İlk blog yazmaya başladığımda, bloğumun başına mesaj olarak  ‘’Hayat; sadece baktığımız yerden ibaret değildir’’ diye yazmıştım.

O zamana kadar da hayata farklı açılardan bakmayı severdim ama bu cümleyi mesaj haline getirdikten sonra çok daha derin dikkat kesilmeye başladım.

O kadar ki; meğer birden fazla bakış açım varmış ama bakış açılarıma girmeyen o kadar çok açı varmış ki daha sonra tanıdım.

Gördüğümden, bildiğimden, duyduğumdan, öğrendiğimden çok başka doğrularla tanıştım.

Küre-i arz da yer, gök, arkamız, önümüz,  doğu-batı, kuzey-güney ve arasındaki milyonlarca nokta.

Sadece coğrafi ya da madde olarak değil, ruhen de sınırsız bakış açıların içerisinde bir yerlere saplanıp kalmışız. Manevi atmosfer maddi atmosferi de kapsayacak şekilde.

İnsan aklının ve hayal sınırlarının çok ötesinde desek daha doğru.

Yaşamın boyutlarının, algıladığımız hayata göre bir okyanus olduğunu keşfedilmesi gereken çok değişik yanlarının olduğunu fark ettim.

Hal böyle iken,  gördüğümüz nokta, duyduğumuz ses, tatlar, kokular, dokunma her biri ayrı bir âlemin kapısının şifrelerini içerdiğini anladım.

Olsa olsa bildiğimiz bakış açılarının, bizlere gerek kültürümüz, çevremiz ya da bilinçli olarak benimsettirilen algılar vasıtası ile çizilen sınırlar olduğunu öğrendim.

Her birine bir isim, bir anı, zaman, bir etki tanımlayarak sınırlarımızı örmüşüz ya da sınırlar örülmüş.

Meğer hayatı değerlendiremediğimiz ne kadar çok bakış açısı varmış.

Kavgalar,  kırgınlıklar savaşlar o dar bakış açılarının ürünü imiş.

Çabuk değerlendirme,   sadece bildiklerimizle en ağır yargılara varma.

Araştırma, analiz, muhakeme, muhasebe yapmadan sonuçlar çıkarma hepsi o dar bakış açımızın görüntüleri imiş.

Tanıdığımız seslerin, tatların, kokuların, yerlerin, düşüncelerin dışındaki bakış açılarını yok sayma yine hayatı baktığımız yerden ibaret saymanın sonucu.

Empati yeteneğimizin sığlığı, başkasının bakış açısından bakma yoksunluğu, hayatı sadece kendi zaviyemizden değerlendirmek, yine bu dar pencereden hayatı seyretme alışkanlığımızdan.

Yaşam içerisindeki her türlü varlığı sadece kendimize göre değerlendirerek aslında irademizi, aklımızı ve ruhumuzu da sınırlandırmışız.

Hal böyle iken bakış açısı dar insanları sınıflandırmak, onları kontrolü altına almak isteyenlerin de işlerini kolaylaştırmaktan başka bir şey yapmamışız.

Sınırlı pencerelerden dar hayat manzaraları, insanların sadece kendi duyguları ile dar dünyaların kurulmasını da kolaylaştırmışız.

Hastalıkların sebebi çoğu zaman alışkanlıklarımızın içinde saklı.  Öğretilmiş yanlışlarımızın sürüklediği sağlıksız yaşam ve beslenmeler birlikte yaşadığımız hastalıklarımızın kuluçkası gibi.

Kırdığımız insanlar, bozduğumuz moraller,  darmadağın olan ilişkilerin mayasında hayata dar bakış açısı ile yaklaşmamız saklı.

Kendi doğrularımızı herkesin doğrularıymış gibi, kendimize ve hayata dayatma gayretimiz.

Batırdığımız şirketler,   uçuruma sürüklediğimiz kurumlar,   devletlerin hepsinin altında bildiklerini en doğru sanan insanların dar açılı kararları yatmakta.

Hatta büyük devletler ve bunları yöneten güçler bu dar bakış açılarını kendileri için avantaj olarak kullanmaktalar. Çok daha geniş açılarla dar bakış açılı insanları, kendi güçlerini maksimize etmek için çok istedikleri birer kaynak haline gelmekte

Dar bakış açılı insanlar ve toplumlar geniş bakış açılı insanlar tarafından istedikleri gibi yönetilebilmekte.

Dünyaya barış, özgürlük, demokrasi kelimelerinin kapsayıcılık özelliği ile insanların yaşamında oluşturulan güzel hedeflerin peşinden insanları sürüklerken, milyonları savaş meydanlarında, terör değirmeninde ölüme gönderiyorlar, milyonlarcasını göç ettirmek zorunda bırakıyorlar.

Bazen insanların en kutsalını kullanarak, onları kendilerinin emelleri doğrultusunda yaşamlarını gönüllü olarak feda etmelerini sağlamışlardır. 

İktisatlı yaşamın bereket olduğu bir dünyada, insan ihtiyaçlarını sulandırarak,  nefsin isteyebileceği her şeyi ihtiyaçmış gibi göstererek, insanları ekonominin düzenli satın alma sisteminin bir dişlisi haline getirmişlerdir.

Sevdiğimiz her duyguyu,  düşünceyi inancı davranışı küresel sermayenin kaçınılmaz malzemesi haline getirmişler.

Cüz-i irademizi bizim kontrol mekanizmamızın elinden alıp, külli irade ile aramıza küresel gücün çekim gücünü yerleştirerek, aynı zaman da ölüm sonrası hayatı da bu dünyaya kurban haline getirmişiz.

Birey olarak kolay yaşama meyil edişimiz, yaşamın bu hallerinin kolay elde edilebilir hale getirilmesi bizlerin de kendi irademizden fark etmeden vazgeçmemizin önünü açmış.

Yani çevremizi ve kendimizi algımızı yönlendirerek, kendi irademizle tüketerek. Şimdi yeniden var olmak için çaba harcıyoruz.

Doğrularımız, ideallerimiz,   hedeflerimiz, üyesi olduğumuz kuruluşlar, kurumlar ve güçler tarafından onların isteğine ve bakış açısına göre yeniden tanımlandı.

Belki bu durumlar, anlık yaşama biçimimiz, dar bakış açımızla işimize de gelmiş olabiliyor. Daha kolay ve daha mutlu yaşam vaadi bizleri hep bir yere odaklı hale getiriyor.

Yaşamımız belki de böylece öğretilmiş çaresizliklerle ve onların bulduğu çareleri çözüm olarak kabul ederek, onların kontrolünde ama kendimiz yaşıyormuşçasına,  sahte mutluluklarla devam ediyor. 

Ve küresel sistem koca bir mekanizma olma yolunda hızla gelişiyor. Dişlileri arasında insanlık denen muhteşem varlığın özelliklerini bir bir öğüterek…

Ya çaresi, bakmadığımız açılardan hayatı değerlendirmeye çabalamak, duymadığımız sesleri fark etme gayreti, yeni tatların peşinde koşmak,  farklı duyguları yaşamımızda değerlendirmek,  bulunduğumuz noktaya başkalarının da gözünden bakabilmek, farklı düşüncelerle, fikirlerle yaşamımızı donatmak gibi insanlık denen derinliği yeniden tanımak lazım.

Yaşam okyanusunun bilinmeyen ya da bilmediğimiz yönlerini yeniden yeniden değerlendirebilirsek

Belki de tükenen insanlığımızın var oluşunu yeniden yakalayacağız.

Gerçek mutlulukların dostu olarak.