinmeyip iptal edilen birliktelikleri bir düşünsünler. 

Bunun yanında evlilik ile ilgili beklentilerin ve evliliğin artık anlam dünyasında algılanma biçimi itibariyle değişikliğe uğradığı önemli bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Gençlerin değer yargılarının değişiminde doğrudan en çok etkilenen meselelerin başında aile ve evlilik geliyor, denebilir. Bu değişim ile birlikte ortaya çıkan tablo ise Reis-i Cumhurun konuşmasına girecek kadar etkili bir hal alıyor. 

Büyüklerimizin bu değişimlerden bihaber olduğunu anladığım anlardan bir tanesi yakın zamanda kendisine kıymet verdiğim hukukçu bir ağabeyimin üniversitedeki muhafazakar gençler ile başlayan cümlesinin devamında kaçındığı şeyleri anlattığı andı. Çok hızlı bir dönüşüm var ve bunu yakalayamadığınız gibi siz siyasiler ve büyükler bu dönüşümün asli destekçilerisiniz, farkında olmadan. 

Basit bir hesapla bir gencin en iyi ihtimalle üniversiteyi bitirmesi 23 yaşına tekabül ediyor. İşsizlik ile karşı karşıya kalan genç; iş bulana kadar bir dünya farklı sınava hazırlanıyor ve psikolojik bir çöküntü yaşıyor. Yaşanan bu çöküntü sonrasında ya idare edici bir iş bulabiliyor ya da askere gitmeyi tercih ediyor. Askerden kaçmak gibi bir niyeti var ise de hemen en kötü tezsiz bir yüksek lisans programına dahil oluveriyor. Bütün bu süreçler atlatıldığında yaş ortalama 28-29 çoktan olmuş oluyor. Doğal olarak Cumhurbaşkanının vurgusunda olduğu gibi evlilik 30 sonrasına kalıveriyor. 

Peki bu kurguda oyuncu kadar kurguyu/sistemi böyle inşa eden büyükler neden hiç gündem olmuyor? Kardeşinin, kızının, oğlunun evleneceği kişinin önce işi sonra aşını soranların hiç mi hatası yok sizce?