Geçen hafta açıklanan yapısal reform paketinin dış ticareti ilgilendiren boyutunu incelediğimizde ihracat ile alakalı düzenlemelerin hazır olmadığı ve ilerleyen aşamalarda açıklanacağı ifade edilince maalesef ki dış ticaret konusunda hazır bir çalışma olmadığını öğrenmiş olduk. Özellikle iç piyasa daralması yaşadığımız kısa-orta ve uzun vade içerisinde çıkış yolunun İhracat ve turizm (Döviz kazandırıcı faaliyetler) olduğunu varsaydığımızda, bu çalışmanın hazır olması ve harekete geçilmesi gerekiyordu.  Dolayısıyla dış ticaret ile yapısal reform paketi için yaz aylarını beklemekten başka çaremizin kalmadığı gözüküyor. 

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE “DIŞ TİCARET VE YAPISAL REFORMLAR”

Eski Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut Özal’ın, özellikle dış ticaret alanında yaptığı yapısal reformlar, ülkemiz ve dış ticaret tarihimiz açısından önemli dönem noktaları içerisinde yer alır. Bunlar içerisinde yer alan yapısal reformlardan bahsedersek; 

  • İthal ikameci politikadan, ihracata dayalı bir ekonomi modeline geçiş 
  • Döviz serbestisinin getirilmesi 
  • Türk parasının konvertibl hale getirilmesi 
  • Türk ihracatçısını finanse edecek kurumların oluşturulması (Türk Eximbank) vb.

Bu aşamalar sayesinde, ithalattaki sınırlamalar kalktı, ülke içi piyasa rekabete açılmış oldu, İhracat politikasının değişmesi ile ülkemiz iş adamları dünya ile tanıştı ve yurtdışı pazarlara mal satma aşaması başladı, Döviz bulundurmak ve getirmenin serbestleşmesi ile birlikte, ticaretteki ivme artmış oldu. Ayrıca ülkemiz parasının konvertibl hale gelmesiyle, dünya pazarlarında iş yapabilmek kolaylaştı. Türk Eximbank sayesinde de ihracatçı firmalarımıza uygun krediler sağlandı (dış ticaretin finansman boyutu) 

İlerleyen dönemlere baktığımızda;

  • Gümrük Birliği anlaşması (iyi müzakere edilmediğinden şu an için güncelleme talep ettiğimiz hatta dış ekonomik politikalarda AB politikalarını uygulamak zorundu olduğumuz bir yapı) 
  • Dünya Ticaret Örgütüne üye olmamız (DTÖ’ne üye olan ülkelerle ticaretimizi, DTÖ kurallarına göre dizayn etmemiz.) 
  • Sabit Kur rejiminden, dalgalı kur rejimine geçmemiz vb. 

GÜNÜMÜZE GELİRSEK;

Dış ticaret politikasında yapısal reformlar, aşağıdaki konuları öncelik haline getirmesi gereken bir model içermesi gerekiyor. 

Dış Ticaret Açığını Azaltma Yönünde (kalite bağlamında) yapısal reformların oluşturulması;  Örneğin 2018 yılında yaz aylarında dövizin, Türk Lirası karşısında değerinin artmasıyla, dış ticaret dengesindeki pozitif süreç, konjonktür olarak ihracatı artıran ve ithalatı azaltan geçici bir süreç oluşturdu fakat bu durum dış ticaretteki dengenin kalitesiz bir düzelme durumuydu. 

İhracatı Artırmaktan Ziyade, İhracat Birim Değerini Artırmaya Yönelik Reform Dizaynı; Örneğin 2018 yılında(geçen yıl) Cumhuriyet dönemi ihracat rekoru kırmasına kırdık ama dış ticaret hadlerine baktığımızda ve birim değer endeksleri ile değerlendirdiğimizde yine yerimizde sayıyoruz. 2018 yılında etkin miyiz? Evet. Peki, verimli miyiz? Hayır 

İhracattaki Teşvik Mekanizmasının “Sonuç ve Performans Odaklı” Olması; Öncelikle Ticaret Bakanlığı Teşvik mekanizması, kişilerden bağımsız (kişisel müdahale ve yorumlamalardan bağımsız) bir yapısı olduğu için çok doğru çalışan bir bakanlık

“Teşvikteki performans mekanizması ”derken neyi kastediyorum?  

