Tüm dünyayı etkisi altına almış olan Korona virüsü maalesef ki köşe yazılarımızı da esir aldı. Sosyal bilinçlenme ve tedbiri elden bırakmama adına televizyonlar haberler yayınlarken, biz köşe yazarları da yazılarımızda buna dikkat çekmeliyiz.

Hayatlarımızı, özgürlüğümüzü, ihtiyaçlarımızı kısıtlayan virüs hâlâ varlığını sürdürüyor. Fakat ne yazık ki bizler ciddiyetin farkına değiliz. Bazı kesim tedbiri elden bırakmaz iken, bazı kesim de “Takdir Allah’tan” diyerek gailesizce hareket etmekte… Elbet takdir Allah’tan fakat önlem almak gerekiyor.

Millet olarak espri yeteneğimiz çok geniş bunu kabul ediyorum. Moralimizi yüksek tutmamız da gerekli amenna… Fakat hiçbir şey yokmuş da televizyonlarda günlerdir devam eden bir korku filmi izler gibi, haberlere bakarken ah’lanıp vah’lanıp daha sonra da sokaklarda gezmenin mantığını anlayamıyorum.

Yasaklar çiğnenmek için vardır tabii…

Bunun en acı örneğini ne yazık ki geçtiğimiz hafta sonu yaşadık. Cuma gecesi, iki gün sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi üzere; “dışarı çıkın!” emri gelmiş gibi cümle âlem sokaklara döküldük. Kıtlık çıkmış gibi marketleri, fırınları yağmaladık. Üstüne üstlük çocukların sokağa çıkma yasağı günler öncesinden gelmesine rağmen yasağa tabii olan evlatlarımızı da yanımızda götürdük.

Günlerdir verilen bir mücadele var. Biz ekran önünden son verileri öğrenirken, ardında gecesini gündüzüne katan nice çalışanların olduğundan bihaberiz.

Türk toplumu olarak konserve, kışlık yapma gibi adetlerimiz var. Eminim ki herkesin buzdolaplarında iki günü çıkaracak yiyecekleri vardı. Günlerdir sosyal medya, ev fırınlarının yaptığı ekmeklerin fotoğraflarını sergiledi! Nereye kayboldu o ekmek yapanlar acaba? Şüphesiz herkesin evinde unu da vardı.

Yoksa dahi bu ülkenin polisi her daim yardım etmeye hazır. Ki fırınların açık olacağı ve kimsenin ekmeksiz kalmayacağını da öğrendik. Kabul ediyorum bunun haberi geç verildi ama öncelik tedbirdi. Bir telefonla evimize gelemeyecek hiçbir şey yok. Ama bizlere yasakları çiğnemek her zaman hoş geldi.

Bu yasakların uygulanmasının da nedeni biziz aslında. “Sosyal mesafe, tedbir, evinde kal, hayat eve sığar” yazılarını her yerde hem görüyoruz, hem de duyuyoruz. Ellerimizden bırakmadığımız telefonlarımızın sol üst köşesinde dahi yazıyor. (Dikkatini çekmeyenlere duyurulur.) Eğer bizler evlerimizde kalsak bu yasaklar uygulanmayacak. Fakat azıcık sıcak hava görünce hemen mangala koştuğumuz için engeller mecburi olmaya başladı.

Ve bu hafta sonu da sokağa çıkma yasağı ilan edilecek. Lütfen sizden ricam geçtiğimiz hafta sonu gibi sokaklara dökülmeyelim. Önceden ihtiyaçlarımızı alıp evlerimize koyalım ve bu dönemin bir an önce geçmesi için bizde bu sürecin bir ucundan tutalım.

Birlik olduğumuz zaman alt edemeyeceğimiz hiçbir şeyin olmadığını on beş Temmuz’da mermilerin, tankların önüne dikildiğimiz zaman gördük. O vakit birlik olmak için sokağa çıkmamız gerekiyordu. Şimdi ise özgürlüğümüze kavuşup eski günlerimize dönebilmemiz için evlerimizde kalmamız…

Enfekte olup, hastane de can derdine düşmek mi? Yoksa evlerimizde ailemizle kalıp, yıllarca dünyanın keşmekeşine kapılıp; dinlenmeye, okumaya ve vakit ayıramadığımız şeylerle meşgul olup güvende kalmak mı? 

“Bana bir şey olmaz Allah’ın izniyle…” diye düşünme! Şuan hastanede iyileşmek için dua eden kişilerin senden hiçbir farkı yoktu. Ufak bir ihmal senin ve sevdiklerinin yaşamını olumsuz etkileyebilir.

Lütfen evinde kal ülkemin güzel insanları… Ölen kişiler hepimizin canı… Biz bir iken çok güzeliz. Hayatını eve sığdır. Şimdi sığdır ki bu günler geçtiğinde vicdanın rahat olarak nefes alabilesin.