Bir ömür hayatı anlamayla geçiyor. 

Anlamak isteyene tabi.

Anladıkça, aslında ne kadar geç kaldığımızı, çok öncelerden  hayatın anlamının peşinde koşmak gerektiğini anlıyor insan.

Mesela daha çok okumak istiyor, insanın canı. Çok vaktimiz varken, okuyamadığım zamanlara hayıflanıyorum.

Kitap fuarlarında dolaşırken hırslanıyor, bir kenara çekilip okumak, okumak;  gün boyu okumak istiyor canım.

Sonra diyorum ki; bir kuytuya çekilsem, demli bir çay okusam diyorum. Hatta birlikte aynı kitabı okuyup,  tartışacak,  dostları da yanımıza almalıyız, diyorum.

Sonra birçok kitabı  okuduğumu, kütüphaneleri bitirecek seviyede okumaya başladığımız hayal ediyorum,  okuma bir den boş bir eylemmiş gibi geliyor.

Sonra olsun hem okur,hem yazarım  diyorum. 

Kendimi yazarken hayal ediyorum, eksik bir şey kalıyor yine.

Yaşamın içinde, yaşamın en acı ve tatlı yanlarından sıyrılıp okumanın ve yazmanın ifade gücünün zayıfladığını hissediyorum.

Hepsi yaşamla olmalı diyorum. Birden okumanın yazmanın manası da belirivermeye başlıyor.

Her şey yaşamla iç içe iken  güzel.  Yaşarken  okumak, okuduğunun sendeki etkisini hayatın aynasında seyretmek, gözlemek ,.  İşte o zaman yaşam daha anlamlı hale gelmeye başlıyor.

Bir de yazmaya başladım mı.. İşte o zaman okuma da, yazma da, yaşam da kendi varlığımda anlamlaşmaya başlıyor.

Yaşamın içindeki beni, varlığımı hissetmeyebaşladığımda , her öğrendiğim adımda,  işte;  hayat şimdi başlıyor  deyiveriyorum.

Yaşamla uyumlu hale gelmek bu olsa gerek.

Keşke demek istemesem de, genç nesilebirkaç  miras cinsinden, okumaya geç kalmak yaşama geç kalmak  demek istiyorum.

Keşke bir gücüm olsa, bütün gençlerle beraber okuyup tartışabilsek.

Çalıştığım birçok iş yerinde elimden geldiğince okuyup , paylaşıp tartıştık. İş yerimizi akademi haline getirmek için uğraştık ama daha çok yol var.

Elbet okurken sadece matbaada basılmış kitapların  yaprakları okunmamalı.

Oku derken Allah CC , yaşamın,  kendi sayfalarını da  okumayı anlattığını düşünüyorum.

Yaşamdaki seslere kulak kesilmek, duyabileceğimiz kadar kendimize yaşamla uyumlu hale getirmek. Gerçi günümüzün, gürültülü dünyası, hırsımızın anlamsız telaşı yaşama karşı duyarlılıklarımızı iyice köreltti. 

Başka yaşamlarının hareketlerini gözlemek, başka canlıların davranışlarını algılamaya çalışmak hepsi okumanın farklı biçimleri değil mi.

Unutmayalım irademiz var, onu canlı tuttuğumuz zaman yaşamdan kopmayız.

En basitinden bulunduğumuz yerden yaşamın derinliklerine doğru yürüyüşlerimizi arttıralım.
Denenmemiş yollardan geçelim. 

Farklı kokulara burun deliklerimizi açalım,

Nefesi bedenimizin her bölgesi ile buluşturarak canımıza can katalım.

Daldaki  ya da gökyüzündeki  kuşları izleyelim, 

Ağaçları izleyelim, yaprak döken ağaçlarla dökmeyen ağaçların, şimdilerde sarıdan yeşile renklerini inceleyelim.

Başka insanların deneyiminden dersler derlesek mesela..

Her biri yaşamın bir sayfası.

Yolda oynayan çocukların gözlerinden dünyanın temiz yanını, gençlerin davranışından yaşamın geleceğine dinamik bir hayal kuralım.

En yorgun olduğumuz anda  ruhumuzdan yükü paylaşacak bir dost bulalım. Bir kitap, bir ağaç, bir insan, bir hayvan  ya da gökyüzünde bulutlardan mutluluğun resimlerinden dostlar edinelim.

Mesela geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesin düzenlemiş olduğu Görmer Engelliler Labaratuvarı- GETEM İLE birlikte düzenlemiş olduklarıi bir etkinlikte, arkadaşlarım Murat Ağılönü, İlknur Seferoğlu, Berrin Yıldız Tavman arkadaşlarım onlara birlikte varız, demek onlara kitap okumak , onların ses olmak için  yaşamın içinde yanı başımızda kendi gerçeklerimizi göremediğimizi bize gösterdiler

Bu dediklerimin maliyeti düşük, katma değeri yüksek yaşamımızı zenginleştiren  davranışlar olduğunu sizler de biliyorsunuz.

Bir sonbahar gününde, belki de kışa mutluluklar hazırlamak için ruhumuzun derinliklerine çökelmiş durgunluklarımızdan kurtulmak, üşengeçliklerimizi terk etmek, vazgeçmişliklerimize meydan okumak, ertelemeleri raftan indirmek için tam zamanıdır diye yazıyorum.

Üç mevsimlik ömrün penceresinden  , imbikten geçmiş bir yaşamla, akıl ve kalbimizi canlandırarak,bir daha yaşamın enginliklerine koşmamız lazım.

Yaşam kendisiyle uyumlu olanı sırtında taşıyor. 

Belki de bu okumalarımız bize yaşamdan daha hızlı kimsenin gidemeyeceğini söylüyor.

Yaşam ne kendine geç kalanı, ne kendinden hızlı gideni affetmiyor.

O zaman yaşamın merkezinde, ama yaşamın iliklerine kadar kendimizin farkında bir ömürle yaşama geç kalmayalım.

Yaşamın bir parçası olduğumuz bilinci ve yaşayan her şeyle beraber anlamlı olduğumuzu fark ettiğimizde, eminim yaşam da bize en geniş kucağını açacak, sırlarını paylaşacak, bizi kendinden saydıkça, kendinden bizlerin yaşamına enerjisini aktaracaktır.