Örneğin; Ticaret Bakanlığı, Pazar Araştırması ve Pazara Giriş kapsamında, Pazar araştırması desteğinde verilen yurtdışı seyahat teşvikleri, yılda 10 ülkeye kadar, ülke başına 5000 ABD değerini geçmeyen kısmın % 70’ni geri ödüyor. Firma ister ihracat yapsın, isterse yapmasın bu ödeme gerçekleşiyor. Peki, bu durumdaki aşamada senin önerin nedir diye sorarsanız;  

  • Mevcut desteği % 50’ye indir.  
  • 10 ülke sınırını kaldır
  • Geri ödeme süresini en kısa süreye indir. (Örneğin, firmanın resmi başvurusundan 1 ay sonra) 
  • % 50 teşvik alan firma, bir yıl içerisinde seyahat ettiği ülkede ihracat gerçekleştirirse, mevcut teşvik oranını % 100’e çıkar (Örneğin firma yetkilileri seyahat yaptı, sonrasında % 50 teşvik için başvurusunu yaptı. 1 ay sonrada % 50’lik kısmın ödemesi firmaya yapıldı. Varsayalım ki seyahat esnasında görüşmeler güzel gitti ve 6 ay sonra ihracat yaptı. İşte firmanın ihracatını belgeleyen Gümrük Çıkış Beyannamesiyle başvuru yaptıktan bir ay sonra da geri kalan % 50 ödensin ve teşvik % 100 olsun.)
  • Bir yıl içerisinde aynı ülkeye iki kez seyahat şartını, önceden ihracat yaptığı firma haricinde (2 seyahati tamamladıktan sonra) iki seyahat sınırını aşar ve mevcut firma haricinde farklı firma ya da firmalara ihracat gerçekleştirişe yine teşvikten faydalandır.

Bu seferde etkin olmayan bir teşvikten örnek verelim,

Örneğin, uluslararası B2B sitelerine verilen teşvikler. Şu an için bu desteklerden “bir adet firmanın” faydalanması mümkün değil. Nasıl mı? Artık süreç, İşbirliği Kuruluşları vasıtası ile toplu başvuru yapılması şartı getiriyor. Ayrıca burada toplanan firma sayısının da 250 adet olma şartı var. Kesinlikle etkin olmayan bir teşvik mekanizması, yine aynı soruyu farklı biçimde soralım, Neden etkin değil? 

Örneklendirerek anlatmak gerekirse, herhangi bir X firması, uluslararası B2B sitesine(Uluslararası Pazar Yerleri ortamını sağlayan internet siteleri) üye olmak istiyorsa maalesef bireysel başvuru yapamıyor. Başvurunun muhakkak bir işbirliği kuruluşuyla yapılması ve bu kuruluşun 250 adet firma sayısını bulma şartı aranıyor. Şimdi soralım. Bu işbirliği kuruluşu bünyesinde, örneğin 1 yıl boyunca 250 adet firma sayısına ulaşılmazsa ne olacak? Olacak olan olay şu; firma bu teşvikten faydalanamayacak şimdiden geçmiş olsun. Dolayısı ile bu süreçte, bireysel başvuruların önü açılmalı ve ihracatçı firma ne zaman bu teşvikten faydalanmak isterse, belirli bir sayıya ulaşma şartı olmadan, başvurusunu yapsın ve teşviklerden faydalansın. 

İhracatta Bölgesel Adaleti Kuracak Teşvik Mekanizması Oluşturulmalı: Belki de en önemli yapısal reformların başından gelen unsurun, bu kısım olacağı düşüncesindeyim. Öncelikle buradan kastettiğim yatırımlardan ziyade, ihracat süreçlerindeki maliyetler bağlamında adaleti tesis edecek bir teşvik mekanizması. Nasıl mı? Örneklendirelim o zaman. Örneğimizi Doğu Anadolu da yerleşik firmalardan seçelim. Örneğin, Muş veya Van gibi illerimizde faaliyet gösteren ihracatçı firmalarımız maalesef ki sınır komşuları olan ülkelere veya destinasyon bağlamında yakın ülkelere ihracat ile kendilerini sınırlandırıyorlar. Çünkü uluslararası limanlara yakın değiller. Örneğin Y firmamız İzmir’de ise Muş ve Van illerimizde faaliyet gösteren firmalarla aynı ürünü üretiyorsa, bu Y firması, İzmir Alsancak limanından, istediği ülkeye mal gönderebilecek iken, Doğudaki firmalarımız mallarını İzmir, Mersin veya İstanbul limanlarına getirmek ve aradaki ülke içi nakliye masraflarını ödemek zorunda kalacaklar. Şimdi soralım “aynı ürünü üreten İzmir’deki Y firması ile Doğu illerimizdeki firmalarımız rekabet edebilir mi?” Elbette ki HAYIR. Dolayısı ile limanlara olan “iç nakliye masraflarının” yöredeki firmalara teşvik olarak verilmesi gerekmekte. Buradan yola çıkarsak, Türkiye’nin farklı bölgeleri için iç nakliye teşvik sisteminin bir modele oturtulması gerekir.

Türkiye’nin yedi bölgesinde de eğitim/seminer ve danışmanlık vermiş ve ülkemizin farklı coğrafi alanlardaki ihracat sıkıntılarını çok yakından gören bir kardeşiniz olarak, kendi konum özelinde (dış ticaret) yazacak birçok fikrim olmasına rağmen sayfa alanım kısıtlı olduğundan ancak belirli bir kısmını birkaç örnek özelinde paylaşabildim.  

SONUÇ: İster reform, ister politika değişikliği olsun, ne olursa olsun ama Amaç-Sonuç ilkesi baz alınarak, pratik ve etkin olanı olsun.”