Hiç arzu edilmediği halde çevremizde, yurdumuzda sık sık yangınların çıktığını görür ve ya duyarız. Bu yangınların daha çok elektrik kontağından; çocukların kibrit, soba, ocak gibi şeylerle oynamasından, tüp gazların patlamasından, insanların dikkatsiz davranışlarından çıktığı açıklanır ve örneklerle anlatılır. Bunlara büyük mal ve can kayıpları da eklenince yangının ne büyük bir felaket olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu felaketten korunmanın yollarını insanlar çok eskiden beri aramışlar, çeşitli araç ve gereçler yapmış ve bunları her geçen gün geliştirmişlerdir. Eskiden yangın söndürmek için kazma, kanca ve taşıma sular kullanılır ve büyük zorluklar çekilirdi. 1717 yılında Müslüman olup Davut ismini alarak Türk vatandaşlığına geçen bir Fransız, Fransa’da gördüğü yangın söndürme teşkilatını kurdu. İlk başarısını da 150 kadar tulumbacı ile İstanbul Tophane’de çıkan büyük bir yangını söndürmekle gösterdi. Daha sonra Yeniçeri teşkilatında “Tulumba Ocağı” kuruldu. Yurdumuzda Davut Ağa’nın başlattığı bu teşkilat gelişip büyüyerek itfaiye teşkilatı adını aldı. Yangın söndürme görevi 25 Eylül 1923 tarihinde belediyelere verildi. Bugünkü “İtfaiye Teşkilatı” belediyelerce kurulmuştur. İtfaiye Teşkilatında gelişmiş araç ve gereçler vardır. Bu konuda eğitilmiş becerikli, başarılı, cesur itfaiyeciler bu araçları en kısa zamanda yangın yerine götürerek yangını kısa sürede söndürürler. Önemli olan yangının çıkmasını önlemek bu konuda dikkatli olmak, gerekli koruyucu tedbirleri almaktır. Yangın çıktıktan sonra kısa zamanda söndürülse bile yine zararlarını görürüz. Bu sebeple önleyici önlemler çok önemli olup bunun bilincinin çok küçük yaşlardan itibaren verilmesi gerekmektedir.