YANLIŞ TARİF VE KÖLELEŞME

Üniversitelerde ekonomi kitaplarında ekonomiyi sınırsız insan ihtiyaçlarını sınırlı imkanlarla karşılama faaliyeti diye tanımlanır.

Görünürde bir anormallik yok. Cİhtiyaçlar sınırsız,kaynaklar sınırlı.Böyle olunca istediğimiz şeyleri almaya çalışmak,bunun için kaynak oluşturma çabası da bir ekonomik faaliyet olmuş oluyor..Faaliyet de böyle bakınca; bu faaliyet sonucu toplum bir türlü mutlu olamıyor.Çünkü tatmin olamıyoruz. İhtiyaçlarımız  karşılanıyor,tatmin ediliyorsa mutlu olabilmemiz  lazım.Olmuyor.Kendimizle çevremizle sürekli çatışıyor.Sürekli ruhsal çıkmaz içerisinde oluyoruz.Zaman zaman geçici mutluluklar yaşasak da,tatminsizliğimiz hep devam ediyor.

Bir bakıyor ihtiyacımızı karşılayacağız derken deli danalar gibi çalışıyoruz. Bir şeyi satın alsak yeni bir şey çıkıyor.Onu allayıp pulluyorlar çok çekici hale getiriyorlar. Sonra kolay ödeme imkanı, kredi kartları ile satın aldırıyorlar.Yaşamız  vadelerin hizmetine giriyor. Satın alma cazip hale getiriliyor. Bir türlü kendimize gelemiyoruz. Kendimiz olamıyoruz. Dolayısıyla da özgür olamıyoruz.

Yalnız Allahtan yardım ister yalnız ona kulluk ederiz diye her gün dua ediyoruz ama bir türlü paranın kul etmesinden kurtulamıyoruz.

Peki yanlışlık nerede. Yanlışlık ihtiyaçlarımız ile nefsimizin bize dikte ettiği isteklerimizi yanlış tariften kaynaklanıyor.

İhtiyaçlar bir gereksinim. Olmazsa olmazımız.Yaşamımızda kullanabileceğimiz adı üstünde ihtiyaç olan şeyler. Olmazsa yaşamı idame ettiremeyeceğimiz gereksinimlerimiz. İhtiyaçlarla yaşamak israfı önler.

İstekler beğendiğimiz, nefsimizin hoşuna giden, imkan varken alınabilecek bize kolaylıklar sağlayabilecek, bizi rahat ettirebilecek şeyler. Hatta insana toplum içinde  nam sağlayacak,dikkat çekmesini sağlayacak şeyler.İstekler ihtiyaç karşılandıktan sonraki kısım. İhtiyacımızı da isteriz, isteyerek alıyoruz. İsteğimizin sınırı yok. İnsan her şeyi isteyebilir. Doyduğundan fazlasını ister hatta yer ama sıkıntı verir. Sağlıksızdır.

Ekonomi bize yanlış tanımlanıyor, sınırsız olan isteklerimizdir. Bize isteklerimiz ihtiyaçmış gibi tanımlanınca da daha baştan bizi zorunlu olarak almamız gerekiyor, psikolojisine sürüklüyor. Satın alma zorunluymuş duygusu bize öğretiliyor. Tüketim toplumunun en bariz tarafı bu. Tabi hızlı tüketim başta bizi,sonra yaşamı ve dünyasal varlıkların hızla tükenmesini sağlar.

Sadece isteyen, tüketen satın alan borçlanan insan, modern yaşam diye sevimlileştirilen salt kapitalist dünyanın kurduğu mekanizmanın bir parçası olmaktan öte gidemez.

Çoğumuzun telefonun %1 bile özelliğini bilmeyiz ama maaşımızdan fazla paraya satın alırız.Evlerimiz çok nadir kullandığımız koca koca salonlardan oluşuyor. Oysa borcumuzu ödemek için yoğun çalışma hayatı misafirliği bitirdi,ne misafirliğe gidebiliyoruz ne de misafirliğe gelen var ya da gittikçe azalıyor. Giyeceklerimizi sadece markaya göre alıyoruz,malzemesini tanımıyoruz bile.Araçlarımız kullanmasını bilmediğimiz özelliklere sahip.Evlerimiz yetmiyor. Bir iki beş, çocuklara torunlara. Onlara eğitilmiş yaşam yerine, sadece maddi unsurlar bırakıyoruz. Belki ilerde onlara şefkat, maddi manevi eğitim verilse bu miraslara değer bile vermeyecekler. Oysa sadece miras  zaten değer yaşamda örnekte olduğu gibi değer bulmuyor.

Modern toplum bize istekleri ihtiyaç gibi tanımlayarak nefsimizin kölesi yapıyor. Köle olmuş bir nefsi taşıyan insanın ne istiklali ne istikbali olur. Şimdi gölgemiz gibi bir türlü yakalayamadığımız muasır medeniyet gibi. İsteklerimizin emrinde oldukça da yakalamayı bırakalım, yakalamayı akıl bile edemeyeceğiz. Çünkü cüz-i irademizin etrafı ihtiyaçmış gibi algılatılan isteklerimizle örtülmüş. İrademiz de isteklerimizin kölesi olmuş.